Efendimiz’in (sas) İfaza Tavafı (10 Zilhicce 10 Hicrî)
Şeytan taşlama, bayram namazı ve kurbanların kesilmesi derken vakit bir hayli ilerlemiş; artık öğle yaklaşmıştı. Efendiler Efendisi (sallalahu aleyhi ve sellem), Kasvâ’nın getirilmesini talep etti ve ifâza tavafı yapmak üzere Kâbe’ye yöneldi. O’nun hareketiyle birlikte Minâ’daki insan seli de yola koyulmuş, Bekke Vadisi’ne doğru akıyordu! Zira Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) onlara, ifâza tavafı için Beytullah’a mutlaka gündüz gitmelerini emretmişti. Ancak hanımlarına başka tavsiyesi vardı; erkeklerden farklı olarak bu tavafı onlar, ortalığın tenhalaştığı gece vaktine bırakacaklardı!
Derken vakit girmişti ve tavaftan hemen sonra Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), ashâbına Kâbe’de öğle namazını kıldırdı.
Namazdan sonra, hac yolcularına Zemzem suyu ikrâm etmekte olan Benî Abdulmuttalib’in yanına geldi. Mübarek omuzlarını göstererek “Ey Abdulmuttalib oğulları! Kovalarla su çekiniz! Eğer sikâye hizmetiniz hususunda halkın üşüşüp size galebe çalmayacağından emin olsaydım, ben de sizinle birlikte gelir ve kovalarla Zemzem suyu çekerdim!” buyurdu. Yapılan işi takdir ediyordu. Sonra, “Bana da bir kova su uzatınız!” dedi ve kendisine uzatılan Zemzem’den bir miktar içti. Sonra geriye kalanı serinlemek için başından aşağıya döktü. Ancak yine de kovanın dibinde su kalmıştı; arta kalan Zemzem’i de ağzına aldı ve mübarek ağızlarında çalkaladıktan sonra onu yeniden kovanın içine boşalttı. Bu arada mübarek dudakları hareket ediyor yine Rabbine yalvarıyordu. Ardından kovadaki bu suyu, bir bereket vesilesi olarak Zemzem Kuyusu’nun içine boşaltmalarını emretti.
Beri tarafta Mekkeliler harekete geçmiş ve başta Efendimiz’in amcası Hazreti Abbâs olmak üzere Allah rızası için huccâca üzüm şerbeti dağıtmaktaydı. Habîbullah (sallallahu aleyhi ve sellem), bineğinin arkasına Hazreti Üsâme’yi alarak onların yanına geldi. Efendimiz’in geldiğini gören Hazreti Abbâs (radıyallahü anh), çok sevinmiş; hemen oğlu Fadl’a şöyle seslenmişti: “Yâ Fadl! Annene git de Resûlullah için yanındaki özel şerbeti sana versin al gel!” Amcasının ayrıcalıklı bu arzusundan hoşlanmadı Fahr-i Âlem (sallallahu aleyhi ve sellem). İnsanlardan bir insan olmayı şiar edinmiş ve “Sizden farkım, sadece bana vahyediliyor olmamdır!” buyuruyordu. Duruşuyla, “Kureyşli kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum!” diyen bir Nebî’nin bunu kabullenemeyeceğini ifade ediyordu ve onun bu teklifini duyar duymaz, “Hayır” dedi. “Bana da bu şerbetten ver!”
Hazreti Abbâs, “İyi de buradaki şerbete insanların eli değiyor!” demek istedi; Resûlullah’ın kararı değişmedi ve böyle bir mazereti de kabul etmeyeceğini belirterek, “İşte bana da halkın içtiği bu şerbetten ver!” buyurdu. Bunun üzerine Hazreti Abbâs, İnsanlığın İftihar Tablosu’na söz konusu şerbetten takdim etti. Bu sefer aldı ve içti; kalanını da Hazreti Üsâme’ye verdi.
Şerbetin tadını beğenmişti ve “Pek güzel yapmışsınız; hep böyle yapın!” buyurarak takdirlerini ifade etti. Bu Nebevî takdir karşısında amca Hazreti Abbâs (radıyallahü anh), ayaklarının yerden kesildiğini hissediyor, göklere yükselecek kadar bir hiffet duyuyordu!
Zaman ilerliyordu; vakti geldiğinde ikindi namazı da kılınmış ve artık akşam vakti girmek üzereydi. Gönlü Kâbe’de olsa da Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), yeniden gecelerini geçireceği Minâ’ya yöneldi. Tabii olarak ashâbı da O’nunla birlikte yürüyordu. Çünkü Sultân-ı Rusül (sallallahu aleyhi ve sellem), Minâ dışında gecelemelerini yasaklamıştı. Ancak bunun belli başlı istisnaları da vardı; mesela hacılara su dağıtma işini organize eden Hazreti Abbâs (radıyallahü anh), Mekke’de kalmasına izin verilenlerden birisiydi. At ve develere bakan insanlara da aynı izin çıkmıştı. Fahr-i Kâinât Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) onlara, Minâ dışında gecelemelerini söylemiş, hayvanların başında bekledikleri için cemrelerini de gün aşırı nöbetleşe yapmalarınına izin vermişti.
Minâ’daki bu ilk gecede Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem), annelerimizden Ümmü Seleme Validemiz’in yanında kalıyordu. Akşamın bir vakti çadıra, yanına aldığı bir grup insanla birlikte Vehb İbn-i Zem’a gelmişti. Üzerinde, ihramdan çıktığını ifade eden yeni bir gömlek vardı. Onu bu vaziyette gören Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), “Sen ifâza tavafını yaptın mı ey Ebâ Abdillah?” diye sordu. “Hayır, vallahi de yapmadım ey Allah’ın Resûlü!” deyince Hazreti Vehb’e, “Öyleyse şu elbiseyi çıkar!” buyurdu. Efendimiz’in bu ikazı karşısında hem Hazreti Vehb hem de yanında aynı konumda bulunan arkadaşı, hiç tereddüt etmeden üzerindeki elbiseyi çıkardılar. Ancak sebebini de öğrenmek istiyorlardı ve Hazreti Vehb, “Niçin ey Allah’ın Resûlü?” diye sordu. Hâtemü’l-Enbiyâ Hazretleri şöyle buyurdu:
“Çünkü bugün, cemreye taş attığınız takdirde ihramdan çıkmanıza, yani size haram edilen her şeyin -kadın hariç- helal olmasına ruhsat tanındı. Eğer siz, Beytullah’ı tavaf etmeden akşama girerseniz, cemretü’l-Akabe’ye taş atmazdan önceki gibi haram olursunuz, bu hal Beytullah’ı tavaf edinceye kadar devam eder!” Ortalık durulup da el etek çekilince Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), annelerimizle birlikte yeniden Kâbe’ye geldi ve onlarla birlikte yeni bir tavaf yaptı. Üstelik O (sallallahu aleyhi ve sellem), bundan sonraki gecelerde de Kâbe’ye gelecek, iki rekât namaz kılacak, tavaf yapacak ve sabah namazı vakti girmeden yeniden Minâ’ya dönecektir.