Nebevî Eğitimin İlkeleri (2): “SEV VE ŞEFKATLİ OL!”
Eğitimin mayası ve temel esası sevgidir. Şefkat de sevginin hayata yansımış ve eyleme dönüşmüş halidir. Bu yönüyle rahmet/şefkat, sevginin meyvesi, sevgi de merhametin çekirdeğidir. Bu iki temel dinamik olmadan eğitim ve öğretim düşünülemez. Zira kalp ve duygulara ilave zihni, muhakemeyi açan ve güçlendiren, hafızayı besleyen ve kuvvetlendiren en etkili iki temel dinamik sevgi ve şefkattir. Zira sevgi olmadan ilmi ve muallimi sevdirmek, şefkat olmadan gönül kapılarını hakikatlere ısındırmak ve açmak mümkün değildir. Nitekim Allah Resûlü’nün eğitim anlayışının temelinde de bu iki esas vardı. O hem çocuklarına hem eğitimiyle meşgul olduğu talebelerine hem de ashabına karşı sevgi ve şefkat dolu bir yaklaşımla hareket ediyor ve bunu da tavsiye ediyordu:
Allah İçin Sev ve Söyle!
Eğitim sevgi işidir ve eğitimde sevgiyi ifade etmek, sevmek kadar önemli bir sünnettir. Zira çocuk/genç sevildiğini bilirse ve bu kendisine ifade edilirse hocayı da dersi de sever. Aksi taktirde dillendirilmeyen sevgi, kendisinden bekleneni veremez ve eğitime katkı sunamaz. Dolayısıyla “Sevdiğimi söylersem otoritemi kaybederim ya da şımarırlar.” gibi mülahazalarla sevgiyi seslendirmemek yanlıştır. Çünkü ifade edilmeyen sevgi çoğu zaman bilinemez ve bu mechuliyet talebeyi muallimden, muallimi talebeden koparabilir. Sonuçta okulda öğretmen ve öğrenciler, yuvada ebeveyn ve çocuklar, muvakkaten aynı ortamı paylaşan yabancılar haline gelirler.
Bunun içindir ki Allah Resûlü’nün eğitimde uyguladığı ve tavsiye ettiği yöntem, sevgi ve sevginin açıkça ifade edilmesidir: “Sizden bir kimse Allah için sevdiği kardeşine, onu sevdiğini haber versin.”1 Nitekim Allah Resûlü’nü mescidinde ziyarete gelen birisi, bir sahabeyi işaret ederek, “Ya Resûlallah! Ben şu insanı çok seviyorum.” der. Efendimiz, kendisine “Peki bunu ona ifade ettin mi?” diye sorar. O, “Hayır!” karşılığını verince “Git ve sevdiğini ona söyle.” buyurur. Bunun üzerine adam onun yanına varır ve Allah için kendisini sevdiğini belirtir. O şahıs da “Beni kendisi için sevmiş olduğun Allah da seni sevsin.” diye dua ile karşılık verir.2
Allah Resûlü tavsiye ettiği bu ölçüyü hakkıyla yaşar, zaman zaman çeşitli vesilelerle hem ashabına ve onların çocuklarına hem ailesine ve torunlarına karşı sevgisini izhar ederdi. Mesela torunlarını kucağına alır, onlara şefkatle sarılır ve öperdi. Bunlarla da yetinmez ve onlar için, “Ey Rabbim! Bunlara merhamet et! Ben bunları çok seviyor, çok şefkat duyuyorum, Sen de sev!” diyerek hem onların hem de yanında bulunanların duyacağı şekilde dua ederdi.3
Bir defasında torunu Hüseyin sokakta arkadaşlarıyla oynarken Efendimiz onu görür ve yanına çağırır. O ise oyuna dalar ve dedesinin çağrısına kulak vermez. Bunun üzerine Efendimiz, onu yakalamak için gülerek ardından koşar ve kaçmak isteyen torununu yakalayıp kucağına alır. Şefkatle sevdikten sonra da şöyle buyurur: “Hüseyin, Ben’den Ben de Hüseyin’denim. Hüseyin’i çok seviyorum. Allah’ı seven Hüseyin’i de sever. O, Benim torunumdur.”4
Allah Resûlü bu sevgisini ashabının yanında da gösterir, çocukların sevgi ile yetiştirilmesinde onlara örnek olurdu. Bir defasında onların birini sağ dizine diğerini de sol dizine oturtur; şefkat dolu gözlerle bir ona bir de diğerine bakar. Bu tatlı tablodan etkilenen sahabîlerden birisi, “Ey Allah’ın Resûlü! Onları çok mu seviyorsun?” diye sorunca Efendimiz, “Kim onları severse Beni sever! Kim de onlara buğzederse Bana buğzeder.”5 buyurur ve sevdiklerinin de sevilmesi gerektiği dersini verir.
