Efendimiz’in (sas) Kâbe’nin Örtüsünü Değiştirmesi (7 Zilhicce 10 Hicrî)

341

Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ve ashâb-ı kirâm (radıyallahü anhüm), Arafat’a çıkılacak yolculuğun hazırlığı içindeler bugün. Zira yarın bu yolculuk başlayacak; “terviye” tabir edilen 8. gün Mina’ya, oradan da “arefe” günü Arafat’a çıkacaklar. 

Arafat için Kâbe’den ayrılmadan önce Allah Resûlü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) bugünü, hep Kâbe’de geçirecekti. Onun için Ebtah’tan hareket eden Fahr-i Âlem Efendimiz, arkasındaki kalabalıkla birlikte Kâbe’ye geldi. O’nu görebilmek, yakınına gelip mübarek eline temas edebilmek için bulunduğu yerde sürekli bir izdiham vardı. Aynı zamanda ilk defa çıktıkları bu yolculukla ilgili akıllarına takılan sorular vardı ve her fırsatta bunları dile getiriyorlardı. 

Allah Resûlü de (sallallahu aleyhi ve sellem), daha önce defalarca izahını yapmış olsa bile hem duyulmamış olma ihtimaline binaen hem de herkesi ayrı bir âlem kabul edip teker teker cevaplıyordu bu soruları. 

Kâbe’ye adım atar atmaz ayrı bir ciddiyet, ayrı bir duruş göze çarpıyordu. Herkeste kendini gösteren derin bir kulluk şuuru vardı! Efendimiz’in de aralarında oluşuyla, yürekleri bir güvercin kalbi gibi tir tirdi! Duruş ve temsillerine meleklerin bile gıptayla baktıkları bir manzarayla kuşatılmıştı âdeta Kâbe! 

Bu arada, Kâbe’nin anahtarlarını taşıyan ailenin ferdi Osmân İbn-i Ebî Talha’yı yanına çağırmıştı Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem). Kâbe’nin içine girmek ve orada namaz kılmak istiyordu! Gelirken yanında, Hazreti Üsâme ve Hazreti Bilâl de vardı. Vakarla kalabalıkların arasından yürüdü ve Kâbe kapısına kadar geldi. Ta’zim adına ortaya koyduğu duruşunu görenler, “Beytullah”ta nasıl durulması gerektiği hususunda çok şey anlıyordu!

Kumun üzerinde olmasına rağmen nalinlerini çıkardı Fahr-i Âlem (sallallahu aleyhi ve sellem) ve büyük bir tazim içinde içeri girdi. O’nunla birlikte Osmân İbn-i Ebî Talha, Hazreti Bilâl ve Üsâme İbn-i Zeyd de girmişti. Kapıyı kapattı ve bir müddet Kâbe’nin içinde kaldılar. Kâbe’nin bütün köşelerine uğrayan Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), her bir köşede tekbir getirmiş, sonra da öndeki iki direğin arasında iki rekât namaz kılmıştı.  

 Vaktin girmesiyle birlikte Hazreti Bilâl’in sesi yankılanmaya başladı Kâbe’de. Ashâbına öğlen namazını kıldıran Efendiler Efendisi (sallallahu aleyhi ve sellem), Hacerü’l-Esved ile Makâm-ı İbrâhîm arasında ve ayakta durarak insanlara hitab etti. Hitabesinin muhtevası, yarın çıkılacak yolcukla ilgiliydi. “Sizden kim, öğlen namazını Mina’da kılmaya güç yetirebilirse, öyle yapsın!” buyuruyordu. Görüldüğü gibi “Mutlaka yapın!” deyip kimseyi zorlamamıştı. Mina’ya gidip kalmayı hatırlatmakla iktifa ediyor, insanların imkân ve isteklerine bırakıyordu! 

Ancak Arafat’a gitmeden önce Allah Resûlü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem), ikizi olan Kâbe ile ilgili bir arzusu daha vardı. Zamanla yıpranıp aşınan örtüsünü değiştirecek, ona yeni bir örtü giydirecekti. Bunun için hazırlattığı Yemen kumaşından yapılmış alacalı bir örtüyü getirtti ve eski örtüsünü indirdikten sonra, bayram öncesinde yeni elbisesini giydirdi Kâbe’ye!

Ardından bir tezyin işi de kurbanlıklar için devreye girdi. Habîb-i Ekrem Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), üç gün sonra kesilecek olan kurbanlık hayvanları da süsledi bugün. Onun için bugüne, “süsleme günü” manasında “zînet günü” de denilir oldu.

Gün bitiminde Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), Kâbe’yi tavaf etti ve yine Ebtah’a geri döndü. Annelerimizin bulunduğu çadıra girdiğinde, yüzündeki hüznü okuyan Hazreti Âişe (radıyallahü anhâ), “Ne oldu yâ Resûlallah?” diye sordu. Hüzün Peygamberi Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), ümmetine olan şefkatini ifade sadedinde Annemiz’in sorusuna şöyle mukabelede bulundu: 

“Bugün öyle birşey yaptım ki keşke yapmaz olaydım; Kâbe’nin içine girdim! Halbuki ümmetimden herkes bunu isteyecek ama giremeyecek! Dolayısıyla içinde bir ukde kalacak! Halbuki biz, onun içine girmekle değil, onu tavaf etmekle emrolunduk!”

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.