Tıbb-ı Nebevî’de Genetik-2
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), geçmiş hiçbir medeniyetin tıbbî birikiminden istifade etmeden, asırlara hükmedecek mu’cizevî beyanlar irad etmiştir. Bunlardan bazıları da genetik sahasındadır. Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) bu tespitleri, sahabe döneminde tecrübe ve teslimiyete bağlı olarak kabul görmüştür. Bugün ise bizler, bunlardan bazılarını genetik ilmi sayesinde yeni yeni anlıyoruz.
Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem): “Hz. Âdem (as) her topraktan alınarak yaratıldığı için, insanlar da beyaz, siyah, esmer… vb renklerdedir. Sert, yumuşak mizaçlar da bundandır.” buyurmaktadır.1 Bu hadîs-i şerîften anlaşılacağı üzere, bugün beyazdan siyaha, sarıdan kızıla bütün ten renkleri Hz. Âdem’in (as) gen havuzunda baskın (dominant) veya çekinik (ressesif) olarak vardı. İklim ve beslenme gibi şartlar, bazı genlerin aktif hâle geçerek bazı proteinleri üretmesine veya pasif durumda kalmasına sebep oldu. Bu hadîs-i şerîfe göre, Hz. Âdem’in (as) rengi ve mizacı ne olursa olsun, onun genetiğinde mevcut her türlü fizikî ve psikolojik özellikleri taşıyan genler bulunmaktaydı. Hz. Âdem (as) beyaz tenli olsa bile, gen havuzunda potansiyel olarak bütün renkler mevcuttu. Hz. Havva da Hz. Âdem (as) gibi insan olarak aynı gen donanımıyla yaratılmıştır. Dolayısıyla onların gen havuzunda, kıyamete kadar gelecek insanların ten renkleri, organ yapıları, psikolojik karakterleri mevcuttu. Nitekim bugün modern taksonomide bir türün sahip olduğu gen havuzundan, alttürlerinin veya ırklarının meydana gelmesiyle alâkalı genetik mekanizma, genlerin farklı çevre şartlarında farklı şekillerde tezahür ettiği hususunu desteklemektedir.
Milletlere ve coğrafik bölgelere göre, genetik karakterlerin ve hastalıkların görülmesi
Ensar kadınlarından biriyle evlenmek isteyen bir sahabiye, Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem): “Kadına iyi bak! Zîrâ Ensar kadınlarının gözlerinde, irsî olarak küçüklük veya gök gözlülük gibi kusur sayılabilecek şeyler vardır.”2 şeklinde ikazda bulunmuş; bir başka hadîste de fizyolojik karakterlerin yanında milletlerin ve farklı bölgelerde yaşayan insanların psikolojik karakterlerinin de nesillere aktarılarak devam ettiğini şöyle ifade etmiştir: “Yemen halkı, kalbleri ince, gönülleri yumuşak, söz dinleyen, anlayışlı insanlardır.”3
Belli bir coğrafî sınır içinde yaşayan, aralarında gen alışverişi olan insan topluluklarında kusurlu döller varsa, bunlar nesillerine aktarılır. Bir türün farklı coğrafî popülasyonları, birbirinden fizikî olarak belirlenen sınırlarla ayrılmıştır. Meselâ iki farklı dağda yaşayan ve birbiriyle irtibatı kesik iki dağ keçisi topluluğu, zaman içinde kendi mikro gen havuzuna ait özellikler gösterir. Bazı hastalıklar da bazı coğrafî bölgelerde ve farklı ırklarda daha sık görülür. Orak hücreli anemi, Akdeniz ülkelerinde, Afrika’da, Ege Bölgesi’nde; fenilketonüri, İngiltere’de; hemakromatozis (demiri düzenleyen genlerde bozukluk), ABD’de, Kuzey Avrupa menşeli beyazlarda, Kızılderililerde ve Asyalılarda; Burkit lenfoma ise, Afrikalılarda sık görülür. Kistik fibrozis, beyaz ırkta; tays-sachs hastalığı (nöronlarda yağ birikmesi) Yahudilerde ve Fransa menşeli Kanadalılarda sık görülür.
Belli bir coğrafî popülasyonda hastalık varsa bu, bölgedeki fertlerin belirli bir nispetinde açık, belli bir nispetinde ise gizli (taşıyıcı) olarak bulunur. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), bazı hastalıkların genlerle taşındığını, neslin hasta olmaması için evlenirken dikkatli davranılması gerektiğini tavsiye buyurmuştur.
