Ben, Musa’ya (as) sizden daha yakınım!

1.032

Aşûre günü, kamerî ayların birincisi olan Muharrem ayının 10. günüdür. Bugünle alakalı üzerinde durulan iki önemli husus vardır: 1. Hazreti Musa ve Yahudilerin Firavun’un zulmünden bugün kurtulması. 2. Hazreti Nuh aleyhisselam’ın gemisinin Cudi dağının başına oturması ve o günden bu yana bütün sami dinlerinde oruç tutulması.

Hatta müşriklerin de Hazreti İbrahim’den bu yana bu orucu tuttuğu, dolayısıyla peygamberimizin de bu oruca iştirak ettiği, bir ara bıraksa da Medine’ye geldiğinde tekrar tutmaya başladığı rivayet edilir. Arapların bugün yaptığı işlerden biri de Kabe’nin örtüsünün değiştirilmesidir.[1]

Aşûre gününün orucu hakkında İbni Abbas (r.a.) bize şu malumatı aktarır: “Rasulullah aleyhissalatu vesselâm Medine’ye hicret ettiğinde Yahudilerin Aşure gününde oruç tuttuklarını gördü ve: “Bu oruç nedir?” diye sordu. Kendisine şöyle cevap verildi: “Bu gün iyi bir gündür. Allah Teâlâ bu günde Musa (a.s.) ile İsrailoğullarını düşmandan kurtarmıştır. Bu sebeple Musa (a.s.) bu günde oruç tutmuştur.” Peygamber Efendimiz de aleyhissalatu vesselâm: “Ben Musa’ya sizden daha yakınım” buyurdu ve bu günde oruç tutulmasını emretti.” [2]

Bu durum Ramazan orucu farz kılınıncaya kadar devam etti. Daha sonra ise Rasulü Ekrem aleyhissalatu vesselâm Aşure orucu mevzuunda insanları muhayyer (serbest) bıraktı. Şu hadis-i şerif bu muhayyerliği ifade eder: “Bu gün Aşure günüdür. Bu günde oruç tutmak sizlere farz olmamıştır. Dileyen oruç tutsun, dileyen tutmasın.” [3]

Evet, aşure günü oruç tutmak ve o gün Hazreti Musa aleyhisselam ve ümmeti, firavunun zulmünden kurtulduğu için oruç tutarak Allah’a şükretmek, Peygamberimiz tarafından tavsiye edilen nafile ibadetlerdendir. Şu kadar var ki, sadece aşure gününü oruçlu geçirmek mekruh görülmüş, önceki veya sonraki günle beraber tutulması tavsiye edilmiştir. Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: “Aşure orucunu tutun; ancak bir gün önce veya bir gün de sonra tutarak Yahudilere muhalefet edin.”[4] Burada, her ne kadar Yahudilerin tutmuş olduğu bir oruç devam ettirilse de, bize ait bir renkle bir üslupla devam ettirilmesi gayreti görülmektedir Efendimiz’de. İbni Abidin, bizden önceki ümmetlere ait hükümlerden bizim için de geçerli olanlara örnek verirken kısasla beraber, aşure orucunu da zikreder. [5] Bu oruç kitaplarımızda bazen sünnet, bazen müstehap bazen de nafile olarak zikredilir. Her üçü de doğru olmakla beraber aşure orucu, sünnetin nafile kısmındandır. Sahabe efendilerimiz, aşure orucuna çok ehemmiyet verirler, çocuklarına da tuttururlardı. Hatta çocukları acıktığında onları oyuncaklarla oyalamaya çalışırlardı.[6]

Bugün Yapılabilecek Diğer Ameller

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, İbn-i Mesud’dan rivayet edilen bir hadislerinde şöyle buyururlar: “Kim ailesine Aşure günü geniş (cömert) davranırsa Allah da ona senenin geri kalan günlerinde lütuf ve ihsanlarını yağdırır.” [7] Sahabe’den Cabir (r.a.) diyor ki: “Ben bunu kırk yıl denedim, hiç aksamadı.” Tabiînin büyüklerinden Süfyan Sevrî de der ki: “Biz bunu denedik ve öyle olduğunu gördük.” Bu konuda pek çok hadis rivayeti mevcuttur. Bazıları zayıf olsa da sahih olanları da vardır ve İbn-i Abidin, çok yoldan rivayet edilmesinden dolayı, bunların hepsinin “hasen hadis” derecesine çıktığını söyler.[8]

