Uhud’da Efendimiz’in (sas) sebatı

849

Ortalığın mahşer meydanına döndüğü bu sırada Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), yerinden bir adım oynamamış, düşmana karşı olduğu yerde sabit kalmıştı. Mekke müşriklerine en yakın yerde O (sallallahu aleyhi ve sellem) duruyor ve üzerine doğru gelenlere ok atıyordu. Hatta bu esnada yayının kirişi kırılmıştı. Yanında, çok az insan kalmıştı.1 O gün Efendimiz’in yanından ayrılmayan bu insanlar, yüzlerini yüzüne siper edeceklerini söylüyor ve canlarını Efendimiz’e kurban edeceklerini haykırıyorlardı.

Allah Resûlü telaştan sağa sola koşturmakta olanları görünce onlara:

– Ey filan! Bana doğru gel; Ben Resûlullah’ım, diye sesleniyor ve böylelikle, dağılmaya yüz tutan askerleri yeniden toplamak istiyordu.

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ortada kalakalmıştı; etrafındaki yeni toparlanmayı sezen müşrikler, bulunduğu yeri ok yağmuruna tutmuşlardı.

Bir aralık Abdullah İbn Şihâb’ın sesi duyuldu:

– Bana Muhammed’i gösterin, diyordu. Şâyet bugün O kurtulursa beni ölmüş bilin!

Bunu söylerken hemen yanı başındaydı; Allah Resûlü’ne olan kinini kusup O’nu öldürmek istiyordu ama bir türlü göremiyordu. Onun bu hâlini gören Safvân İbn Ümeyye, yanı başındaki insanı göremediği için Abdullah İbn Şihâb’ı azarlayıp tartaklayacaktı. Aslında bu, sadece Abdullah İbn Şihâb’a has bir drum değildi.Onunla birlikte dört arkadaşı da aynı durumdan muzdaripti; Efendimiz’i mutlaka öldürme konusunda ittifak edip sözleşmişler, buna rağmen o gün hiçbiri buna muvaffak olamamıştı.

O gün, Hz. Ali, Zübeyr İbn Avvâm, Talha İbn Ubeydullah, Ebû Dücâne, Hâris İbn Sımme, Hubâb İbn Münzir, Âsım İbn Sâbit ve Sehl İbn Huneyf gibi gözünü budaktan sakınmayan insanlar vardı ve takdir-i ilâhi olarak bunların hepsi de Uhud’dan sağ salim geri dönmüşlerdi.

Ölümü istihkar ederek Uhud’un kaderini değiştiren bu insanlar, kendilerinden sonra gelenlere “En olmadık problemlerinizi çözmeyi düşünüyorsanız, bizim gibi bir niyet ve faaliyet içinde olmalısınız.” mesajı veriyorlardı. Zaten ecel, insanlara gizli olsa da kader planında belliydi ve onda herhangi bir değişiklik söz konusu olmazdı. “Öleceğim” endişesiyle savaş gibi riskli ortamlardan kaçan nice insanın, hiç beklenmedik şekilde öldüğünü veya cephenin en önünde olduğu hâlde, başına herhangi bir şey gelmeden sağ salim evine geri döndüğünün örnekleri hiç de az değildi.

Ebû Talha, çok iyi ok atanlardan biriydi ve o gün de bu işi yaparken elinde üç tane yay parçalanacaktı. Bir taraftan düşmanların üzerine ok atarken diğer yandan Resûlullah’ı korumaya çalışıyordu.

Hatta bir aralık Efendimiz’in meydana çıktığını görmüş ve alttan alarak:

– Ey Allah’ın Nebi’si, demişti. Anam babam Sana feda olsun! Bu kadar açığa çıkma; çünkü bunlar, Seni hedefleyip ok atarlar. Canım

Sana kurban olsun!

Bir aralık Hz. Ali, Efendimiz’den ayrı kalmış ve O’nun hayatından endişelenmeye başlamıştı. Bu arada gözden kaybolan Allah Resûlü’nü bulabilmek için Uhud meydanında koşturup duruyor ve bir türlü bulamıyordu. Binbir endişeyle ölülerin arasına bakmayı da ihmâl etmemiş ama orada da bulamamıştı. Kendi kendine şöyle söyleniyordu:

– Vallahi de Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) savaş meydanından gitmiş olamaz; ama ben şimdi O’nu burada da göremiyorum.

Belli ki Allah (celle celâluhû), yapmamız gerekenlerden dolayı bize gadabıyla tecelli ediyor ve demek ki Nebi-yi Ekrem’ini aramızdan çekip aldı. Öyleyse bugün bana düşen, O’nun davası uğrunda savaşıp şehit olmak ve böylelikle yine O’na kavuşmak!

Arkasından da kılıcının kınını kırdı ve müşriklerin arasına dalıverdi. Onun geldiğini gören müşrikler, korkularından geliş yollarından kaçıyor ve kenara çekiliyorlardı. İki tarafa kaçışan kalabalıkların arasından açılan yolda ilerleyen Hz. Ali, safların arka tarafında Allah Resûlü’yle karşı karşıya geliverdi.

Düşman saflarından gelen ok yağmurlarına bedenlerini siper edip de okların Resûlullah’a ulaşmasına engel olanlar vardı; âdeta etrafında etten bir kale oluşturmuşlardı. Efendimiz’in üzerine gelen bir oka elini uzatan Hz. Talha İbn Ubeydullah’ın iki parmağı kopacaktı. Resûlullah için iki parmağı feda etmenin ne önemi vardı?

