Efendimiz’in (sas) Mina’daki Son Hutbesi (12 Zilhicce 10 Hicrî)

220

Mina’da bulunan Allah Resûlü, kuşluk vakti geldiğinde devesi Kasvâ’nın hazırlanmasını emretti ve ona binerek cemrelerin yanına gelip durdu. 

Az önce Cibrîl-i Emîn ile buluşan ve ondan Nasr Sûresi’nin alan İnsanlığın Emîni’nin, kendilerine tebliğ ettiği âyetleri dinleyen ashâb-ı güzîn, şüphesiz ki bu duruşun ifade ettiği manayı anlamakta gecikmediler; Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), kendilerine hitâb edecekti! O’nu yakından takip eden ashâb da etrafına toplanmışlardı. Ashâbdan Hızyem İbn-i Hanîfe, bir tarafdan Kasvâ’nın yularını tutuyor diğer yandan da izdiham olmasın diye insanlara sütre oluyordu. Gelenlerin bir kısmı oturmuş diğerleri ise ayakta bekliyordu. Hazreti Ali ise, Efendimiz’in hutbesini insanlara ulaştırabilmek için önde duruyordu.      

Bu sırada Hâris İbn-i Amr es-Sehmî’nin (radıyallahü anh), yaklaştığı görüldü; “Ey Allah’ın Resûlü!” diyordu. “Anam-babam size feda olsun! Benim için istiğfarda bulunun!” Hazreti Hâris’in samimi talebi karşısında Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), “Allah sizemağfirette bulunsun!” diye dua etti. Ancak Hazreti Hâris, özellikle kendisinin zikredilmesini istiyordu ki bu seferde diğer taraftan yaklaştı ve yeniden, “Ey Allah’ın Resûlü! Benim için istiğfarda bulunun!” dedi. Onu kırmayan Sultân-ı Rusül, yine “Allah sizin için mağfirette bulunsun!” buyurdu.

Bu arada Efendimiz’e yaklaşan bir başka sahâbî, “Yâ Resûlallah!” dedi. “Câhiliyye halkının, anasının bereketi ve neslinin çoğalması için devenin ilk yavrusunu kurban etmeleri ve Receb ayını tazim için bu ayda kestikleri kurban hakkında ne buyurursunuz?” Bu soruya karşılık Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şunu söyledi:

“Dileyen, devenin ilk yavrusunu kurban eder, dileyen etmez; dileyen Receb ayı için koyun kurban eder dileyen etmez. Ancak davarın kurbanını kesmek gerekir!”

Araya giren bu soru-cevaplardan sonra Allah’a hamd ü senada bulunan Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) ashâbına hitâb etmeye başladı; sözüne başlarken yine “Bugün hangi gündür?” diye soruyordu. Benzeri bir soruya daha önce de muhatap olmuş ve “Allah ve Resûlü daha iyi bilir!” cevabını vermişlerdi; bugün de öyle oldu:

“Allah ve Resûlü daha iyi bilir!”

Bunun üzerine Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), “Teşrik günlerinin ortası değil midir?” diye sordu ve “Ey insanlar!” diye seslendi. Yine pür-dikkat kesilmiş, gelecek cevabı bekliyorlardı. “Biliyor musunuz, siz hangi günde, hangi ayda ve hangi beldedesiniz?” diye sorunca, “Haram olan günde, haram olan ayda ve haram olan beldedeyiz!” diye cevapladılar. Belli ki bunları, vereceği hükme dikkat çekmek için sormuştu ve şunları söyledi:

“İşte, kanlarınız, mallarınız ve ırzlarınız da –Rabbinize kavuşacağınız ve O’nun size amellerinizi soracağı güne kadar- şu ayınızda, şu beldenizde, şu gününüzün haramlığı gibi birbirinize haramdır!

Beni iyi dinleyiniz! Dikkat ediniz! Sakın zulmetmeyiniz! Müslüman bir kimsenin malı, –rızası olmadıkça- başkasına helâl olmaz! Biliniz ki Câhiliyye dönemine ait bütün kan ve mal davaları ile öğünmeye vesile olan şeyler, Kıyâmet’e kadar şu ayaklarımın altındadır ve hükümsüzdür! Kaldırdığım ilk kan davası da Rebîa İbn-i Haris İbn-i Abdilmuttalib’in kan davasıdır ki onu, Benî Leys yurdunda emzirilmek üzere bulunduğu sırada Hüzeyl kabilesi öldürmüştü!

