Cibril-i Emîn ve Melekü’l-Mevtin Gelişi
Cumartesi ve Pazar günü yanına gelen Cibril-i Emîn yine huzurdaydı; bir farkla ki bu sefer huzur-u nebevî, başka meleklerle de şenlenmişti. Her biri yetmiş bine hükmeden yetmiş bin melek vardı huzurda!
– Yâ Muhammed, diyordu yine. “Allah’ın selamı var ve beni özellikle Sana, Seni tekrim ve tazim için gönderdi. O (celle celâluhû), bildiği hâlde Sana sormamı istedi; kendini nasıl hissediyorsun, nasılsın?”
– Biraz hâlsizim ve ağrılar içindeyim, ey Cibril, buyurdular. Yanına daha da yaklaşmasını istedi.
– Rabbin diyor ki, dedi Cibril. “Şâyet dilerse O’na şifa verir, isterse huzuruma alıp O’nu rahmetimle kucaklarım!”
– Bu, Rabbime ait bir iştir; O (celle celâluhû), Benim için dilediğini yapar, diye mukabelede bulundu.
Daha sonra da, Cibril-i Emîn’in tanıştırdığı melekü’l-mevt, izin istedi:
– Allah’ın selam ve rahmeti Senin üzerine olsun yâ Resûlallah, diyordu. “Allah beni Sana gönderdi ve ne emredersen onu yapmamı emir buyurdu. Ey Ahmed! Şimdi sen, emaneti almamı emredersen ben onu yerine getirecek; bırakıp da geri gitmemi dilersen ben de onu yapacağım!”
Tercihinde bir değişiklik yoktu ve:
– Ey ölüm meleği, diye seslendi ona da. “Sen, yapman gerekeni yap!”
Bu arada, hafifçe ıslattığı eliyle mübarek yüzünü sıvazlayacaktı. Bunu yaparken de:
– Allah’ım, diyordu. “Ölümün sıkıntılarına karşı Bana yardım et!”