“Ağlama kızım! Bu iş…” (1 Ramazan 9 Hicrî)

252

Tebûk dönüşü Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), her zaman olduğu gibi o gün de ilk olarak Mescid’e gitmiş, şükrünü eda adına namazını kıldıktan sonra kızı Fâtıma’nın kapısını çalmıştı. Uzun zamandır merakla beklediği babasını bir anda karşısında görünce sevincinden ne yapacağını şaşıran Hazreti Fâtıma, boynuna sarılıp mübarek yüzünü öpmüştü. Yalnız iki aydır seferde olan Resûlullah’ın hali, onu üzmüştü. Zira baştan aşağıya süzdüğü babasının yüzünün rengi solmuş, saçı-sakalı dağılmış ve üzerindeki elbisesi de lime lime olmuştu. Şefkatte de babasına çok benzeyen Hazreti Fatıma, sevinçle hüznü aynı anda yaşamıştı. Duygularına daha fazla hâkim olamamış ve hıçkıra hıçkıra ağlıyordu! Öyle ağlıyordu ki Resûl-ü Zîşân Efendimiz’i de duygulandırdı. Ona döndü ve “Kızım! Niye ağlıyorsun?” diye sordu. “Anam babam Sana fedâ olsun yâ Resûlallah!” dedi. “Baksana! Saçın sakalın dağılıp toz-toprak içinde kalmış ve üzerindeki elbise de paramparça! Belli ki çok çile çekmişsin; dayanamadım!”

Kızının bu kadar üzülmesine üzülmüş, teselli de yine O’na (sallallahu aleyhi ve sellem) kalmıştı. Şefkatle ona baktı; yüreği parçalanmış bir duyarlılık vardı huzurunda. Belli ki ufkunda sökün eden hüzün bulutlarını dağıta­cak güçlü bir müjdeye ihtiyaç vardı ve nazarlarını istikbale dikerek, “Ağlama kızım!” dedi. “Allah (celle celâluhû) senin babanı öyle bir iş ile gönderdi ki gün gelecek o, yeryüzünde taş ve topraktan yapılmış, kerpiç ve tuğladan örülmüş her eve; deve tüyünden, koyun yününden, keçi kılından dokunmuş her bir çadıra, gece ve gündü­z her yere ulaştığı gibi izzet veya zillet olarak ulaşacaktır.”1

Dipnot:

  1. Bkz. Hâkim, Müstedrek3/169; Heysemî, Mecmauz-Zevâid8/262, 263; Taberânî, Taberânî,Kebîr 22/225, 226; Müsneduş-Şâmiyyîn1/299, 300; Ebû Nuaym, Hilye2/30; 6/123
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.