Çocuklarımızı Yalandan Korumanın Yolları

1.348

Temel ailevî, içtimaî ve ahlakî problemlerden birisi de yalandır. Büyük ya da küçük herkes, yalan söylemenin kötülüğünü ve bunun büyük günahlardan olduğunu bilse de bundan kolayca sakınamaz. İnsanın nefsi, kibiri, korkuları, endişeleri ve menfaatleri vs.. onu bir girdap gibi bu yanlışın içine çekebilir. Bir kere yalan girdabına kapılanın da geri dönmesi kolay olmaz. Her yalan, bir sonraki yalanın anası olur ve bu böyle devam eder gider. Başlangıçta “Ne olacak canım. Bu yalanın kimseye bir zararı yok ki!” diye küçümsenerek başlanan yalanlar, zamanla fasit bir daire teşkil eder ve sonunda karşılıklı güven, sevgi, saygı ve sadakati de alıp götürür.

İşte, “Aman yalana bulaşmasın!” diye üzerine titrediğimiz çocuklar, bu ortamda yalanı öğrenmeye başlarlar. Halbuki her doğan, lekesiz ve tertemiz bir fıtrat üzere doğar.1 Onlar, kötülük, yalan, aldatma vs.. nedir bilmezler. Bunun için her çocuk samimidir, yalan söylemeyi bilmez. O, kendini ve içindekini olduğu gibi ifade eder, herhangi bir şeyi gizleme ihtiyacı hissetmez. Onun lügatinde riya, gösteriş, gizli hesaplar ve yalan beyanla başkasını aldatma düşüncesi vs.. yoktur. Bu yönüyle onlar temiz vicdanın ve masumiyetin simgesidirler. Fakat onlar da çok geçmeden yalanı, bir şeyleri gizlemeyi, çok yüzlülüğü ve sözünde durmamayı içinde yaşadığı aile, okul ve toplumda büyüklerinden öğrenirler.  

İş, Ailede Başlıyor!

Çocuklar, görerek, izleyerek taklitle öğrenirler. Büyüklerinin yalan söylemesi ya da onların bir şekilde birbirini aldatması vs.. onların gözünden kaçmaz. Bununla onlar, yalan söylemenin ve aldatmanın normal bir şey olduğunu zannederler. Yine söz verip sözünde durmayan baba ve anneden sözünde durmamanın doğal bir şey olduğunu öğrenirler. Mesela babanın ya da annenin, telefon çaldığında görüşmek istemediği kimselere, telefonu başkasına açtırarak, “Burada yok de!” senaryosundan yalanın farklı yollarını alırlar.

Hayatımızda yaşadığımız ya da bir şekilde karşılaştığımız bu misalleri çoğaltabiliriz. Buna karşı Kur’ân’da nakledilen Lokman (aleyhisselam)’ın şu nasihati bizim de hem yaşayacağımız hem de çocuklarımıza vereceğimiz temel ilke olmalıdır: 

“Evladım! Yapılan iş; bir hardal tanesi kadar küçük olsa, bir kayanın içinde saklı da olsa, yahut göklerin veya yerin herhangi bir noktasında bile bulunsa, mutlaka Allah onu açığa çıkarır. Çünkü Allah Latîf’tir, Habîr’dir (O’nun bilgisi her gizli ve ince şeye ulaşır. O her şeyi haber alır.)”2

Allah Resûlü, çocuklara karşı söylendiğinde hafife alınabilecek hilaf-ı vaki beyanlara karşı herkesi uyarmış ve dikkatli olmaya davet etmiştir. Bu konuda Abdullah İbn-i Âmir, çocukluk döneminde yaşadığı bir hatırayı şöyle anlatır: “Ben küçüktüm. Allah Resûlü ziyaretimizdeydi. O sırada annem, “Gel, sana bir şey vereceğim” dedi ve beni çağırdı. Peygamberimiz, “Ona ne vereceksin?” diye sordu. Annem, “Ona kuru hurma vereceğim.” deyince Efendimiz, “Dikkatli ol! Şayet ona bir şey vermeyecek olsaydın, bu senin için bir yalan olarak yazılırdı.” buyurdu.3 O, bu uyarısıyla, anne-babaların, yerine getirmeyecekleri şeyleri çocuklarına vaat etmemelerini tembih etmiştir. Bu ikaz, hem büyüklerin yalan söyleme gibi büyük bir günaha girmemeleri hem de çocuklara kötü örnek olmamaları adına önemlidir.  