Dolayısıyla yuvada ilk eğitim sevgi ve şefkat eğitimidir ve sevgi anne-babadan alınır. Allah Resûlü’nün ifadesiyle “Sevgi, veraset yolu ile kazanılır.”6 Bunun yolu da sevmekten, bunu en güzel şekilde ifade etmekten ve sevgiyi şefkate, merhamete, hoşgörü ve yumuşaklığa dönüştürerek yaşamaktan geçer. Aynı zamanda bunun bir hak olduğu da göz ardı edilmemelidir.
Sevginin En Bariz Yansıması: Şefkat
Anne sütü, çocukların bedenî ve fiziki gelişimi için ne kadar önemliyse onların ruhî gelişimi adına sevgi de o kadar önemlidir. Zira çocuğun temiz fıtratında var olan her türlü iyiliği ve güzelliği, filizlendirip yeşertecek olan şey sevgi dinamiğidir. Ancak ilgi, şefkat ve merhamete dönüşmeyen sözde bir sevginin eğitim değeri yok denecek kadar zayıftır. Bir diğer ifadeyle sevgiye tesir kazandıran şey onun ilgi, şefkat ve merhamete dönüşmüş halidir. Bu yönüyle şefkat ve rahmet, sevginin en tatlı ve besleyici meyvesidir. Muhabbet ve Rahmet Peygamberi’nin hayatı bu hususta da pek çok örnekleriyle doludur.
Allah Resûlü’ne on yıl kesintisiz hizmet eden Hz. Enes, O’nun bu yönünü bize tanıtırken şöyle der: “Peygamber Efendimiz, çocuklara karşı insanların en şefkatlisiydi. Oğlu İbrahim’in -Medine’nin- Avâli denilen semtinde bir süt annesi vardı. Bazen onu görmeye giderken yanında beni de götürürdü. Varınca demircinin evine girer, oğlunu kucaklar, koklar, öper ve bir müddet onunla vakit geçirir sonra da dönerdik.”7
Bu konuda Hz. Enes, müşahede ettiği başka bir olayı da şöyle anlatır: “Bir defasında Peygamberimizi hutbe okurken gördüm. Baktım Hasan dizinin üstündeydi. Cemaate söyleyeceğini söylüyor sonra eğilip çocuğu öpüyor ve bir taraftan da ‘Ben, bunu çok seviyorum.’ buyuruyor, sevgisini dillendiriyordu.”8
Buna yakın bir örneği de Ebu Büreyde şöyle anlatır: Allah Resûlü hutbe irad ediyorlardı. O esnada Hasan ile Hüseyin de mescidin kapısından içeriye girdiler. Yürüyor, koşuyor zaman zaman da tökezleyip düşüyorlardı. Onların bu halini gören Efendimiz, hemen hutbesine ara verdi ve minberden inip onları kucaklayıp götürerek önüne oturttu. Ardından da hutbeye kaldığı yerden devam etmeden önce Kendisini izleyen cemaate dönerek şöyle buyurdu: “Meğer Cenâb-ı Hak, ‘Doğrusu mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihandır. Asıl büyük mükafat ve mutluluk ise Allah’ın katındadır.’9 buyurmakla ne kadar doğru söylemiş. Bu iki yavruya baktım, yürürken yere düştüklerini görünce dayanamayıp konuşmamı kestim ve gidip onları alıp geldim.”10
Cemaatle Namazda Bile Şefkati Gözeten İnsan!
Allah Resûlü, çocuklara karşı şefkatini, gerektiğinde ibadet anında bile ihmal etmez; namazını bozmayacak kadarıyla onlara ilgi ve şefkat gösterirdi. Mesela bir defasında yatsı namazını kıldırmak üzere mescide gelirken torunlarından birini de yanında getirir. Namaza başlarken çocuğu yanına oturtur fakat secdeye vardığı zaman çocuk sırtına çıkıverir. Secde uzayınca bundan haberi olmayan cemaat, “Acaba Efendimiz’e bir şey mi oldu? Yoksa O’na vahiy mi geliyor?” diye düşünmeye başlar. Namaz tamamlanınca durum Kendisine sorulur. Bunun üzerine O, sergilediği şefkati nazara verircesine şöyle buyurur: “Hayır! Bunlardan hiç biri olmadı. Sadece secde esnasında torunum sırtıma çıkınca oyununu bozarak onu rahatsız etmek istemedim. Bunun için secdemi uzattım.”11
Allah Resûlünün şefkatinin bir tezahürüdür ki ibadet esnasında cemaatin genel durumunu nazar-ı itibare alır, yaşlıları ve çocuklu anneleri de düşünürdü: “Ben bazen uzun uzun namaz kılmak niyetiyle başlarım. Fakat o esnada bir çocuk ağlaması işitince, annesinin hissedeceği üzüntüyü düşünerek hemen kıraatimi kısa tutarım.”12 Rahmet Peygamberi namazla ana yüreği arasında kalınca şefkati ağır basar ve tercihini anneden yana kullanırdı.