Haberiniz olsun ki Câhiliyye dönemine ait bütün ribâ alacakları da kaldırılmıştır. Yüce Allah ilk olarak Abbas İbn-i Abdulmuttalib’in ribâ alacağını kaldırmaya hükmetmiştir. Ana paralarınız sizindir. Ne bundan fazlasını isteyip zulüm ve haksızlık ediniz, ne de hakkınızdan aşağı alıp mazlum duruma düşünüz.

‘Biliniz ki zaman, Allah’ın göklerle yeri yarattığı gündekine haline dönmüştür! Allah katında ve kitâbullahta ayların sayısı, tâ gökleri ve yeri yarattığı günden beri on ikidir; onların dördü haram olanlardır. İşte bu, en doğru hesaptır. O haram olan aylarda kendinize zulmetmeyiniz!’

Dikkat ediniz! Benden sonra küfre dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız! Haberiniz olsun ki Şeytan, kendisine kulluktan umudunu kesmiştir. Fakat o sizi kandırıp azdırmak için aranızda bulunacaktır.

Kadınlar hakkında Allah’tan korkunuz. Onlar sizin yanınızda zayıftırlar, kendileri için hiçbir şeye mâlik değildirler. Onların sizin üzerinizde hakkı, sizin de onların üzerinde hakkınız vardır. Sizin onlar üzerindeki hakkınız, döşeğinize sizden başkasına ayak bastırmamaları, istemediğiniz kimsenin evlerinize girmesine izin vermemeleridir. Eğer size ait hakları çiğnerlerse, onları önce öğütleyiniz. Vazgeçmezlerse, kendilerini yatakta ilgisiz bırakınız. Yine kâr etmezse, çare olacaksa ölçülü olmak kaydıyla hafifçe dövün! Onların sizin üzerinizdeki hakkına gelince, kendilerinin maruf veçhile yiyeceklerini ve giyeceklerini sağlamaktır. Siz onları ancak Allah’ın bir emaneti olarak aldınız ve kendileriyle evlenmeyi de Allah’ın kelimesi ve müsaadesiyle helâl edindiniz. 

Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine teslim etsin! 

Ey insanlar!

Dikkat ediniz! Sizin Rabbiniz bir, babanız da birdir. Şunu da iyi biliniz ki takva hasletinden başka hiçbir şeyle ne Arab’ın Arap olmayana ne de Arap olmayanın Arab’a; ne beyazın siyaha ne de siyahın beyaza bir üstünlüğü vardır!

Size, Müslümanın kim olduğunu haber vereyim mi?

Müslüman, diğer Müslümanların dilinden ve elinden emîn olduğu kimsedir!

Mü’min kimdir, size haber vereyim mi?

O, Müslümanların canları ve malları hakkında kendisinden emniyette olduğu kimsedir!

Peki, size Muhâcirin kim olduğunu haber vereyim mi?

Muhâcir de Allah’ın haram kıldığı günahları terkeden kimsedir!

Bugünün haram olması gibi mü’min de mü’mine haramdır. Etiniyememesabesindeolanmü’mininmü’minigıybetidenamusunazararvermesideharamdır! Mümininyü­zünetokatvurmak,onaeziyetetmekveonuitipkakmakdaharamdır!”

Sözlerininsonunayaklaştığıanlaşılıyorduveburadabirkezdahasordu:

“Tebliğ ettim mi?”

Yine Minâ’dan, gözü yaşlı cemaatinin coşkun sesi yükseldi:

“Allah’ın Resûlü tebliğ etti!”

Bunun üzerine Efendiler Efendisi (sallallahu aleyhi ve sellem), hutbeler halinde emanet ettiği hususları kastederek, “Burada bulunanlar bunları, bulunmayana da ulaştırsın! Olabilir ki kendisine ulaştırılan kişi, bizzat işitenden daha çok istifade eder!”

Daha sonra tekbirler eşliğinde cemreleri taşlayan Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), ilk iki cemrenin yanına geldiğinde kıbleye dönerek durdu; mübarek ellerini açıp kaldırdı ve yine uzun uzadıya dua etti.


Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.