Arkadaş ve Sosyal Çevreye Dikkat!

Erken çocukluk döneminde taklitle öğrenme önemli olduğu gibi daha sonra da devam eder. Ancak erken dönemde, taklit edilen kişiler genelde anne, baba, abi, abla vs.. iken daha sonra kreş ve okul döneminde sosyal çevrenin genişlemesiyle bu kişilerin sayısında artma ve farklılaşma görülür. Onun için çocukların kişiliklerin gelişmesinde, aldığı aile terbiyesinin yanında sosyal çevrenin de tesiri büyüktür. Zira insan, yaratılışı gereği başkalarından etkilenmeye daima açıktır. Bu etkileşimin en yakın dairesi, arkadaş çevresidir. Çocuğun aile ortamında kazandığı olumlu davranışlar, arkadaş gurubu içerisinde değişikliğe uğrayabilir. Allah Resûlü, bu etkileşimi şu misalle net bir şekilde açıklar: 

“İyi arkadaşla kötü arkadaşın misali, misk taşıyanla körük çeken insanlar gibidir. Misk sahibi ya sana kokusundan verir veya sen ondan satın alırsın. Körük çekene gelince ya elbiseni yakar yahut sen onun pis kokusunu alırsın.”4

Dolayısıyla çocukların eğitim ve terbiyesiyle meşgul olan kimselere, onların örnek alabileceği ya da müspet etkilenebileceği kişilerle arkadaşlık yapma konusunda nezih bir ortam hazırlamak da vecibedir. Allah Resûlü, bu hususu çok veciz bir şekilde şöyle beyan eder: “İnsan, arkadaşının dini üzerinedir. Öyleyse her biriniz, kiminle dostluk kuracağına dikkat etsin.”5 Yine Kur’ân’ın “Ey iman edenler! Allah’ın emirlerine karşı gelmekten sakının ve daima doğru-dürüst insanlarla beraber olun.”6 emri de bu gerçeği vurgulayan apaçık bir ifadedir. Zira doğru kimselerden, doğruluk; yalancılardan ise yalan öğrenilir. 

Kur’ân ve Sünnet’in Yalana Bakışı Anlatılmalı

Dinin de ahlakında en temel ilkesi doğruluk ve dürüstlüktür. Doğruluk olmazsa din ve ahlak olmaz, faziletli davranışlar da hayata mal edilemez. Kur’an, doğruluğun zıddı olan yalanı, adeta putlara tapmakla eş değer tutarak her ikisinden de müminleri şiddetle sakındırmıştır: “Allah’ın yasakladığı her şeyden, özellikle pis putlardan ve yalan sözden kaçının.”7 Yine Allah, has kullarının vasıflarını sayarken onların yalancı şahitlik yapmayacaklarını ve yalan söze asla kulak vermeyeceklerini de belirtir.8 Zira böyle bir davranış, Allah Resûlü’nün beyanıyla müminin imanına da zarar verecek bir husustur: 

“Kul, yalan söylemeye ve yalan söyleme niyetini taşımaya devam ettikçe bir an gelir ki kalbinde önce siyah bir nokta belirir. Sonra bu nokta büyür ve gittikçe kalbin tamamını kaplar. Sonunda o kimse Allah nezdinde ‘yalancılar’ arasına kaydedilir.”9   

Bundan dolayıdır ki Allah Resûlü, büyük günahları haber verdiği bir hadislerinde üç kere üst üste, “Size büyük günahların en büyüğünü haber vereyim mi?” buyurarak inananları şöyle uyarmıştı: “Allah’a şirk koşmak ve anne-babaya saygısızlık/kötülük yapmaktır.” buyurdu. O esnada arkasına yaslanmış şekilde duran Allah Resûlü bir miktar doğruldu ve: “Dikkat edin! Bir de yalan söylemek ve yalancı şahitlik yapmaktır. Dikkat edin! Bir de yalan söylemek ve yalancı şahitlik yapmaktır.” buyurarak üst üste ikaz da bulundu. Ve Allah Resûlü, bu uyarıyı o kadar çok tekrarlamıştı ki sahabe O’nun hiç susmayacağını zannetmişti.”10

