“Sana da ecir vardır!” (27 Zilkâde 10 Hicrî)
Hac kafilesi, Ravhâ’da konaklarken çoluk-çocuk, kadın ve erkeklerden müteşekkil bir kervanın daha geldiği görüldü. Yanına yaklaştıklarında Resûlullah, ilk defa gördüğü bu insanlara selam verdi ve hangi kavimden olduklarını sordu. Müslüman olduklarını ve hacca gittiklerini söylüyorlardı! Resûlullah’ı görmeden iman etmiş, kendisine inananları hacca çağırdığını duymuş ve O’nun bu çağrısına uyarak onlar da yola koyulmuştu! Tabii olarak “sahâbe” payesini de henüz alamamışlardı! Nihayet, kendilerine selam veren ve tanımadığı halde kabilelerini soran bu şahsa, “Ya siz kimsiniz?” diye sormuşlardı. Hemen araya giren sahâbîler, O’nun “Resûlulah” olduğunu ifade etmişlerdi.
Beklemedikleri bir anda Allah Resûlü ile karşılaşmalarından dolayı şaşkınlık ve hayret yaşıyorlardı. Onlar için bu, dünyalara değişmeyecekleri bir buluşmaydı. Bu sıradan bir karşılaşma değil aynı zamanda onları “sahâbe” olma payesine ulaştıran bir kavuşmaydı. Az önce kendilerine selam verip soru soranın, bizzat “Allah Resûlü” olduğunu duyan ve bunun heyecanıyla iki büklüm olan bir kadın, devesinin hevdecindeki küçük çocuğunu elleriyle kaldırıp göstemiş ve “Yâ Resûlallah! Bu çocuk da bizimle birlikte haccedebilir mi?” diye sormuştu.
Heyecan dolu duruşuna ve din adına bir hakikatı öğrenebilmek için bu buluşmayı fırsat bilen sahabiye, Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), “Evet!” karşılığını verdi. Ancak cevabı bundan ibaret değildi; onu sevindirecek başka bir hakikati daha söyledi:
“Sana da ecir vardır!”