Onlar, dünya ve ukbalarını bütünüyle O’nun için ortaya koyma yarışına girmişlerdi. İki parmak gitmiş olsa bile Allah Resûlü’nü hedefleyen okun yön değiştirmiş olması onlar için her şeyden önemliydi.

Müşriklerin yaklaştığı bir sırada Efendimiz:

– Bunlara kim karşı koyacak, diye seslendi.

Yükselen ses, Hz. Talha’nın sesiydi:

– Ben yâ Resûlallah!

Belli ki O’nun bulunduğu yerin stratejik önemi vardı ve Resûl-ü Kibriyâ Efendimiz:

– Sen olduğun yerde kal, buyurdu. Hemen oracıkta Ensâr’dan bir başka sahabî seslendi:

– Ben yâ Resûlallah!

– Peki sen gel, dedi Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) ve hakkını vererek savaştı Ensâr… Nihâyet çok geçmeden de şehit düştü.

Çok geçmemişti ki, yeniden bir müşrik grup çoraklanmıştı. Efendimiz’in etrafına Nebevî ses yine yankılandı Uhud meydanında:

– Bunlara kim karşı koyacak?

– Ben yâ Resûlallah, diyen yine Hz. Talha idi. Yine aynı ses yankılanıyordu:

– Sen yerinde kal.

Bu sefer bir başka Ensâr’ın sesi yükseldi:

– Ben yâ Resûlallah!

– Peki sen gel, dedi Allah’ın Resûlü.

Hemen arkasından savaşa dalan Ensâr da, önceki arkadaşı gibi savaşın hakkını veriyordu ki çok geçmeden şehit düştü. Aynı durum, Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) yanında sadece

Talha İbn Ubeydullah kalıncaya kadar devam etti. Benzeri bir durum tekrar zuhur edince Efendiler Efendisi yeniden seslendi:

– Bunlara kim karşı koyacak?

Herkesten önce:

– Ben yâ Resûlulah, diyen yine Hz. Talha idi. Üzerinde ayrı bir telaş vardı; çok sinirlenmişti; şâyet bir kusuru olur da Allah’ın Resûlü’ne bir şey olursa nasıl dayanırdı? Onun için bir taraftan kendini toparlayıp Efendimiz’i müdafaaya koşuyor, diğer yandan da müşriklere söz yetiştiriyordu!2

Elbette Efendimiz’in etrafında etten kale olanlar, sadece Hz. Talha’dan ibaret değildi. O gün, Resûlullah’ın ashâbından bir kısmı şehit düşmüş ve neredeyse yara almayan da kalmamıştı. Ebû Dücâne, bedenini Resûlullah’a karşı siper etmiş ve gelen oklara bizzat kendisi hedef olmuştu. Abdurrahman İbn Avf da o gün, yirmiden fazla kılıç yarası almıştı ve o günden sonraki hayatını aksayarak devam ettirecekti.

Sa’d İbn Ebî Vakkâs, şehadet arzusuyla müşriklerin arasına dalmış savaşırken bir aralık gözü, müşriklerin hücum üstüne hücum ettikleri yüzü kırmızımtırak birine takılmış, ancak uzaktan kim olduğunu görememişti. Yakınında bulunan Mikdâd İbn Esved’e bu şahsın kim olduğunu sordu.

– Ey Sa’d, dedi Hz. Mikdâd. O, Resûlullah ve seni yanına çağırıyor!

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) çağırır da sahabe yanına gitmez miydi? Hemen bir çırpıda huzura koşuverdi. Onun gelişini görünce Allah Resûlü, Hz. Sa’d’ı yanına oturttu ve müşriklere ok atmasını söyledi. Eline yayını alan ve düşman üzerine ok atmaya başlayan

Hz. Sa’d, bir taraftan da:

– Allah’ım, diyordu. Bunlar Senin okların ve bunlarla Sen, düşmanını perişan et!

Bunu duyan Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), bir taraftan sadağından ok alıp onları düşmana atması için Hz. Sa’d’a veriyor, diğer yandan da onun bu duyarlılığı karşısında şöyle dua ediyordu:

– Allah’ım! Sen Sa’d’ın duasını kabul et! Allah’ım! Sen Sa’d’ın atışlarına isabet ihsan eyle! At ki, anam-babam sana feda olsun ey Sa’d!

O kadar ki Hz. Sa’d, düşmana attığı okun aynısının biraz sonra Resûlullah’ın eliyle yine kendisine verildiğini görüyor ve böylelikle sadağındaki sayılı okların nasıl bir berekete mazhar olduğuna şahit oluyordu.3


Yazar: Dr. Reşit Haylamaz

Dipnot:

  1. Bu sayı, bazı rivâyetlerde on beş, bazılarında ise otuzdur.
  2. O’nun bu telaşını görüp sözlerini duyan Efendimiz (s.a.s.), böyle bir durumda bile dengenin bozulmaması gerektiğini ima edecek ve şunları söyleyecekti:
    – Şâyet, ‘Bismillah’ demiş olsaydın; seni melekler semaya kaldıracak ve insanlar da öylece bakakalacaklar; sen de, daha dünyada iken, Allah’ın senin için hazırladığı köşkünü görecektin. Bkz. İbn Sa’d, Tabakâtü’l-Kübrâ, 3/217; Taberânî, Mu’cemu’l-Kebîr, 1/116 (214)
  3. O gün Hz. Sa’d’ın, bin tane ok attığı anlatılmaktadır. Bkz. Hâkim, Müstedrek, 3/28 (4314); Bezzâr, Müsned, 4/50 (1213); İbn Esîr, Üsüdü’l-Ğâbe, 1/439
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.