Mekke’ye Atfedilen Son Nazar
Bu sırada Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), son kez Mekke’ye doğru yöneldi; belli ki içine, peygamberlerin uğrak yeri, yeryüzündeki ilk binanın sahibi ve kendisinin de ikizi sayılan bu beldeden ayrılığın hüznü çökmüştü. Adeta, yüreğini bırakıp da gidiyordu. Halbuki, vahiy geleceği ana kadar kırk yıl beklemiş ve bu süre içinde de, sıklıkla Hira’ya çıkıp oradan, Kâbe’nin kendine yakışır bir şekilde ibadet ü taatla bütünleşebilmesi için dualar etmiş, istikbali seyre dalmıştı. Kolay değildi; Allah’ın en sevgili kulu ve peygamberlik zincirinin son halkası Habîb-i Zîşân Hazretleri, Allah’ın evinden ayrılmak zorunda kalıyor ve başka bir beldeye doğru yol alıyordu.
Artık, Mekke’ye atfedilen son nazarlardı bunlar ve adetâ Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), Mekke ile konuşuyordu. Hz. Ebû Bekir de dikkat kesilmiş, bu sessiz muhavereye şahit oluyordu. Dudaklarından şu cümleler dökülecekti:
– Vallahi de ey Mekke! Ben, senden ayrılmak zorunda kaldım! Şüphe yok ki sen, yeryüzünde Allah’a en sevimli olan beldesin; Allah’ın sana özel lütufları var! Allah’a yemin olsun ki, senin ehlin buradan Beni çıkarmaya zorlamasaydı, asla seni terk edip dışarı adım atmazdım!1
Bundan sonra da, başta Efendiler Efendisi Hz. Muhammed, O’nun sadık yâri Hz. Ebû Bekir ve Mekkeli müşrik rehber Abdullah İbn Ureykıt, yola koyuldu ve sahil tarafını takip ederek Medine istikametinde mesafe almaya başladılar.