AYDINLIK DÜNYANIN HOŞGÖRÜ ZEMİNİ

263

Artık çok yönlü bir faaliyetin yürütüldüğü Medine, sulh ve sükûnun, emniyet ve güvenin de merkezi hâline gelmişti. Kaos ve kargaşa dönemi çoktan sona ermiş ve medeniyet televvünlü yeni yüzünde huzurun tebessümleri müşahede edilmeye başlamıştı! Elbette bu, sadece zamanın belli bir dönemini içine alan geçici bir huzur olmamalıydı; onun için Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), insanlara dinin inceliklerini öğretme, asayiş ve güvenliği sağlama, İslâm’ı daha uzak noktalara da ulaştırma, tebliğ maksadıyla gönderdiği mektupları ulaştırma, Müslümanlığı kabul etmese bile Medine’nin otoritesini kabullenen insanlarla ittifak sözleşmeleri yapma, insanlara zarar verip huzursuzluk çıkaranların sesini kesip güçlerini dağıtma, İslâm’ın hâkimiyetini kabullendiği hâlde Müslüman olmayanlardan cizye ve Müslümanlardan da zekât toplama gibi görevlerle ashâbından bazılarını görevlendirerek etrafa göndermeye başladı. Söz konusu görevler için tavzif edilenlerin sayısı, elbette yapılacak işin niteliğine göre değişiyor, tek başına gidenler olduğu gibi etrafında yüzlerce insanla yola çıkanlar da oluyordu ve bu açılımlarla artık Hicâz’da, sadece İslâm’ın hakim olduğu bir yapının varlığı herkes tarafından kabullenilmiş, zihinlerde oluşan tereddüt ve şüpheler de izale edilmiş oluyordu!

Bu sebeple Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), Medine’ye döndüğü andan itibaren farklı zamanlarda Uyeyne İbn Hısn’ı Benî Te­mîm’e, Yezîd İbn Husayn’ı Eslem ve Gıfâr’a, Abbâd İbn Bişr’i Süleym ve Müzeyne’ye, Râfi’ İbn Mekîs’i Cüheyne’ye, Amr İbn Âs’ı Benî Fezâra’ya, Dahhâk İbn Süfyân’ı Benî Kilâb’a, Beşîr İbn Süf­yân’ı Benî Ka’b’a, İbn Lüteybiyye’yi Benî Zübyân’a, Muhâcir İbn Ebî Ümeyye’yi San’â’ya, Ziyâd İbn Lebîd’i Hadramevt’e, Adiyy İbn Hatem’i Tayy’ ve Benî Esed’e, Mâlik İbn Nüveyra’yı Benî Hanzala’ya, Zibrikân İbn Bedr ile Kays İbn Âsım’ı Benî Sa’d’ın farklı bölgelerine, Alâ’ İbn Hadramî’yi Bahreyn’e ve Hz. Ali’yi de Necrân’a gönderecek ve böylelikle, geniş bir coğrafyada İslâm’ın hâkimiyetini tescil etmiş olacaktı.

Meselenin bir diğer boyutu da; Kureyş’in Efendimiz ve Müslümanlığa karşı başlattığı amansız mücadele mağlubiyetle neticelenince, o güne kadar, “Hele O’nu kendi kavmiyle baş başa bırakalım; mağlup olursa zaten mesele kendiliğinden bitmiş demektir! Kavmine karşı O galip gelirse o zaman düşünürüz!” diyenlerin akıllarını başlarına alma zamanının gelmiş olmasıydı; düşünüyor ve neticeyi, Allah Resûlü’ne gelip de teslim olmakta buluyorlardı. Bundan böyle Medine, sadece kendisinden dışarıya doğru bir gidişe değil, aynı zamanda ardı arkası kesilmeyen hey’etlerin gelişine de şahit olacaktı!

Daha düne kadar savaşların eritip tükettiği Medine, dokuz yıllık süreç içinde eski kaos günlerini geride bırakmış, şimdi dünyaya emniyet ve güven dağıtan bir merkez hâline gelmişti! İşte, ışığa koşan kelebekler misali aydınlığa hasret gönüller, farkına vardıkları bu kıymeti daha yakından görüp huzurunda ashâb olma şerefine ermek için akın akın Medine’ye geliyor, dört bir yandan kopup Allah Resûlü’nün güven veren semtine sığınıyorlardı!

Artık zaman, İslâm’ın güzelliklerini perdesiz ve daha yalın görme mevsimiydi; gelecek ve geçmişlerinden arınacaklardı! Bazıları, o güne kadar farkına varamadıkları güzellikleri görmüş olmanın heyecanını taşırken, bazıları da daha önce farkına varıp da bütününü kavrayamadıkları İslâm hakkında daha çok şey öğrenmek için geliyorlardı! Elbette bunlar arasında, İslâm’ı daha yakından görüp tanıyarak karar vermek isteyen mütehayyirler olduğu gibi, kendileri açısından gidişatı olumsuzlukla karşılayıp Efendimiz’den taviz elde etmek isteyen dünyevîler de vardı! Ancak bütün bunlar, Fahr-i Kâinat Efendimiz’in rahle-i tedrisine girince eriyip durulacak ve semtine geldikleri ışığa teslim olup öyle geri döneceklerdi!

Elbette bu gidiş gelişlerin her birinin de kendine has bir hikayesi vardı; o güne kadar karşılaşmadıkları olaylarla muhatap oluyorlar ve böylesi durumlarla karşı karşıya kalındığında nasıl davranmaları gerektiğini Efendiler Efendisi’ne arz ederek, aldıkları cevaba göre adımlarını tayin ediyor ve böylelikle din adına daha çok şeyi öğrenmek durumunda kalıyorlardı!

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.