Allah Resûlü’nün yalana karşı bunca tahşidadı, yalanın doğuracağı sonuçlara bakıldığında daha iyi anlaşılacaktır: “Size doğruluk yaraşır. Zira doğruluk, insanı iyiliğe, o da cennete götürür. İnsan kendini bir kere doğruluğa verip, o yola yöneldi mi hep doğru söyler, doğruyu araştırır. Böylece o insan Allah katında ‘sıddîk’ olarak yazılır. Yalan, kişiyi haddini aşmaya götürür. Haddi aşmak da cehenneme götürür. Kişi yalan söyler ve yeni yalanlar araştırır durur da sonunda Allah katında yalancılar arasına kaydedilir.”11 Hak katında yalancılar listesine kaydedilen bir kimsenin kurtuluşu kolay değildir.

Dolayısıyla çocuklara, Kur’ân ve Sünnet’te doğruluğun ve yalanın yeri iyice anlatılmalıdır ki ruhları dürüstlüğü sevsin, tabiatları yalandan nefret etsin ve kaçsın. Yoksa “Daha çok erken!” diye anlatmadığımız bu hakikatler, mevsimi geçtikten sonra anlatılınca da onların ruhunda icra etmesi gereken değişime öncülük edememektedir.

Sağımızda-Solumuzda Yazan Melekler Tanıtılmalı

Kur’ân’a göre insan yaratılıp başıboş bırakılmış değildir.12 Her söz, davranış ve amelleri daimi bir takip ve kayıt altındadır:

O’nun sağında ve solunda yerleştirilmiş iki kayıtçı vardır. Ağzından çıkan bir tek söz olmaz ki yanında bu iş için hazırlanmış gözcü bulunmasın, onun söylediğini ve yaptığını kaydetmiş olmasın.”13 

İnfitâr suresinde de bu bekçi ve kayıtlar şöyle ifade edilmektedir: “Muhakkak sizin üzerinizde gözetici, çok değerli yazıcılar vardır ki bunlar yaptığınız şeyi bilir ve kayda geçerler.”14 Meleklerin bu görevi sadece bu dünyada değildir. Hesap gününde de yazdıkları ve kaydettiklerinin şahitleri olarak bulunacakları Allah Resûlü tarafından beyan buyurulmuştur.15            

Dolayısıyla hem kendimizi hem de çocuklarımızı yalandan korumak ve sakındırmak için onlara her söz ve amelimizin melekler tarafından kaydedildiğini gerekirse uzuvlarımızın şahitlik yapacağının anlatılması önemlidir. Zira ilmi her şeyi kuşattığı halde, Allah’ın iyi ya da kötü bütün amelleri yazması için melekleri görevlendirmesi, herkesi, bütün düşüncelerinde, söz ve davranışlarında daha duyarlı ve dikkatli olmaya sevk edecektir. Bu hususta Allah’a ve ahirete iman yanında meleklere iman hakikati de insan iradesini güçlendirecek dinamiklerden birisidir. Bu yönüyle meleklere ve hesap gününe iman, çocuk, genç ya da yetişkin herkesi her türlü yalan ve menhiyata karşı koruyacak bir kalkandır.

Şakaya Bile Yalan Bulaştırılmamalı!

Allah Resâlü daima güler yüzlü, sıcak ve latif bir insandı. Nübüvvet gibi büyük, zor, ciddi ve ağır bir davayla sorumlu olmasına rağmen ashabıyla da latifeleşirdi. Hatta bu onların dikkatini çekmiş ve: “Ya Resûlallah! Sen bizimle de şakalaşıyorsun!” diye hayretlerini belirtmişlerdi. Allah Resûlü onlara şu ölçüyü vermişti: 

“Ben sizinle de şakalaşırım. Fakat şaka da olsa haktan başka bir şey söylemem!”16

