Niyet farkı ve Kuzman
Yapılan ameller ve ortaya konulan gayretler farksız olsa da, sonuçları itibarıyla insanlar aynı kefede değerlendirilmiyordu. Niyet, berrak bir suyun konulduğu bardağa benziyordu ve bu bardağın rengine göre bir görüntü veriyordu. O gün Uhud’da da aynı şeyler olacaktı.
O gün Uhud meydanında ortalığı kasıp kavuran Kuzmân adında birisi vardı. Hz. Hamza’ya benzer kahramanlıklar sergiliyor, düşman safları arasında önüne gelenin kellesini alıyor ve etrafındaki insanları kendisine gıpta ile bakacak hâle getiriyordu.
Aslında o, savaşa gelme niyetinde değildi; ne zaman ki Benî Zafer kadınları kendisini ayıplamaya başlamış, silahını aldığı gibi Uhud’a gelmişti. Bu sırada Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) Uhud meydanında safları düzeltip savaşa hazırlıyordu. Kuzmân da geldi ve en ön safa yerleşti.
Savaş başlayınca da Kuzmân’ın önünde durmaya imkân kalmadı. İlk oku da o atmıştı. Kahraman mı kahramandı; müşriklerin en az üç tane sancaktarını o yere indirmiş ve karşı taraf adına yaşanan ilk hezimette büyük bir rol üstlenmişti. Hatta onun bu kahramanlığı diğer ashâbın da dikkatini çekmiş ve gelip onu Allah Resûlü’ne gıptayla anlatmışlardı.
Ancak buna rağmen Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), onun Cehennem ehlinden birisi olduğunu söylüyordu. Ortalıkta şaşılacak bir durum vardı. Onun yaptıkları ile Efendimiz’in beyanı karşısında tereddüte düşenler, söylenilenlere şüpheyle bakanlar bile vardı. Nasıl olabilirdi? Kuzman, eline aldığı okları bile mızrak gibi fırlatıp hedefini vuruyor, süvarilerin üzerine tek başına saldırıp önüne geleni öldürüyordu. Yine böyle bir grubun içine dalmış ve dokuz tane adam öldürmüş, ancak kendisi de yaralanmıştı.
Onu yaralı hâlde gören Katâde İbn Numân:
– Yâ Ebâ Ğaydâk, dedi. Ne mutlu sana; şehit olacaksın!
Bu arada başkaları da yanına gelmiş:
– Allah’a yemin olsun ki bugün sen, çok çetin imtihan yaşadın ey Kuzmân! Müjdeler olsun, diyorlardı. Bunları duyunca Kuzmân:
– Beni niye müjdeliyorsunuz ki! Vallahi de ben, sadece kavmimin hesabına ve onların şerefini yüceltmek için savaştım. Zaten bu da olmasaydı ben asla savaşmazdım, diye tepki verdi. Sonra da, eline aldığı kılıcının kabzasını yere koyup ucunu karnına yerleştirdi ve kendisini üzerine bırakarak intihar etti. Kuzmân, kendini öldürmüştü!
Onun bu hâline muttali olup da taaccüplerini gizleyemeyenler gelip durumdan Allah Resûlü’nü haberdar ettiklerinde Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), önce tekbir getirdi ve:
– Şehadet ederim ki Ben, Allah’ın kulu ve Resûlü’yüm, buyurdu. Ardından da Hz. Bilâl’i yanına çağırdı ve insanlara şunları tebliğ etmesini emretti:
– Şüphesiz ki Cennet’e sadece Müslüman olanlar girebilir. Ve Allah (celle celâluhû), fâcir bir adamla da olsa dinini teyid eder, buyurdu.
Yazar: Dr. Reşit Haylamaz