Zeyd İbn-i Hârise’nin Gelişi
Çok geçmeden bir gün, bu hanenin bir başka mukimi Zeyd İbn Hârise, Efendisi’nin yanına girmişti. Evet, yeni bir şeylerin olduğunu seziyordu; ama bunun muhtevasına henüz muttali olamamıştı. Ne Muhammedü’l-Emîn’i ne de hanımefendisi Hatice’yi, daha önce böyle görmüştü; önde Efendiler Efendisi ve arkasında da kerim zevcesi Hz. Hatice ayakta duruyor ve o güne kadar hiç duymadığı şeyler söylüyorlardı. Bir müddet bekledi öylece. Namaz kılıyorlardı. Rüku ve secdelerini seyre daldı bir süre, şaşkın bakışlar arasında…1
Namazlarını bitirir bitirmez de, yaptıklarının ne olduğunu sordu Allah’ın Resûlü’ne… Artık vakit gelmişti; karşısına aldı Zeyd’i ve şefkat dolu bir baba sıcaklığıyla anlattı ona da olanları bir bir… Ardından, Kur’ân ayetlerinden bazılarını okudu Zeyd’e ve imana davet etti açıkça…
Efendisi bir talepte bulunur da Zeyd onu yapmaz mıydı hiç? O’nun için, anne ve babayla birlikte mesut yaşamayı bir kenara koymuş, vahiy öncesindeki hâline imrenerek adeta O’nun sevdalısı olmuştu. Şimdi ise, hayatına yeni bir yön veren ve dünyanın yanı sıra ölüm sonrasını da saadete götüren bir davetle karşı karşıyaydı. En önemlisi de, bu daveti yapan, gönlünün gülü, Allah’ın da Resûlü’ydü… Hemen oracıkta, içinden gele gele kelime-i tevhidi söyledi ve Hz. Hatice ile Hz. Ali’nin ardından katılıverdi iman kervanına… Artık O, insanları Allah davasına çağırmada Hz. Ali ile birlikte Efendiler Efendisi’nin en sadık yârânlarından olacaktı.