Ayrıca Peygamber Efendimiz aleyhi ekmelüt tehayâ, aşure günü göze sürme çekmeyi tavsiye buyurmuş ve faydasını da şu şekilde beyan etmiştir: “Kim aşure günü sürme sürünürse, ebediyyen göz ağrısı çekmez.”[9] Bazı fıkıh kitaplarımız, bu mevzunun Peygamberimiz tarafından teşvik olarak beyan edildiğini belirtmişlerdir.[10]

Bugünde pişirilen aşure tatlısı tahminimizce, Peygamberimizin bugün “aileye karşı cömertçe davranmamızı” teşvik etmesini yorumlayan geçmiş büyüklerimizin, atalarımızın bir uygulamasıdır ve güzeldir de. Aşure tatlısı, Osmanlılar döneminde sarayda da pişirilirdi. Helvacıların nezaretindeki aşçılar ve kiler ağaları tarafından hazırlanan aşure, muharremin onundan itibaren “aşure testisi” adı verilen özel kaplarla saray dairelerine ve halka birkaç gün süreyle dağıtılırdı. Anadolu’da zengin aileler ve esnaf teşkilatları tarafından pişirilen aşure, sebilciler, duagûlar ve halkın iştirak ettiği merasimlerle dağıtılır, bazı bölgelerde aşure dağıtımından sonra kurban kesilirdi.

Evet, bizde de bu vesileyle, aile içinde bir bayram havası tüter, çocuklar kendilerine değer verilmesinin hazzını duyar, güzel duygularla dolu bir gün geçirilir. Belki de gelecekte yaşanacak güzellikler için bugün bir başlangıç olur. Bugün akraba ve komşulara ikramda bulunulur, böylece hal hatır sormak için güzel bir vesile elde edilmiş olunur. Bu zamana kadar yaşanan tecrübelerden hareketle söyleyecek olursak, aşure tatlısı akrabaların kaynaşmasına, uzak yakın komşuların birbirlerini hatırlamasına, güzel tanışmalara ve yumuşamalara vesile olmuştur. Hatta, yurt dışında yaşayan gönül erleri, aşure aşı vesilesiyle pek çok gönle girmesini bilmişlerdir.

Bugün Yapılabilecek Bir Dua

Bir kere daha aşure gününün, milletçe ve insanlık olarak güzel günlerin yaşanmasına vesile olması dileğiyle, makalemizi Kulubu’d Daria’da geçen aşure duasıyla bitirelim. Gümüşhanevi hazretleri’nin derlemiş olduğu Mecmuatü’l Ahzab’ta, İbni Arabi cildinin 600. sayfasında, bu eserin muhtasarı olan Kulubu’d- Daria’nın da 737. sayfasında geçen duanın meali şöyledir:

Bismillahirrahmanirrahim. Allahım, Sen, Ebedî’sin, Kadîm’sin, Evvel’sin. Sonsuz keremin ve fazlın hürmetine, önümüzdeki yeni yıl içinde bizi, şeytandan, onun avenelerinden ve dostlarından korumanı isterim. Sürekli kötülüğü emreden, fenalık isteyen nefsime karşı yine Sen’den yardım dilerim. Beni Sana yaklaştıracak amellerle benim her türlü derdime deva bahşetmeni ümid ederim. Ey Celal ve İkram Sahibi, Ey Merhametlilerin en Merhametlisi, rahmetini beklerim!


[1] Buhari, Savm, 69; Müsned, 6/244.

[2] Buhari, Savm, 69; Müslim, Sıyam, 127; Ebu Davud, Savm, 63.

[3] Buharî, Savm, 69; Müslim, Sıyam, 116; Muvatta, Sıyam, 34.

[4] Müsned, 1/241.

[5] İbni Abidin, Terc. 1/114.

[6] Buhari, Savm 47.

[7] Cami’üs-Sağîr, 6/ 235.

[8] İbni Abidin, Terc. 15/557.

[9] Beyhaki Şuabü’l İman’da, (3797). İbni Abbas’tan zayıf isnadla merfu hadis olarak rivayet etmiştir. Ayrıca bkz: Nasbu’r Raye, 2/455-456).

[10] Hidaye, Kitabu’s Savm, 1/151.

Yazar: hikmet.net’ten alınmıştır.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.