Küçük Ali’nin Büyük Kararı
Muhammedü’l-Emîn’in hanesinde yaşanan telaş ve Varaka İbn Nevfel’e gidip gelmeler, Hira’dan indikten sonraki telaş ve Hz. Hatice’nin çırpınışları, yeni bir şeylerin olduğunu gösteriyordu. Küçük Ali de bu değişimin hemen farkına varmıştı. Meraklı bakışlarla namaz kılışlarını seyrediyordu. Bu sırada, henüz on yaşlarındaydı. Önce:
– Ne yapıyorsun, yaptığın da ne senin, diye sordu.
Allah’ın Resûlü cevapladı:
– Âlemlerin Rabbi için namaz kılıyorum.
Hz. Ali, bunu ilk defa duyuyordu ve pürdikkat yine sordu:
– Alemlerin Rabbi de kim?
Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), müşfik bir baba edasıyla dizine oturttu O’nu, Hirâ’da başından geçenleri ve peygamberlikle vazifelendirilişini anlatmaya başladı bir bir. Ardından tane tane şunları söyledi:
– O, bir ve tek olan Allah’tır. O’nun ortağı olamaz. Varlığı O yaratmış, rızkını da O vermektedir. Her şey O’nun yed-i kudretindedir; öldüren de yaşatan da O’dur. Ve O, her şeye kâdirdir.1
Şefkat dolu bir babanın yürek yakan nasihatleri gibiydi bunlar ve doğrudan küçük Ali’nin ruhuna hitap ediyordu.
Hz. Ali’nin, O’na o kadar itimadı vardı ki, gittiği her yere ölümüne gider; bunda zerre kadar tereddüt göstermezdi. Ancak böylesi önemli bir meselede, babasına danışmadan da karar vermemeliydi. Ne de olsa babanın yeri farklıydı. Ancak, Hz. Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve sellem) de O’ndan bir isteği olacaktı; tembihte bulunacak ve aralarında geçenlerden kimsenin haberdar olmamasını isteyecekti.
O gece Ali, uzun uzun düşündü; Allah’a iman gibi önemli bir meselede, anne ve babaya sormaya ne lüzum vardı!.. Artık kesin kararını vermişti. Sabah olur olmaz da, Allah Resûlü’nün yanına geldi ve:
– Dün sen bana neler anlatmış ve neye davet etmiştin, diye sordu. Belli ki, küçük Ali, yaşının üstünde bir olgunluk gösteriyor ve babasına danışma lüzumu bile hissetmeden ilklerin arasına giriyordu. O’nu Allah Resûlü yanına oturttu ve şehâdete davet etti. Böylelikle, on yaşlarındaki küçük Ali, Hz. Hatice’den sonra kelime-i tevhidi söyleyen ilk kişi oluyor ve nice büyüklerden önce İslâm’ı tercih ederek, gönlünden gele gele Rabb-i Rahîm’ine teslim olup iman ediyordu.2 Artık küçük Ali, Allah’ın Resûlü ve amcaoğlu Muhammed’in yanından hiç ayrılmıyor ve gelen ayetleri, Resûl-ü Kibriya’nın dudaklarından ilk duyan olmak istiyordu.