Medine
Artık yolculuk bitmişti; Medine’ye girmek üzerelerdi. Bir aralık ashâbına dönen Efendiler Efendisi (sallallahu aleyhi ve sellem):
– Şu anda Medine’de öyle insanlar var ki, sizin gittiğiniz her yerde, adım attığınız her vadide hep sizinle beraberlerdi, buyurdu.
Anlaşılan, arkada kalıp da gelemeyen herkesin münafık olmadığını anlatmak istiyordu; zira onlar arasında, Ka’b İbn Mâlik, Mürâre İbn Rebî’ ve Hilâl İbn Ümeyye gibi yürekten mü’min olduğu hâlde bazı sebeplerden dolayı gelemeyenler de vardı. Ancak bu beyanlar karşısında şaşıran ashâb:
– Yâ Resûlallah, diyorlardı. “Onlar Medine’de oldukları hâlde, öyle mi?”
Taaccüplerini dile getiriyor ve sebebini öğrenmek istiyorlardı. Bunun üzerine Efendiler Efendisi:
– Evet, onlar Medine’de oldukları hâlde, buyurdu. “Zira onları burada alıkoyan şey, mazeretleriydi!”
Demek ki, yalan yanlış beyanlarla mazeret üretip Tebûk’e gelemeyenlerle diğerlerinin arasında fark vardı ve Resûlullah da (sallallahu aleyhi ve sellem) bu farka dikkat çekiyordu.
O gün Efendimiz’in dikkat çektiği başka şeyler de vardı; Medine’yi görür görmez:
– İşte bu, Tâbe’dir ki oraya Beni Rabbim yerleştirdi; körüğün demir üzerindeki çapakları temizleyip attığı gibi Medine de, ahalisi arasında bulunan kötülükleri silip attı, buyurdu. Bu arada gözleri, Uhud’u süzmeye başlamıştı; daha öncekilerde olduğu gibi yine dudaklarından aynı cümle dökülüyordu:
– Uhud, öyle bir dağ ki, biz onu severiz, o da bizi!
Daha sonra özellikle Ensâr’a yönelen Efendiler Efendisi onlara:
– Size, Ensâr’ın evleri arasında en hayırlı olanları haber vereyim mi, diye soruyordu.
– Evet, yâ Resûlallah, diyorlardı. Bunun üzerine Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), sıralamaya başladı:
– Ensâr’ın evleri arasında en hayırlı olanları, Benî Neccâr’ın, sonra Abdullah İbn Eşheloğullarının ve sonra da Benî Sâide’nin evleridir!
Hayır sıralamasında arkada kalan Benî Sâideoğulları, bu tasnif karşısında biraz üzüntü duymuşlardı. Huzura gelen Hz. Sa’d:
– Yâ Resûlallah, dedi. “Ensâr’ın evleri arasında hayır sıralaması yaptın ve bizim evlerimizi bu sıralamada en son zikrettin!”
Böyle bir sıralamada elbette bazıları arkada kalacaktı ve bunu söyleyenlere dönerek Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem):
– Sizin de en hayırlılar arasında zikredilmeniz neyinize yetmiyor, buyurdu.
Yaklaşık iki aydır aralarında göremedikleri Allah Resûlü’nün yeniden şehirlerine gelişini gören kadınlarla çocuklar yine yollara dökülmüş, Vedâ tepesinden üzerlerine doğan bu dolunay aydınlığı karşısında neşide ve güzel sözlerle sevinç izharında bulunuyor ve böylelikle bir bayram havası içinde O’nun gelişini karşılıyorlardı!
Gelir gelmez yine Mescid-i Nebevî’ye koşmuş ve şükür adına burada iki rekât namaz kılmıştı:
– Bizi bu seferimizde mükâfat ve iyilikle rızıklandıran Allah’a hamd olsun, diyordu.
Tebûk dönüşünde ashâb, artık bundan sonra savaş olmaz düşüncesine kapılmış ve ellerindeki silahlarını bile satmaya başlamıştı; Hicâz’da kendilerine karşı koyacak bir gücün kalmadığını ve bundan böyle ne kılıca, ne de kalkana ihtiyaç duyacaklarını düşünüyorlardı! Onların bu tavrından haberdar olan Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), hemen buna müdahale edecek ve:
– Ümmetimden bir grup, Deccâl’ın zuhûr edeceği âna kadar hep hak üzere cihâd edecektir, buyuracaktı.