Efendimiz’in (sas) ilk Cuma namazı ve hutbesi (12 Rebiülevvel Hicrî 1)
Bugün Allah Resûlü’nün Kuba’da beşinci günü (12 Rebiülevvel Cuma Hicrî 1). Günlerden Cuma ve Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ilk Cuma namazını kıldırmak için Kuba’da kendisi için kurulan minbere çıktı. Ümmetine seslenmek üzereydi. Aynı zamanda bu, O’nun Medine’deki ilk hutbesiydi.
Önce Rabbine hamdetti; lâyık olduğu şekilde O’nu bütün noksanlıklardan tenzih ediyor ve ardından da övgü dolu cümlelerle Allah’ı senâ ediyordu. Ardından, cemaate yöneldi ve şunları söyledi:
“– Ey insanlar! Kendiniz için, ahiretiniz adına istikbalinize yatırım yapın; yarın bunların hepsini görüp bileceksiniz! Allah’a yemin olsun ki, sizden biri yarın aklı başına gelip de koyunlarını çobansız olarak yalnız bıraktığında, Rabbiyle baş başa kalacak; arada hiçbir tercüman veya perde olmadan Allah (celle celâluhû), ona soracak:
– Sana peygamberim gelip de tebliğde bulunmadı mı? Ben de sana, bu kadar mal verip de onları önünde yığmadım mı? Peki, öyleyse sen, bugün için ne yatırım yaptın?
Bu hitaba muhatap olan insan, önce sağ ve soluna bakar; tutunabilecek hiçbir dal bulamaz! Sonra önüne bakar; bütün dehşetiyle birlikte önünde cehennem durmaktadır! Sizden her kim, yarım hurma dahi olsa cehennemden kendini sakındırabiliyorsa bunu mutlaka yapsın! Şayet, bunu da bulamıyorsa, en azından güzel söz söylesin! Çünkü burada her bir iyilik, en az on kat olarak karşılık görür ki bu, yedi yüz kata kadar çıkabilmektedir.
Allah’ın rahmet ve bereketi üzerinize olsun!”
Bu hitabet, hutbenin ilk bölümünü oluşturuyordu ve minbere kısa bir müddet oturup ayağa kalkan Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), şöyle devam etti:
“– Şüphesiz ki hamd, Allah içindir; Ben de O’na hamd eder ve yine yardımı da O’ndan dilenirim. Nefislerimizin şerrinden O’na sığınır, amellerimizin kötü olanlarından da yine O’nun rahmetine iltica ederiz. Şüphe yok ki, Allah’ın hidayet verdiğini dalâlete ulaştıracak yoktur; dalâlette ısrar edip de artık kalbine mühür vurulanı da hidayette tutmaya kimse güç yetiremez!
Ben şehadet ederim ki, Allah’tan başka ilah yoktur; O tektir ve şeriki yoktur. Sözün en güzeli, Allah’ın kitabıdır! Şüphesiz ki her kime Allah (celle celâluhû), küfürden sonra iman iklimini nasip etmiş; kalbini iman nuruyla tezyin edip de, insanların alımlı sözleri yerine Rabbin kalıcı ifadelerine râm olmayı nasip etmişse artık o, kurtulmuş demektir. Şüphe yok ki Allah kelamı, sözün en güzeli, en güzel ve ahenkli olanıdır.
Sizler, Allah’ın sevdiklerini sevin ve kalplerinize Allah sevgisini yerleştirin! Allah kelâmı karşısında asla usanma konumunda kalıp da zikir-i ilahiden uzak kalmayın ki, kalbiniz katılıkla baş başa kalmasın! Çünkü Allah (celle celâluhû), yarattıkları arasından bazılarını tercih edip diğerleri arasından onları seçer!
Amellerin en hayırlısını Allah bize bildirmiş ve önümüze koymuş, kulları arasından bazılarını seçerek rehber yapmış ve sözlerin içinden de en güzel ve salih olanları açıkça beyan etmiştir. İnsanlara verilen helal ve haram ne varsa artık bunlar, tebeyyün etmiş, gizli bir şey kalmamıştır.
Gelin, Allah’a kulluk yarışına girin ve asla O’na, başka bir şeyi şerik koşmayın! O’ndan, takvanın gerektirdiği gibi bir haşyet duyup rahmetine iltica ümidiyle şahlanıp azabı karşısında da titreyin! Ağzınızdan çıkanların en salih olanlarıyla Allah huzurunda sadakatinizi ispat edin! Allah’ın rahmet ve bereketiyle aranızdaki muhabbetinizi artırın! Şüphesiz ki Allah (celle celâluhû), ahdinin yerine getirilmemesinden hoşnut olmaz ve bunu yapanlara buğzeder.
Allah’ın selamı, hepinizin üzerine olsun!”1