Irk aldatıcıdır
Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem): “Soyu-sopu temiz, iffetli, namuslu, karakterli hanımlarla evleniniz! Zîrâ ırk aldatıcıdır.”4 beyanından, evlenirken, ırktan ziyade, İslâm’ı fıtratı hâline getirmiş soy, sülâle veya ailelerin tercih edilmesi gerektiğini anlamak mümkündür. Irkların ortaya koyduğu kültürel tercihler, kötü karakterlerin ortaya çıkışında besi yeri olabilir. Bu yüzden insanlar, ırka göre değil, soya göre değerlendirilir. İslâm’ın emrettiği davranışlar, Allah’ın ahlâkıdır. İnsan bu davranışları benliğine mal ederse, ikinci bir fıtrat oluşur. Eğer bir insanın soyunda menfilikler görülmüyorsa, bunda o soyun ileri gelenlerinin müspet gayretleri var demektir. Soyu teşkil eden fertlerin yaptırıcı değerleri, bu gayretlerle şekillenmiştir. Ferdin iyi bir insan olarak olgunlaşmasında, soy, sülale ve ailenin önemli olduğu anlaşılmaktadır. Başka bir hadîste Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem): “Nutfenizi boşaltmak için iyi yerler seçiniz! Zîrâ ırk dessastır, aldatıcıdır.” buyurmaktadır.5
Hayvanların verimliliğinde genetik karakterlerin önemi
Hayvanın ıslah edilmesiyle daha kısa zamanda, daha fazla ve kaliteli ürün elde edilir. Eski çağlarda bu durum tecrübeyle öğrenilip uygulanmıştır. Genetik yapı ve çevre şartlarının uyumuyla ortaya çıkan ıslah edilmiş hayvanlar, hastalıklara dayanıklı ve verimli hâle gelmiş ve insanlar için faydalı olmuştur.
Bir kadın, Efendimiz’e (sallallahu aleyhi ve sellem) gelerek: “Sütünden ve neslinden faydalanmak için bir miktar koyun aldım; fakat üreyip çoğalmıyorlar.” dedi. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem): “Koyunların renkleri nedir?” sorusuna; “Siyah…” cevabını alınca; “Bu koyunları halis beyaz koyunlarla değiştir veya çiftleşme zamanı bunları güçlü kuvvetli beyaz koyunlarla karıştır, onların içine kat.” buyurdu.6 Genetik yapının ıslahı yavaş, uzun süreli ve süreklidir. Hayvanlarda verim için genetik yapının önemi ve esasları 20. yüzyılın başlarından itibaren anlaşılabilmiştir.
Farklı türler arasında çiftleşme yapılmamalı
Türler ancak kendi aralarında gen alış-verişi yapar. Aynı türe mensup fertlerden genetik olarak benzer nesiller ürer. Genomlarının farklılığından dolayı türler birbirinden farklıdır ve normal olarak iki farklı tür, bir araya getirildiğinde üreyemez. Bu iki farklı türün genomları, üreme organları, sperm ve yumurta yapıları birbirine uymaz. Ancak hayvanlar âleminde kısır nesiller veren bazı istisna örnekler vardır. At ile eşek bu hususa tipik bir örnektir. Bu iki farklı tür, normal olarak bir araya gelmez. Ancak insanlar bunları bir araya getirirse, her iki türden de farklı olan katır meydana gelir. Katır ise, yeni bir tür olamaz; çünkü neslini devam ettirecek üreme fonksiyonuna sahip değildir. Bu şekilde oluşan yeni fertler, tür melezleri olarak isimlendirilir.
Efendimiz’e (sallallahu aleyhi ve sellem) bir katır hediye edilmişti. Bu katır, Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) hoşuna gittiğinden, ona bindi. Hz. Ali (ra): “Eğer merkebi kısrak üzerine çekersek, bunun aynısı bizim de olur.” dedi. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem): “Bunu ancak (atın at üzerine çekilmesinin daha faydalı olacağını) bilmeyen kimseler yapar.” buyurdu.7 Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) farklı türleri birbirine çekmeyi, fıtrata aykırılık olarak değerlendirmiştir.
Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) sahih hadîslerinden birinin bile, bugünün ilmine ters düştüğü söylenemez. Gelecek zamanlarda da ilmin yeni keşiflerle mu’cizevî bir şekilde Efendimiz’i (sallallahu aleyhi ve sellem) tasdik ettiğini göreceğiz. Zaman sadece dağarcığımızı dolduracak yeni bilgilerle yeni ufukları işaret edecek, O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) mukaddes beyanlarını, insanlık için yeni açılmış pencerelerden seyretmeye devam edeceğiz.
Yazar: Dr. Arslan MAYDA, Sızıntı Dergisi, Temmuz – 2014