Hz. Sa’d İbn-i Muâz’ın (ra) vefatı

657

Sa’d İbn-i Muâz, uzun boylu, iri yapılı, ak benizli, güzel yüzlü, güzel gözlü ve güzel sakallı bir kişi idi. Yaralanışının üzerinden bir ay geçmişti ki; yarası yeniden nüksetmiş ve kan kaybetmeye başlamıştı. Bu süre içinde Allah Resûlü, yanına Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer gibi ashâbını da alarak onu ziyarete gelmişti; bütün emareler, Hz. Sa’d’ın dünya hayatının sonuna yaklaştığını gösteriyordu. Önce yanına yaklaştı Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) ve Hz. Sa’d’ın başını mübarek dizlerine koydu; derinleşen yaradan Allah Resûlü’nün üzerine de kan sıçramıştı. Önce mübarek ellerini açtı ve:

– Allah’ım, dedi. Sa’d, Resûlü’nü tasdik edip Senin yolunda cihad etti; bu yolda yapılması gereken vazifeyi hakkıyla yaptı. Onu, huzuruna alırken, ruhlarını kolayca alıp manevi huzuruna aldığın kulların gibi huzuruna kabul buyur!

Allah’ın Resûlü, ashâb-ı Resûlillah için dua ediyordu. Başucunda, böylesine önemli bir şehadetine şahit olan Hz. Sa’d, göz kapaklarını aralayacak ve Resûl-ü Kibriyâ Hazretlerine nazar ederek:

– Allah’ın selâmı Senin üzerine olsun yâ Resûlallah, diyecekti. Ben Senin Resûlullah olduğuna gönülden şehadet ederim!

Hz. Sa’d’ın vefat ettiği gecenin sabahında Allah Resûlü’nün yanına yine Cibril-i Emîn gelmişti; başına kar gibi beyaz bir ipekten sarık sarmış ve inkisar dolu bir ses tonuyla:

– Yâ Nebiyyallah, diyordu. Bu gece kendisine sema kapıları açılıp da kendisi için arşın sarsıldığı şahıs da kim?

Anlayan anlamıştı; Cibril’in sesini duyar duymaz Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), Sa’d İbn-i Muâz’ın evine doğru koşmaya başladı. O kadar hızlı koşuyordu ki, arkasından kendisiyle birlikte gelmek isteyen ashâbı geride kalmış ve yetişmekte bir hayli zorlanmıştı:

– Yâ Resûlallah, diye arkadan sesleniyorlardı. “Yürümekten dizlerimiz koptu! Bu acelenizin sebebi ne ola ki!”

– Hanzala’yı yıkamakta geciktiğimiz gibi Sa’d için de gecikip, onu da meleklerin yıkayı vermesinden endişe ettim, diyordu Habîb-i Kibriyâ Hazretleri.

Nihâyet eve gelmişlerdi; tahmin edildiği gibiydi. Sa’d İbn Muâz, ebedi aleme göç etmiş, içinde bulunduğu odayı da melekler doldurmuştu.

Önce Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), Hz. Sa’d’ın annesini teselli etti. Bedeni yıkanıp da omuzlara alındığında, Hz. Sa’d’ı bir müddet Allah Resûlü de omuzlarına alıp taşıdı. Daha sonra da bu vazifeyi, ashâbına bırakarak kendisi cenazenin önünde yürümeye başladı. Onu taşımak için tabutunun altına omzunu koyanlar, hayretler içinde kalıyordu; zira Hz. Sa’d’ın bedeni kuş gibi hafifti:

– Yâ Resûlallah, dediler. İri yapılı olduğu hâlde bundan daha hafif bir cenazeyi hiç taşımadık; acaba Benî Kurayza hakkında verdiği hükümden dolayı mı bu kadar hafif oldu ki!

– Hayır, buyurdu Allah Resûlü. “Varlığım yed-i kudretinde olana and olsun ki, onu melekler taşıyor!”

Namazını bizzat Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) kıldırdı. Medine sanki Bakî kabristanına yürümüştü; mezarı kazılırken de başında bekliyordu. Hz. Sa’d’ın bedeni kabre konulunca Allah Resûlü’nün yüzündeki renk değişmiş ve solmuştu:

– Sübhanallah, diyordu ve bunu üç kere tekrarladı. O’nun bu tesbihini ashâbı da tekrarlıyordu; Bakî kabristanı tekbir ve tesbih sesleriyle yankılanıyordu. Yine gözlere yaş yürümüş, kalb-i mübarekleri de hüzün dolmuştu. Mübarek yanaklarına süzülen gözyaşlarıyla sakal-ı şerifleri ıslanmış, avucunun içiyle onları sıvazlayıp eliyle yüzünü siliyordu.

Hz. Sa’d’ın annesi de mezarlığa gelmişti; önce ashâb-ı kirâm, onu uzaklaştırmak istedi. Ancak Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem):

– Onu bırakın, buyurdu. Oğlunun birini Uhud’da emanet eden Ümmü Sa’d, bir yandan dünya adına geçici ayrılığın verdiği hüzünle iki büklüm gözyaşı döküyor diğer yandan ikinci oğlunu da Allah yolunda şehit vermenin huzurunu duyuyordu! Onun için:

– Mükâfatının Allah katında bol olmasını dilerim, diyordu.Mezara konulup da üzeri toprakla kapatılıncaya kadar başında bekleyen Efendiler Efendisi (sallallahu aleyhi ve sellem), burada bir müddet dua ettikten sonra yeniden Ümmü Sa’d’ı teselli ederek mezarlıktan ayrılacaktı.

Yazar: Dr. Reşit Haylamaz/EFENDİMİZ isimli kitabından alınmıştır.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.