Gençlerin Problemleri ve Efendimiz (1): Hayatın Anlamı
Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), ömrün gençlik yıllarına ve ümmetin gençlerine büyük ehemmiyet vermiş; bu dönemi en doğru ve verimli şekilde değerlendirmeleri adına yol haritası sunmuş ve gençlerle çok yakından ilgilenmiştir. Onların sahip olduğu heyecanı, dinçliği, dinamizmi ve idealizmi, İslam dininin yayılmasında, medeniyetinin kurulmasında ve Müslüman toplumun inkişafında motor bir güce dönüştürmüştür. Bunun için öncelikle gençlerin gönüllerine, iman; hayatlarına, anlam; hayallerine, gaye; ruhlarına, ufuk; iradelerine, şuur; akıllarına, ilim, araştırma, kendini sürekli yenileyip geliştirme aşkı aşılamıştır. Onları karakter, kabiliyet ve kapasitelerine göre hem ilim hem aksiyon cihetiyle yetiştirmiş; en verimli, faydalı ve huzurlu olacakları alanlara yönlendirmiş ve görevlerde istihdam etmiştir. Hayatlarının bu hareketli dönemini, hak, hakikat, hayır, hasenat, hikmet, hizmet ve kulluğa, kanalize etmiştir.
Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem), gençlerin gönüllerine girme hızı, onlarla kurduğu güçlü, sağlam ve sağlıklı irtibatı, yetişmeleri noktasındaki yüksek başarısı, onların cesaretini, çabasını, cömertliğini ve civanmertliğini yanına alarak elde ettiği zaferleri ve omuzları üzerinde davasını insanlığa ulaştırması elbette ki rastgele değildir. O’nun sağlam karakteri, örnek kişiliği, kuvvetli imanı, Allah ile derin ve dengeli irtibatı, sarsılmaz iradesi, bitmeyen ümidi, sürekli artan azim ve kararlılığı, ahlakı, adaleti, ulvî hedefleri, sadelik, sadakat ve samimiyet üzerine kurulu insanî ilişkileri, varlığı okuyuşu, insan anlayışı, hayata bakışı, meseleleri ele alış şekli, kucaklayıcı ve cesaretlendirici üslubu, hikmetli hal ve hareketleri, yerinde hamleleri, eğitim felsefesi, metodolojisi ve ilkeleri, şefkati, kendilerine güveni ve müsamahası, gençleri çok derinden etkilemiştir.
Sayılan bu hususların yanında gençleri, O’nun etrafında gönüllü bir şekilde pervane olmaya, kenetlenmeye, davası için her türlü fedakarlığa katlanmaya ve hayatı, O’nun örnekliği çerçevesinde yaşamaya sevk eden bir sebep daha vardı ki o da Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem), onlara sahip çıkması, problemleriyle yakından ilgilenmesi, düzenli takip etmesi ve çözüm üretmesiydi. Bir peygamber ve lider olarak ümmetin her ferdinin sorumluluğunu üzerinde hisseden, bir bedene benzettiği inanmış sinelerin ıstırabını yüreğinde duyan, bir baba duyarlılığıyla üzerlerine titreyen, sevgi, şefkat, merhamet ve tevazu kanatlarını sonuna kadar açan Efendimiz, gençlerin dertleriyle de bire bir ilgilenmiş; bizzat devreye girmiş, dinlemiş, acılarını dindirmiş ve gönüllerini âbâd etmeye çalışmıştır.
Gençlerin Anlam Arayışı
Dünden bugüne gençlerin karşısına çıkan ilk ve en önemli problem, -farkında olsalar da olmasalar da- hayatın gayesi ve anlamı olmuştur. Kim oldukları, nereden geldikleri, niçin var oldukları ve en sonunda nereye gidecekleri gibi sorular daima kafalarını kurcalamış ve onları ruhî bir arayışın içine itmiştir. Bu hususta da en belirleyici unsur, doğup büyüdükleri aileye, çevreye, ülkeye, eğitim müesseselerine, kültür ve medeniyete hâkim olan ruh hali, duygu ve düşünceler, tarihi miras, örf, âdet, inanç ve ideolojiler, iktisadi ve idari şartlar, ahlakî seviye, temel hak ve hürriyetler konusundaki rahatlık, deneyimler, bir adım önlerindeki şahısların ufku, ehliyeti, heyecanı ve ortaya koyduğu hizmetlerdir. Zira bütün bunların, ömürlerinin başında anlam ve yol arayışına giren, varlığı ve varlığını sorgulayan gençlerin, hayata bakışları, vizyonları, hedefleri, beklentileri, moral ve motivasyonları ve bir şeyleri misyon edinip edinmemeleri üzerinde ciddi tesirleri vardır.
