Uhud’da Hz. Hamza’nın (ra) şehit edilişi

954

Uhud günü düşmanla yaka paça olurken Efendimiz’in önünde sadece amcası ve sütkardeşi Hz. Hamza vardı. ‘Allah’ın aslanı’ diye anılan Hz. Hamza’nın eliyle o gün Allah (celle celâluhû), düşman arasından otuz bir kişiyi öldürmüştü. Düşman sancaktarlarından bazılarını da o öldürmüş ve böylelikle bidâyette yaşanan hezimette önemli bir rol oynamıştı. Elbette böyle bir aslanın çok düşmanı olurdu. Aynı zamanda Hz. Hamza, Bedir’de Cübeyr İbn Mut’im’in1 amcası Tuayme İbn Adiyy’i öldürmüştü. Bunun üzerine Cübeyr, kölesi Vahşî’yi yanına çağırmış ve:

– Şâyet sen, benim amcama mukabil Muhammed’in amcası Hamza’yı öldürürsen hürsün, demişti. Bir köle için hürriyet, en önemli meseleydi ve Vahşî de ümitlenmiş, hürriyetine kavuşacağı güne ulaşabilmek için Hz. Hamza’yı öldürmenin hayalleriyle yatıp kalkıyordu. Mızrak atmakta mahir olduğu için artık kendini bileğine adamış, sürekli atış talimleri yapıyordu.

Onun için Uhud, çok önemli bir fırsattı ve o, savaş devam ederken Uhud meydanında sürekli Hz. Hamza’yı kolluyordu. Ancak onun yanına yaklaşmaya imkân ve ihtimal yoktu; önüne gelenin kellesini yere indiriveriyordu. Onu hedefleyip de karşısına dikilen herkes, daha ne olduğunu anlayamadan kendini cansız yerde buluyordu.

Onu uzaktan gördüğünde Vahşî, hedefinden emin olmak için yanındakilere sordu:

– Şu adam kim?

– Hamza!

– Aradığım adam, dedi kendi kendine ve ağaçların veya taşların arkasına saklana saklana ona yaklaşmaya başladı. Her adımı, onu hedefine biraz daha yaklaştırıyordu. Tam o sırada Hz. Hamza’nın karşısına Sibâ’ İbn Abdiluzzâ çıkmıştı:

– Gel bakalım, diyor ve onun da işini bitirmek için yanına çağırıyordu. Derken birkaç darbede onu da altına almış, işini bitirivermişti. Bu sırada Vahşî yaklaşabileceği en yakın mesafeye kadar gelmiş ve bir taşın arkasında gizlenmiş fırsat kolluyordu. Bir aralık Hz. Hamza’nın zırhı açılıvermişti; Vahşî için tam zamanıydı ve elindeki mızrağı fırlatıverdi!

Mızrak, sinesine saplanmıştı. O hâldeyken bile Vahşî’nin üstüne yürümek istedi; ancak buna imkân yoktu. Vahşî ise hâlâ yaklaşmaktan çekiniyor ve tamamen hareketsiz kalmasını bekliyordu.

Derken Hz. Hamza şehit oldu ve şehitlerin pîri olarak ruhunu teslim etti. Artık Vahşî, hürriyetini elde etmiş bir insandı. Zaten başka da bir gayesi yoktu ve yanına gelip mızrağını Hz. Hamza’nın sinesinden çıkardı; karnını yardı ve ciğerini söküp önce Hind’in yanına gitti. Onun da Hz. Hamza’ya diş bilediğini biliyordu; zira Bedir’de babası dâhil yakınlarını Hz. Hamza öldürmüştü. Belli ki, yaptığı iş karşılığında takdir de görmek istiyordu. Geldi ve:

– Bu Hamza’nın ciğeri, dedi. Gözleri dört açılmıştı Hind’in; rüyalarına girip hayallerini süsleyen bir konuda finali yakalamış olmanın heyecanı vardı üzerinde!

Ve Vahşî, gerçekten de beklediği takdiri görecekti; tuttu Hind, önce Hz. Hamza’nın ciğerini ağzına alarak çiğnemeye başladı, yutamayınca da onu ağzından çıkararak dışarı attı. Kin ve nefretin zirveye çıktığı demlerdi. Ardından da Vahşî’ye döndü ve gösterdiği bu başarıdan dolayı boynundaki gerdanlık ve kolyelerle üzerindeki kaftanını ona hediye etti. Aynı zamanda, Mekke’ye döndüklerinde kendisine on dinar vereceğini taahhüt etmişti.

Bu da kesmemişti Hind’in nefret hislerini. Ardından elinden tuttu Vahşî’nin ve kendisine Hz. Hamza’nın yerini göstermesini söyledi.

Derken yanına kadar geldiler. Tuttu, bu sefer de mübarek vücudunu parçalamaya başladı; burun ve kulaklarını kesmiş, onları süs diye boynuna asarak dolaşmaya başlamış, Mekke’ye dönünceye kadar da onları boynundan çıkarmamıştı.

Aynı zamanda Hind, yüksek bir taşın üstüne çıkmış avazı çıktığı kadar bağırarak yaptıklarını insanlara ilan ediyor, Bedir’in intikamını almış olmanın verdiği zafer sarhoşluğuyla kendilerini yüceltip göklere çıkarırken Müslümanları yerden yere vurmaya çalışıyordu.

Onun o gün ağzının payını verecek de yine bir başka Hind olacaktı; Hind Binti Üsâse de, beri taraftan mukabelede bulunuyor ve daha nice Bedirler geleceğini ilan ederek Utbe’nin kızı Hind’in sesini kesmeye çalışıyordu.

Durumdan efendisini de haberdar eden Vahşî, Mekke’ye döner dönmez de hürriyetine kavuşacaktı.


Yazar: Dr. Reşit Haylamaz

Dipnot:

  1. Neseb ilmini çok iyi bilen ve bu ilmi Hz. Ebû Bekir ’den aldığını söyleyen Cübeyr İbn Mut’im, Hudeybiye sonrasında gelip Müslüman olacaktır. Bkz. İbnü’l-Esîr, Üsüdü’l-Gâbe, 1/515, 516
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.