Allah Resûlü, sadece büyüklerle oturup kalkmaz çocuklara da vakit ayırır, onlarla da ilgilenir bazen de şakalaşırdı. Hz. Enes‘in ifadesiyle “Allah Resûlü, çocuklarla şakalaşmada insanların en önde olanıydı.” O, bu konuda bir hatırasını şöyle anlatır: Mesela, bir gün Peygamber Efendimiz evimize ziyarete gelmiş ve sütten yeni kesilmiş küçük kardeşim Umeyr ile karşılaşmışlardı. Kardeşimin çok sevdiği bir kuşu vardı ve o esnada onunla oynuyordu. Efendimiz, kardeşime, tıpkı büyüklere künye verilip onunla çağrıldığı gibi “Ebu Umeyr” diye künyelendirmiş ve onunla ilgilenmişti. Daha sonra tekrar ziyarete geldiğinde ise yine verdiği künyesiyle ona hitap etmiş, bu kez kuşunu da katarak kendisiyle şöyle latifeleşmişti: “Ey Ebu Umeyr! Ne yaptı Nuğayr!”17 Yine bir gün Allah Resûlü beni gördüğünde bana, “Ey iki kulaklı!” diye hitap etmiş, latife yapmıştı.18

Dolayısıyla şaka yaparken bile doğruluktan ayrılmamaya dikkat edilmelidir. Bilhassa çocuklarla şaka yapıp onlar eğlendirilirken asla yalana tevessül edilmemelidir. Zira çoğu zaman çocuklarla şakalaşırken yalan söze ve davranışlara müracat edilir. Halbuki bu yalanlarla çocukların şuuraltına bazen yalan söyleyebileceğine dair yüklemeler yapılmış olur. Sonunda onlar oyun ve şakalarla yalana alışır ve zamanla bilinçaltlarında onu normalleştirmeye başlarlar. Bunun içindir ki Allah Resûlü, şaka da olsa yalan hususunda  hassas davranmış ve onun bir eğlence unsuru olarak kullanılmasına müsaade etmemiş ve bu konuda dikkatli davrananları da şöyle müjdelemiştir: “Şakadan bile olsa, yalan söylemeyen kimseye cennetin ortasında bir köşke kefilim…”19

Yine Allah Resûlü, çocukların, gençlerin ya da yetişkinlerin, yalan söz ve fiillerle eğlendirilmesini de tasvip etmemiştir: “Yazıklar olsun o kimseye ki insanları güldürmek için konuşur ve yalan söyler. Çok yazık ona, çok yazık ona!20 Zira İslam’da, eğlenmek için de olsa yalan, yalandır ve haramdır. Bu çerçevede içinde yalan barındıran veya yalanı normalmiş gibi gösteren her türlü çizgi filim, dizi, film, video vb. görsellerden de çocuklar uzak tutulmalıdır.

Yalan Söyleyerek, Hakkın Olmayan Bir Şeyi Asla Sahiplenme!

Hiç kimse bir yalanla, hakkının gasb edilmesini istemez. Böyle bir haksızlık ve zulüm herkesi rahatsız eder. Dolayısıyla çocuklara yalan konusunda anlatılması gerekli hususlardan birisi de budur. Kur’ân’da 

“Yalan yere yemin etmeyin, yeminlerinizi aranızda bir aldatma ve fesat aleti yapmayın…”21 

buyrularak bu husus açık bir şekilde yasaklanmıştır. Dolayısıyla maksat ne olursa olsun, yalan yere yemin edilerek bir menfaat elde etmenin manevi sorumluluğu çocuklara anlatılmalı ve kazandırılmalıdır. Allah Resûlü bir gün bu hususu dile getirirken: “Yalan yemin ile bir kimsenin hakkını alan kimseye Allah cenneti haram eder, cehennemi farz kılar.” buyurmuştu. Bunun üzerine ashabtan birisi, “Ya Resûlallah! Alınan şey, çok az olsa da mı?” diye sormuştu. Allah Resûlü bu soruya, üç kere tekrar ederek şu çarpıcı cevabı vermişti: “Erek ağacından bir çubuk bile olsa!”22       

Verilen Sözlerde Mutlaka Durulmalı!

Anne ve babaların, kendilerine ya da başka bir kimseye verdikleri sözlerin yerine getirilmediğini gören çocuklar da yalanı, aldatmayı ve verdiği sözleri yerine getirmemeyi öğrenir. Bu açıdan taklitle öğrenme çağında olan çocuklara verilen sözler mutlaka yerine getirilmeli, yerine getirilmeyecek sözler de asla verilmemelidir. Zira verilen bir sözü yerine getirmemek de bir yalan ve aldatmadır. Allah Resûlü “Bizi aldatan, bizden değildir!”23 buyurarak her türlü aldatmayı yasaklamıştır. Kur’ân, gerçek müminlerin vasıflarını anlatırken, 

“O müminler, üzerlerindeki emanetleri gözetirler ve verdikleri sözleri tam tamına tutarlar.”24 buyurur. 