Arayışlarına içinde bulundukları çevreden ve şartlardan ikna edici, ümit verici, ufuk açıcı ve yol gösterici bir cevap alamayan gençler, hayatını birtakım idealler etrafında planlama, sahip olduğu imkân ve donanımı doğru yerlerde kullanma noktasında boşluğa, karamsarlığa ya da ümitsizliğe düşmektedir. Neticede bir kısmı, bu sorunu görmezlikten gelip ruhen yaralı bir halde gündelik ihtiyaçlarının peşine düşmekte; bir kısmı, cesaretini kaybetmekte, kabuğuna çekilip kendisini öğüt ve nasihatlere kapatmakta, oyun ve eğlenceye dalmakta, kötü arkadaşlık ortamlarına ve zararlı alışkanlıklara meyletmekte, değersizlik hissinin de etkisiyle kendisini yalnızlığa hapsedip çevresinden kopmakta; bir kısmı ise birileri tarafından onları suistimal adına piyasaya sürülen zararlı akımların, soruların ve görüşlerin ağına takılıp mensubu olduğu kültür ve medeniyete ait değerlerle kavgaya tutuşmaktadır. Bu da hem onları problemli şahıslar haline getirmekte hem de toplumu, temelinde genç kuşakların yer aldığı maddi manevî, ferdî, ailevî, içtimaî, ahlakî ve hukukî birçok problemle karşı karşıya bırakmaktadır.
Cahiliye Gençleri ve Hayatın Anlamı
Bu çerçevede Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) muhatap olduğu gençlerin de en büyük problemi de buydu. Mutmain olmadan inandıkları ama sorgulama imkanlarının da bulunmadığı ve atalarından kendilerine miras kalan putperestliğin gölgesinde yaşıyorlardı. Hayatı doğru anlamlandırma adına sordukları sorulara ikna edici cevaplar bulamıyorlardı. Hayatı okuyan kitap/lar, anlatan rehber/ler bulunmadığı gibi düşünce ve fikir hareketliliği de yoktu. Asırlardır içlerinden örnek alıp izinden gidecekleri, büyük başarılara imza atmış nadide ve abide şahsiyetler de çıkmamıştı. Çorak, cehaletin, zulüm ve haksızlıkların hüküm sürdüğü, toplumun kabile sayısınca parçalara bölündüğü, iç savaşların, fakirliğin, köleliğin, ırkçılığın ve yağmacılığın hâkim olduğu, istisnalar hariç ihtiyarlayıncaya kadar kabile içerisinde bile misyon yüklenemeyecekleri bir ortamda neşet etmişlerdi. Coğrafi olarak yakın ya da komşu olsalar da Roma ve Pers imparatorluklarından uzakta, onlar tarafından hor ve hakir görülür bir halde kendilerini kuşatan şartlar altında yaşamaya çalışıyorlardı. Halbuki onlar, ilimlere dayelik, devletlere başkanlık, ordulara komutanlık, milletlere muallimlik yapabilecek ve devasa problemlere çözüm üretebilecek kapasitede gençlerdi.
Gençlerin Anlam Arayışı ve Efendimiz’in Duruşu
Hayatını anlamını ve veriliş gayesini tespit edemeyen gençler, bütün heyecanlarını, hislerini, vakit, imkân ve donanımlarını gündelik hayatın akışı içerisinde heba ediyor; heva ve hevese hitap eden şeylerin bağımlısı haline geliyor, karınlarını doyurup kendilerini oyun ve eğlenceye salıyorlardı. Fakat ruhları açlık ve bunalım, hayalleri boşluk ve inkisar, kalpleri de huzursuzluk içerisindeydi. İşte bu haldeki gençlerin karşısına Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), sadece onların değil tüm varlığın yaratılış sırlarını ve gayelerini anlatan, hayatın hikmetini öğreten, önlerine evrensel ve ebedî hedefler koyan, akıllarını, ilim, araştırma ve düşünceye sevk eden, iradelerini kendilerine, ailelerine, toplumlarına ve bütün insanlığa faydalı işler yapmaya yönlendiren, maddi manevi bütün imkanlarını yeryüzünü imar, toplumları ıslah noktasında kullanmaya teşvik eden; dünyadaki zulmü, fıskı, fesadı ve fitneyi, temsil, tebliğ, adalet ve hakkaniyet ölçüleri içerisinde bitirmeye davet eden, Cahiliyye kültürünün onlara vurduğu ve kendilerini fani şeylerin kulu haline getiren her türlü bağdan kurtarıp özgürleştiren, her şeyi yaratan tek Allah’a inanmayı, ömürlerini ebedî hayatı kazanmaya programlamayı, en ideal değerleri yaşamayı ve insanlığa taşımayı teklif eden bir hayat anlayışıyla çıkmıştı.
Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) temsil sıcaklığı ve tebliğ stratejilerinde ki insaniliğinin etkisiyle mesajı, gençlere o kadar hızlı tesir etmişti ki sanki yıllardır şafak bekleyen karanlık bir dünyanın sakinleri gibi O’na koşmuşlardı. Dün çölde avare avare gezen, sarhoşluktan bir köşede sızıp kalan, gölgeliklerde, eğlence zeminlerinde ömür tüketen, sürekli kabile kini ve intikamı peşinde koşan, ona buna sataşmayı, serkeşliği ve güçsüzün malına çökmeyi yiğitlik zanneden ve en nihayetinde bir hiç olarak ölüp giden bu gençler; şirkin ileri gelenlerinin ve aile büyüklerinin alaylarına, ayıplamalarına, aşağılamalarına, dışlamalarına, zulüm ve işkencelerine rağmen din ve davalarını terk etmemiş, küfre karşı imanın, zulüm ve haksızlıklara karşı adaletin mücadelesini vermiş, kainatı bir kitap gibi okumaya çalışmış, inandıkları doğruları, duygu ve düşünceleri yeryüzüne ulaştırmanın mücadelesini vermeye ve yollarını aramaya başlamışlardı. Yüce idealler, onları yanlış duygu düşüncelerden, imkân ve donanımlarını heba etmekten, zararlı alışkanlıklardan, saplantılardan ve takıntılardan kurtarmış; hayatlarının her anını, hak yolunda değerlendirilmesi gereken hazinelere çevirmişti. Sanki hepsi yeniden hayat bulmuştu…
İlk Beş Yılda Meydana Gelen Değişim
O’nu tanıyıncaya kadar Mekke gençlerinin içinde bulunduğu şartları ve O’nunla birlikte geçirdikleri değişimi, genç sahabî Hz. Ca’fer, Necâşi’ye şöyle anlatmıştı: “Ey Melik! Biz cahil bir millettik, putlara tapardık. Laşeleri yer, her kötülüğü işlerdik. Akrabamızla münasebetlerimizi keser, komşularımıza kötülük yapardık. Kuvvetli olanlarımız zayıf olanlarımızı ezerdi. Biz böyle bir durumda idik. Yüce Allah bize kendimizden, soyunu, doğruluğunu, eminliğini, iffet ve nezahetini bildiğimiz bir peygamber gönderdi. O bizi, Allah’a ve Allah’ın birliğine inanmaya, O’na ibadet etmeye, atalarımızdan bu yana taptığımız putları bırakmaya davet etti. Doğru sözlü olmayı, emanetleri yerine getirmeyi, komşularla güzel geçinmeyi, günahlardan ve kan dökmekten sakınmayı emretti. Her türlü ahlaksızlıktan, yalan söylemekten, yetimlerin malını yemekten, namuslu kadınlara iftira etmekten bizi menetti.”
Değişen Hayatlara Birkaç Örnek
Ömer İbn-i Hattab!
O’nunla tanışıncaya kadar çobanlık yapıyordu. 26 yaşında evli bir gençti. Bir taraftan ailesini geçindirmeye çalışıyor diğer taraftan şirki terk etti diye kölesine işkence ediyordu. Sonra O’na ve getirdiklerine muttali oldu ve iman etti. Sanki yeniden doğmuştu zira O’nun mesajlarında hayatın gerçek anlamını idrak etmişti. Şimdi bütün bir şehre karşı hak, hakikat ve adalet mücadelesi veriyordu. Bunun için memleketini terk etmiş ve O’nun en yakınındaki yerini almıştı. İlahî takdir, Efendimiz’in rehberliği sayesinde sürekli inkişaf eden kabiliyeti, onu ümmetin başına taşımıştı. Zulüm krallıklarını bir bir dize getiriyordu. Bir gün halkının huzurunda hutbe irad ederken bir aralık durup Efendimiz’i tanımadan önceki durumunu kendine hatırlatma gereği hissetmişti: “Daha dün, baban Hattab’ın develerini güden sıradan bir çobandın!” Efendimiz ve O’nun sunduğu hayat anlayışı ile tanışmasaydı ataları ve emsalleri gibi hep öyle de kalacaktı.
Hamza İbn-i Abdilmuttalib!
Gençlik yıllarında karşısında kendisine hayatı tanıtacak bir rehber bulamamıştı. Kendini içkiye vermiş ve çöllere vurmuştu; av peşinde ömür tüketiyordu. Boşa geçen gençliğinin son demlerini yaşıyordu. Bir gün yeğeni Muhammedu’l-Emîn, hayatı anlatan ve ebedi hayatı adres gösteren bir mesajla Hira’dan aralarına dönmüştü. Alışkanlıkları bırakmak zor olsa da uzun çöl gecelerinde derin derin O’nun getirdiği ve kendisine tebliğ ettiği hakikatleri düşünmüş; hayatın daha büyük şeyleri avlamak için verildiğini idrak etmişti. Bırakmış oku yayı, O’nun ve gerçek hayatın/ebedi hayatın peşine düşmüştü. Dün aslanları avlayan Hamza, Uhud’da şehitlerin efendisi olarak Rabbine doğru kanatlanacağı ana kadar yeni hayat çizgisini değiştirmeyecek ve ötelere “Allah’ın Aslanı” olarak gidecekti.
