Kutlu Doğum röportajları 1: “İnanan herkes, O’na borçludur!”
Prof. Dr. Muhammed Salah/Ezher Üniversitesi/Akide ve Felsefe Profesörü
Sizce Kutlu Doğum insanlık için ne ifade ediyor?
Beşere kendi içinden böylesi bir Rabbanî Zât’ın seçilmesi ve gönderilmesi/kutlu doğumu, zaman ve mekân boyutuyla insanoğlunu kurtarmaya yönelik ilahî bir hamledir. Zira insanlık dini düşünce ve davranış ahlakında kötülüğün son noktasına gelmişti. Nitekim semavî kitaplar tahrif edilmiş, din mensupları Allah ve Resûlleri hususunda haddi aşmış; nübüvvetin ve vahyin mirasından tamamen uzaklaşmış; bunun yerine batıl inançlara mensup insanların uydurduğu şeylere yönelmişlerdi. Hz. İbrahim ile Efendimiz arasında geçen zaman diliminde Kâbe’nin geçirdiği değişim -tevhid merkezi Kâbe’nin bu dönemde putlarla dolup taşması- bunun en açık göstergesidir.
Tartışmasız bir şekilde peygamberler diyarı ve vahyin sağanak sağanak indiği Arap Yarımadası’nda ahlâk dibe vurmuştu. Efendimiz’in (aleyhissalâtu vesselâm) doğumu, inhiraf etmiş dini anlayışı tashih; temelleri yerle bir olmuş din müessesini yeniden inşa ve bozulmuş ahlakî değerleri ihya içindir. Gönülleri şirk çukurundan tevhidin zirvesine; rezaletin kirli dünyasından faziletin nezih atmosferine; kula kölelikten Yaradan’a kulluğa; karanlıktan aydınlığa; ebedî kaybedişten sonsuz saadete; cehennem ateşinden cennet nimetlerine ulaştırmak içindir.
Kutlu Doğum’un kutlanması konusundaki görüşünüz nedir?
Bu konunun temellendirilmesi için Efendimiz’in (aleyhissalâtu vesselâm) dindeki konumuna bakmak gerekir. Öncelikle O, aleme Allah tarafından uyarıcı ve müjdeleyici son peygamber olarak gönderilmeseydi, bugün bizler ya taşa ya ağaca ya ineğe veya başka bir mahluka tapıyor olacaktık. Bundan dolayı Allah’ın varlığına ve birliğine inanan herkes O’na borçludur.
Allah, barış, emniyet ve güven dini İslam’ı insanlığa ulaştırmak için mübelliğ olarak O’nu tercih etmiş; bir insanın Müslümanlığının tam olmasını O’nun peygamberliğine şehadet etmeye; kâmil mümin olmasını da O’nu sevmeye, O’na itaat etmeye ve O’nun üstünlüğünü kabul etmeye bağlamıştır. Bu çerçevede O’nun doğumunu hatırlayıp hatırasını yad etmek, bu yüce hedefleri gerçekleştirmek içindir.
Müslümanın O’nu sevmesi, Allah’a olan sevgisinin bir neticesi; O’na itaat etmesi ise Rabbine itaatin bir yansımasıdır. Dolasıyla Allah’a karşı muhabbet duymak nasıl gerekli ise O’na sevmek de zorunluluktur. Bu sevginin gereği de ayette ifade edildiği üzere O’na tabi olmaktır.
Kutlama etkinliklerine gelince gerek savunanların gerekse karşı çıkanların samimi niyetle hareket ettikleri kanaatindeyim. Nitekim savunanlar az önce ifade ettiğimiz noktalardan hareket etmektedirler. Karşı çıkanlar ise bunun asr-ı saadette uygulanmayan bir iş olduğunu düşünmektedirler. Ben burada iki tarafın delillerini münakaşa edip bir tercihte bulunma sadedinde değilim. Ancak diyebilirim ki karşı çıkanlar olayı ifrat derecesine götürüp düşmanlık seviyesinde meseleyi ele alıyorlar.
Bunun yerine varsa kutlamalar esnasında yapılan yanlışlıkları dile getirip meseleye olumlu bir katkıda bulunabilirlerdi. Ancak şunu diyebilirim ki bu kutlamalar, Efendimiz’in (aleyhissalâtu vesselâm) sünnetini ve sîretini müzakere etmek suretiyle insanlığa ne kadar iyilik yaptığını, hanif dini bütün gönüllere ulaştırmak için gösterdiği üstün çabaları anlatmak; örnek alınacak söz ve davranışlarını ifade etmek için kullanılabilir. Bu maksatla rıza-i ilahî ve Nebimizin (aleyhissalâtu vesselâm) üzerimizdeki hakkına karşı vefa adına toplanmak ve buna dikkat etmek güzel bir fırsat olabilir.