Allah Resûlü, söz verip sözünde durmamayı münafıklık alameti olarak saymış ve buna karşı çok duyarlı davranmıştır. Dolayısıyla bu konuda ebeveynlerin duyarsızlığı, çocukları nifaka da alıştırır. Efendimizin bu husustaki hassasiyetini ortaya koyan şu hadise, gerekli dersi vermeye yeterlidir: Allah Resûlü daha Peygamber olarak gönderilmeden önce onunla bir ticaret yapmıştım. Kendisine bir miktar ödemem kalmıştı. Ben (Abdullah İbn-i Ebi’l-Hamsa), O’na, “Falan gün falan saatte, bulunduğu yere getireyim.” diye vaat etmiştim. Ancak ben onu unutmuştum.  Üç gün sonra hatırlayınca sözleştiğim yere gittiğimde oradaydı. Beni görünce şöyle dedi: “Ey delikanlı! Beni çok yordun. Üç gündür ben seni burada bekliyorum.”25

Dolayısıyla çocuklara verilen sözler mutlaka yerine getirilmeli onlara kötü örnek olunmamalıdır. Hatta “doğru söylersen sana ceza vermeyeceğim.” diye söz verdikten sonra çocuk doğruyu söylediğinde, “Biliyordum zaten senin yaptığını!” vs. deyip çocukları cezalandırmak, çocuklarda yalan söyleme alışkanlığını pekiştirir. Böyle bir davranışla çocuk, yalanın en kolay ve kestirme, kendini savunma tekniği olduğunu öğrenir.  

Sonuç

Kur’an ve Sünnet’e göre yalan söylemek ya da yalan yere şahitlik yapmak, büyük günahların en büyüğü olarak belirtilmiş ve bundan kesin bir dille sakınılması emredilmiştir. Günümüzde içtimaî bir problem haline gelen yalandan çocukları korumak yine büyüklere düşmektedir:

“Ey iman edenler! Kendilerinizi ve ailenizi, yakıtı insanlarla taşlar olan o müthiş ateşten koruyun!…”26

Zira çevresindeki büyükleri taklitle hayatı öğrenen çocuklar yalanı da en yakınlarından öğrenmeye başlarlar. Yetişkin bireyler, çevrelerindeki küçükler tarafından örnek alınacaklarının sorumluluğu içinde davranmalıdırlar. Çocuklar, doğruluğun ve dürüstlüğün en güzel örneklerini anne, baba ve öğretmenlerinden görmelidirler. Güzel örnekliğin yanında çocuklara erken yaştan itibaren İslam’ın doğruluk ilkesi de öğretilmeli ve yalanın nasıl büyük bir günah olduğu ve zararları, anlayabilecekleri bir dil ve uslüpla anlatılmalıdır. Aksi takdirde “O, daha çok küçük! Ne anlayacak ki?” diye düşündüğümüz ve yalanlarını önemsemediğimiz çocuklarımız, yalanı önce alışkanlık sonra da huy haline getireceklerdir. Bu hususta Allah Resûlünün çocukları bir yetişkin gibi muhatap alıp onlara eğilmesi çocuk eğitiminde önemli bir düstura işaret etmektedir.

Not: İki bölüm halinde yayınlanacak bu makalenin ilk bölümünde çocukları yalandan “korumanın” yolları üzerinde duruldu. İkinci bölümünde çocukları yalandan “kurtarmanın” yolları üzerinde durulacaktır.

