Rûm Diyarından Haber Var
Dünyanın hali, o günlerde de sakin değildi; kabileler arasında süregelen savaşlar, devletler arasında da devam edip durur ve bu hengâmede birçok masum insan canından olurdu. Rûmlarla Farslar arasında da benzeri durum söz konusuydu.
Bir gün, Mekke’ye yeni bir haber gelmiş ve Rûmların Farslılar karşısında yenik düştüklerini ve neredeyse Şam’a kadar büyük bir toprak kaybettiklerini söylüyordu. Hatta, bu büyük yenilgi ve Farslıların takibi sonucunda, Bizans kralı Hirakl, İstanbul’a kadar gelmek zorunda kalmıştı. Olaya şahit olanlar, artık Rûmların bir daha toparlanıp yeniden savaşamayacaklarını söylüyorlardı. Mekke müşriklerini sevindiren bir haberdi bu. Çünkü onlar, kendileri gibi müşrik oldukları için Farslıların tarafını tutuyor ve ehl-i kitap oldukları için de Müslümanlara daha yakın duran Rûmların yenilmesini gönülden arzuluyorlardı. Bunun için şöyle diyorlardı:
– Rûmlar da kendilerinin kitap ehli olduğunu söylüyor; ama bugün Farslılar onlara galip geldi. Sizler de, Nebi’nize indirilen kitap sebebiyle bize üstünlük sağlayacağınızı söylüyorsunuz! Unutmayın; nasıl ki Farslılar, ehl-i kitap olan Rûmlara karşı galip gelmişlerse bizler de sizlere galip gelecek ve her zaman üstünlük sağlayacağız.1
Bir haber de semalar ötesinden geliyordu:
– Elif, lâm, mîm. Rûmlar, Arap topraklarına yakın bir yerde mağlûp oldular. Ama, bu yenilgilerinden sonra, birkaç yıl içinde yeniden toparlanıp galip gelecekler. İyi bilin ki, işleri karara bağlama yetkisi, işin başında da sonunda da Allah’a aittir. Mü’minler de o gün, Allah’ın verdiği zafer sayesinde büyük bir sevinç yaşayacaklar! Zira Allah, dilediğini muzaffer kılar. Çünkü O, mutlak galiptir; sınırsız merhamet ve ihsan sahibidir.2
Semadan gelen haber, hiç de öyle müşriklerin sandıkları gibi değildi; bugün Rûmlar adına bir mağlûbiyet söz konusu olsa bile, yakın gelecekte Rûmlar yeniden toparlanacak ve Farslılara karşı büyük zafer kazanacaklardı. Ve o gün, Müslümanlar açısından da bir zafer söz konusuydu.
Şimdi mesele, ayrı bir boyut daha kazanıyordu. Hz. Ebû Bekir’le karşılaşan Mekke müşrikleri şöyle diyeceklerdi:
– Yâ Ebâ Bekir! Duyduğumuza göre senin arkadaşın, birkaç yıl içinde Rûmların, yeniden Farslılara galip geleceklerini söylüyormuş!
– Evet, dedi Ebû Bekir. Bunu söylerken de, zerre kadar tereddüdü yoktu. Allah ve Resûlü demişse bu, mutlaka olurdu.
Ancak, adamlar aynı şeyi düşünmüyorlardı. Bir nebze, kendilerince eğlenmek istiyorlardı:
– Bizimle iddiaya girmeye var mısın, dediler. Tereddüdü yoktu ve hemen:
– Evet, dedi Hz. Ebû Bekir. Henüz bu konuda bir hüküm vârid olmamıştı zira. Derken, altı yıl üzerinde anlaştılar; kimin dediği olacaksa o, karşı tarafa on deve verecekti.
Hz. Ebû Bekir, Allah Resûlü’nün sadık dostuydu ve bu hadiseyi O’na anlatmamak olmazdı. Geldi huzura ve her şeyi anlattı bir bir. Konuya muttâli olan Efendiler Efendisi’nin de bir tavsiyesi olacaktı:
– Süreyi uzat ve develerin sayısını artır!
Çünkü, ayette geçen ‘birkaç sene’ ifadesi, on yıla kadar geçen zamanı ifade ediyordu.
Efendiler Efendisi’nden bu teminatı da alan Hz. Ebû Bekir, hemen Mekke müşriklerinin olduğu yere geldi:
– Sizin için bu sürenin, dokuz yıl olarak kabul edilmesinde ve develerin adedinin de artırılmasında bir problem var mı, diye soruyordu.
O kadar eminlerdi ki, dokuz değil, on dokuz sene bile olsa, tereddütsüz kabul ederlerdi ve herkesin katılımıyla dokuz yıl içinde olacaklara karşılık yüz deve mukabilinde ciddi bir iddiaya giriyorlardı.3
Dipnot:
- Suyûtî, Esbâbü’n-Nüzûl, s. 227; Vâhidî, Esbâbü Nüzûli’l-Kur’ân, s. 354
- Bkz. Rûm, 30/1-5
- Taberî, el-Câmiu’l-Beyan, 10/162; Tirmizî, el-Câmiu’s-Sahîh, 5/344 (3194). Aradan dokuz yıl geçecek ve gerçekten de Rûmlar, yeniden toparlanıp Farslılarla savaşacak ve bu savaşın galibi de Rûmlar olacaktı. Mü’minlerle Mekke müşriklerinin arasında yaşanan Bedir Savaşı da aynı günlere denk gelecekti.