Evs ve Hazrec’in Kavgalı Gençleri!
Son iç savaş Buas’ta Evs ve Hazrec’in gençleri babalarını kaybetmişlerdi; kandan bunalmışlar ve bir arayışın içerisine girmişlerdi. Onlara uğrayan Allah Resûlü, atalarının gittikleri yolun yol olmadığını anlatmış ve onlara, hayatlarını daha hayırlı ve güzel amellerin peşinde sürdürmeyi teklif etmiş ve kendilerini İslam’ın evrensel dünyasına çağırmıştı. İkna olan gençler, kavgayı, kan davasını bırakmış O’nun yoluna girmiş ve hayatlarını yeniden dizayn etmişlerdi.
Efendimiz’in gençlerin hayatına kattığı anlam ile meydana gelen değişimin neredeyse sahabî sayısınca örneği vardır. Mekke ve Medine’de doğup büyüyen gençler, bir müşrik, köle, çiftçi, çoban veya tüccar olarak yaşıyor ve yine buralarda insanlık tarihinde bir iz bırakmadan ölüp gidiyorlardı. Halbuki Allah Resûlü’nün sunduğu mesaj ve davet ettiği hayatla karakteri, kişiliği ve hayalleri yeniden şekillenen gençlerin hepsi, farklı sahalarda zirve insanlar haline gelmiş, insanlık tarihinin akışını değiştirmiş, imparatorlukları yıkıp yerlerine medeniyetler kurmuştu. İlimle milletleri aydınlatmış, imanı ve adaleti gidebildikleri her yere götürmüş, toplumların gönüllerine girmiş, idare etmiş ve nesillere rehberlik yapmışlardı. Kabirleri ise Asya’nın steplerine, Sibirya’nın eteklerine, Çin’in limanlarına, Afrika’nın içlerine ve İstanbul önlerine kazılmıştı.
Netice
Gençlik yılları ve bu yıllarda elde edilen bakış açıları, niyet, hedef ve hayaller, hayatın geriye kalanına şekil vereceği için çok kritik ve önemlidir. Bundan dolayı bu yıllarda bir arayış ve sorgulama içine giren gençlerle yakından ilgilenilmeli; kişilik ve kimlik bunalımı yaşamalarına izin verilmemeli, sorularına ikna edici ve kuşatıcı cevaplar verilmeli, önlerine bir yol haritası ve yarın kendilerini mutmain edecek hedefler konulmalı, yetiştirilip kendine, çevresine ve insanlığa faydalı işler yapacak kıvama getirilmeli, onlara destek olacak bir çevre, kendilerini doğru bir şekilde anlatacakları ve geliştirecekleri sosyal şartlar oluşturulmalıdır.
Bu manada Allah Resûlü, gençlerin karşısına hayatı bütün yönleriyle birlikte doğru anlamlandıran hak ve hakikatlerle çıkmış, onların gönüllerine girip ruhlarına dava şuuru aşılamış, onları Cahiliye atmosferine teslim etmemiş, yakından ilgilenmiş, yol göstermiş, yetiştirmiş, kendilerini geliştirecek ve topluma faydası dokunacak işlerde istihdam edip hep ulvî gayeler peşinde koşturmuştur.
O’nunla hayatın başında gömleğin düğmelerini baştan doğru ilikleme imkânı elde eden gençler, kalan ömürlerini çok iyi değerlendirmiş istikametlerini koruyarak bir taraftan Allah’a yakınlık peşinde koşarken diğer taraftan çok büyük ve hayırlı hizmetlere imza atmışlardır. Bugün de yapılması gereken ilk şey onlara, insanın kim olduğunu, nereden geldiğini, yaratılış gayesini ve nereye gittiğini doğru anlatıp yüce gayeler aşılamaktır. Bu konuda boşluk yaşamalarına fırsat vermemek tam aksine hayatlarının her anını dolu dolu yaşamaları adına ruhlarını zamanında doyurmaktır.
Yazı müşahhas örneklerden uzak ve kurulan cümleler ile genel olarak uzun olmuş. Yayınlanan diğer makaleler gibi konu özele detaya inilerek anlatılmamış genel hatlarıyla işlenmiş. Ayet ve hadislerle konular desteklenmemiş. Teşekkürler, emeğinize sağlık.
Yazı konuya giriş mahiyetinde yazıldı. Alta not düşüldü; esas konu ikinci makalede ele alınacak…