Yazar: Dr. Selim Koç

Dipnot:

  1. Bkz. Buharî, Cenâiz 92 (1385); Müslim, Kader 6 (2658); Tirmizî, Kader 5 (2138)
  2. Lokman Sûresi, 31/16
  3. Ebu Davud, Edeb 87 (4991)
  4. Buharî, Buyu’ 38, (2101), Zebâih 31 (5534); Müslim Birr 45 (2628)
  5. Tirmizî, Zühd 45 (2378); Ebu Davud, Edeb 19 (4834)
  6. Tevbe Sûresi, 9/119
  7. Hac Sûresi, 22/30
  8. Bkz. Furkan Sûresi, 25/72
  9. Muvatta, Kelam 7 (1814)
  10. Buharî, Edeb 6
  11. Buharî, Edeb 69 (6904); Müslim, Birr 45 (2607); Ebu Davud, Edeb 87 (4989)
  12. Bkz. Kıyâmet Sûresi 75/36
  13. Kaf Sûresi, 50/17,18
  14. İnfitar Sûresi, 82/10-12
  15. Allah Resulü bir gün tebessüm etmiş ve yanındaki ashabına “Niye gülüyorum, biliyor musunuz?” diye sormuştu. Onlar da “Allah ve Resûlü daha iyi bilir.” dediler. Bunun üzerine Efendimiz, “Bir kulun, Rabbiyle konuşmasına gülüyorum.” buyurdu ve şöyle devam etti: “Hesap günü kul, ‘Ya Rabbi! Sen bana zulmetmeceğine dair emniyet ve güven vaad etmedin mi? diye soracak, Allah da ona ‘Evet!’ buyuracaktır. Bunun üzerine kul, ‘O zaman ben, kendimden başka kimsenin şahitliğine razı değilim.’ diyecektir. Kulun bu isteği üzerine Allah (celle celâluhu), ‘Bugün şahit olarak sana nefsin ve seni takiple vazifeli kiramen-kâtibîn melekleri yeter.” buyuracak ve o şahsın ağzına mühür vurulacak, ardından da uzuvlarına, ‘Haydi konuşun!’ denilecektir. Onlar da dile gelecek ve yaptıklarını bir bir anlatacaklardır. Sonra o şahsın ağzındaki mühür kaldırılacak ve kendisine tekrar söz hakkı verilecektir. Uzuvlarının dile gelip her şeyi anlatması ve aleyhinde şahitlik yapması üzerine onlara, ‘Hay nankörler, helak olasıcalar! Uzak olun benden. Ben, sizin için uğraşıp mücadele ediyordum.’ diyecektir.” Bkz. Müslim, Zühd 1 (2969)
  16. Tirmizî, Birr 57 (1990)
  17. Buharî, Edeb 81 (6129); Müslim, Âdâb 5 (2150); Tirmizî, Birr 57 (1989)
  18. Tirmizî, Birr 57 (1992); Ebu Davud Edeb 92 (5002)
  19. Tirmizî, Birr 58 (1993; Ebu Davud Edeb 8 (4800); İbn Mace, Sünnet 7 (51)
  20. Ebu Davud, Edeb 87 (4990)
  21. Nahl Sûresi, 16/94
  22. Müslim, İman 218 (137); Muvatta, Kitabu’l-Ekdiyye 8 (1404)
  23. Müslim, İman 43 (164)
  24. Müminûn Sûresi, 23/8
  25. Ebu Davud, Edeb 89 (4996)
  26. Tahrîm Suresi 66/6
1 yorum
  1. […] Erken çocukluk döneminde taklitle öğrenme önemli olduğu gibi daha sonra da devam eder. Ancak erken dönemde, taklit edilen kişiler genelde anne, baba, abi, abla vs.. iken daha sonra kreş ve okul döneminde sosyal çevrenin genişlemesiyle bu kişilerin sayısında artma ve farklılaşma görülür. Onun için çocukların kişiliklerin gelişmesinde, aldığı aile terbiyesinin yanında sosyal çevrenin de tesiri büyüktür. Zira insan, yaratılışı gereği başkalarından etkilenmeye daima açıktır. Bu etkileşimin en yakın dairesi, arkadaş çevresidir. Çocuğun aile ortamında kazandığı olumlu davranışlar, arkadaş gurubu içerisinde değişikliğe uğrayabilir. Allah Resûlü, bu etkileşimi şu misalle net bir şekilde açıklar: “İyi arkadaşla kötü arkadaşın misali, misk taşıyanla körük çeken insanlar gibidir. Misk sahibi ya sana kokusundan verir veya sen ondan satın alırsın. Körük çekene gelince ya elbiseni yakar yahut sen onun pis kokusunu alırsın.“4 […]

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.