Bedir’deki Melekler
Bedir, her yönüyle olağanüstü idi. Kureyş, ne umutlarla Mekke’den kopup buralara kadar gelmişti ama şimdi kolu ve kanadı kırık olarak geri dönmek zorunda kalıyordu. Hem de, neredeyse lider konumundaki bütün değerlerini Bedir’de bırakmış olarak! Onlar için Bedir, başlamadan biten bir savaştı! Zira ne olduğunu anlayamadan kelleleri vücutlarından ayrılmış ve hasat mevsiminde olgunlaşan başaklar gibi kolayca biçilivermişlerdi. Sanki görmedikleri birileri geliyor ve teker teker işlerini bitiriyordu. O gün yaşama imkânı bulup da geri dönebilenler veya bunlar arasından daha sonra İslâm’la şerefyâb olanların anlattıkları hep aynı noktaya vurgu yapıyordu: O gün Kureyş ordusunu, gaybî bir el perişan etmişti!
Sayılarını azımsadıkları İslâm ordusuna hücum ederken birden bir bulut belirmiş ve bu, müşrikleri endişeye sevketmişti. Zira, Ebrehe ordusunun başına gelenler o kadar anlatılmıştı ki, bir anda zihinlerde yeniden şimşekler çakmaya başlamıştı. Gördükleri, sadece mücerret bir bulut da değildi; bulutun içinden hücum sesleri geliyor ve at kişnemeleri kılıç şakırtılarına karışıp Bedir’in her yerinde yankılanıyordu. O kadar ki, az önce kendilerinin dörtte biri olarak gördükleri İslâm ordusunu artık daha farklı değerlendiriyor ve kendilerinden en az iki kat daha fazla olduğunu düşünüyorlardı. Bir anda her şey değişmiş ve bu değişiklik onları, ölüme biraz daha yaklaştırmıştı.
Bedir’de esir alınıp da, bedelini ödedikten sonra Mekke’ye dönecek olan Süheyl İbn Amr, o gün yaşanan olağanüstülükleri aktarırken:
– Bedir günü ben, sema ile arz arasında öyle küheylanlar ve bunlar üzerinde beyaz elbiseli öyle süvariler gördüm ki, sanki bunlar önlerine geleni esir alıyor ve öldürüyorlardı, ifadelerini kullanacaktı.
O günü anlatırken Abdurrahmân İbn Avf, önce Efendimiz’in sağ ve sol tarafında iki kişinin savaştığını gördüğünü, ardından da ön ve arkasına birer kişinin daha gelerek O’nu tehlikelerden koruduğunu müşahede ettiğini anlatacaktı.
O gün de Dıhyetü’l-Kelbî suretinde gelen Cibril-i Emîn’le hoş sohbet ettiği günlerden birinde Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ona:
– Bedir günü meleklerden ‘Ukdum, hayzûm’ diyen hangisiydi, diye soracak ve buna mukabil:
– Sema ehli arasında bilip tanıdıklarımın hepsi, cevabını alacaktı.
O gün esir alınanlardan Sâib İbn Ebî Hubeyş, yemin ederek kendisini insanlardan hiç kimsenin esir almadığını söyleyecekti. Ona:
– Peki, öyleyse seni kim esir aldı, diye sorunca da:
– Kureyş hezimet yaşamaya başlayınca ben de büyük bir şok yaşamıştım. Sema ve yeryüzünü dolduran alnı ve ayakları sekili bir at üzerinde uzun boylu, beyaz giysili ve sarıklı bir adam bana yetişti ve gelip beni iple sıkıca bağladı. Bu sırada Abdurrahmân İbn Avf yanıma geldi ve beni bu hâlde görünce:
– Bu adamı kim esir aldı, diye askerlere bağırdı. Kimseden ses çıkmamıştı. O da, beni yanına alarak Resûlullah’ın yanına kadar getirdi. Allah Resûlü bana:
– Ey İbn Ebî Hubeyş! Seni kim esir aldı, diye sordu.
– Bilmiyorum, diye cevapladım. Bunun üzerine O (sallallahu aleyhi ve sellem):
– Seni, meleklerden bir melek esir aldı, buyurdu.
Efendimiz’in amcası Hz. Abbas’ı da Ebu’l-Yeser adında zayıf yapılı bir sahabî esir almıştı. Hâlbuki Hz. Abbâs, güçlü ve iri yapılı bir adamdı. Daha sonraları Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), Ebu’l-Yeser’i karşısına alacak ve:
– Yâ Eba’l-Yeser! Söyler misin, Abbas’ı sen nasıl esir aldın, diye amcasını nasıl etkisiz hâle getirdiğini soracaktı. Mahcubiyet içinde şunları söyledi:
– Yâ Resûlallah! Onu esir alırken bana, ne daha önce ne de daha sonraları gördüğüm şöyle şöyle görünümlü bir adam yardım etti.
Ebu’l-Yeser’in bu samimi ve içten cevabına mukabil Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem):
– Sana, kerem sahibi bir melek yardım etmiş, buyurdular.
O gün her şey bittikten sonra Cibril-i Emîn Efendiler Efendisi’nin huzuruna gelecek ve şöyle seslenecekti:
– Yâ Muhammed! Allah (celle celâluhû) beni Sana gönderdi ve Sen razı oluncaya kadar yanında kalmamı emir buyurdu; Sen şimdi razı mısın?
Bunun üzerine Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) Cibril’e:
– Evet, razıyım, dedi ve arkasından da artık Bedir’den ayrılıp gidebileceğini söyledi.