O’nun Şefkati Bütün Çocukları Kucaklıyordu
Allah Resûlü sadece kendi çocuklarına/torunlarına karşı değil ashabın bütün çocuklarına da sevgi ve şefkatini esirgemezdi. Mesela Hz. Cabir İbn-i Semure, bir hatırasını şöyle anlatır: “Allah Resûlü ile birlikte öğlen namazını kılmıştık. O, ailesinin yanına doğru gitmek için kalktı ve ben de O’nun peşinden çıktım. Derken sokağın başında duran çocuklar O’nu karşılayınca ben de onların arasına karıştım. Efendimiz tek tek onlarla ilgilendi ve yanaklarını okşadı. Bana sıra gelince beni de sevdi ve okşadı. O esnada elinde serinlik ve hoş bir koku hissettim.”13
Yine Said İbn-i Zeyd anlatıyor: Çocukluğumda teyzem, Allah Resûlü’nü ziyarete giderken beni de yanında götürmüştü. O, başımı okşamış ve bana dua etmişti.”14 Amr İbn-i Hureyre de annesinin kendisini Efendimiz’in huzuruna götürdüğünü ve O’nun, başını okşayıp kendisine bol rızık verilmesi için Allah’a dua ettiğini anlatır.15 Abdullah İbn-i Selâm da oğlu Yusuf doğunca onu Allah Resûlü’ne götürür. Efendimiz, çocuğu kucağına alır ve hem ismini koyar hem de şefkatle başını okşar.”16 Yine İbn-i Rebîa İbni’l-Hâris anlatıyor: “Babam beni, Abbas da oğlu Fadl’ı Resûlüllah’a gönderdi. Huzurlarına girdiğimiz zaman bizi sağlı-sollu bir şekilde dizlerine oturttu. Ardından da bizi o kadar şefkatli ve sıkı bir şekilde kucakladı ki o güne kadar öylesine samimi bizi bağrına basan kimse görmemiştik.”17
Hatta Allah Resûlü, çocuklara olan sevgi, ilgi ve şefkatini daha da ileriye taşır dertleriyle de ilgilenirdi. Beşîr İbn-i Akrebe’nin babası Uhud’da şehit düşmüştü. Hamrau’l-Esed dönüşünden sonra evlerini ziyaret eden Allah Resûlü, onun ağladığını görünce kendisiyle ilgilenmiş ve “Ağlama! Ben, senin baban; Aişe de annen olsa istemez misin?” diyerek teselli etmişti. Beşir bu teklife çok sevinmiş ve “Evet” demişti.18 Artık onun da kendisini bağrına basacak müşfik bir babası olmuştu.
Şefkat Göstermeyen Bizden Değildir!
Allah Resûlü’nü torunlarını öperken gören bir bedevi, hayretle Efendimiz’e, “Siz çocuklarınızı öper misiniz? Benim on çocuğum var, bugüne kadar hiçbirini öpmedim!” der. Rahmet Peygamberi ona, “Merhamet etmeyene merhamet edilmez” buyurur.19 Bir seferinde de aynı tepkiyi veren başka bir kimseye, “Allah, senin kalbinden merhameti söküp aldıysa Ben ne yapabilirim!”20 buyurmuş ve insanları, çocuklara sevgi ve şefkat yoksunluğu yaşatmama noktasında apaçık bir ifadeyle uyarmıştı. Hatta bu ikazının daha da iyi anlaşılması için “Çocukları sevip merhamet göstermeyen bizden değildir…”21 buyurmuş ve onları sevmeyi, eğitim anlayışının merkezine yerleştirmişti. Bununla da yetinmeyip bir vesileyle, “Merhamet, ancak şaki olanlardan sökülüp alınır.” buyurarak şefkatsizliğin insanı sürükleyebileceği kötü akibete de dikkat çekmişti. Allah Resûlü bu meyanda çocuklarına çok şefkatli davranan Kureyş kadınlarını medh u sena ederek övmüş ve onların şahsında kıyamete kadar gelecek bu vasıfla muttasıf bütün şefkat kahramanı anaları, babaları ve muallimleri de takdir etmişti.
Sonuç
Sevgi, insan mahiyetine yerleştirilen fıtrî bir duygudur. Allah’ın insan fıtratına yerleştirdiği bu duygu, eğitim ve öğretimle inkişaf ettirilmeli ve geliştirilmelidir. Bediuzzaman’ın ifadesiyle “İnsan bu dünya hayatına taallümle tekemmül için” gönderilmiştir. Bu da ilk planda anne-babanın oluşturacağı sevgi ve merhamet ortamında sonra muhabbet dolu muallimlerin eğitim atmosferinde ardından da bilinçli toplumun inşa ettiği sevgi ve merhamet dolu sosyal çevrede gerçekleşir. Dolayısıyla eğitimin başı da sonu da sevgi ve şefkattir. Ancak sevgisini şefkate dönüştürebilen ebeveyn ve muallim, emek verir. Zaten eğitim, sevgi kadar emek de ister. Emek vermeyenin, kuru sevgisi de bir şey ifade etmez, talebeye hayat kaynağı olamaz. Bu açıdan sevgi ve şefkat, motive eder, ebeveynle çocuk arasında ya da öğretmenle talebe arasında sağlam bir bağ kurar. Bu bağın kurulamadığı bir zeminde eğitim-öğretim adına gerekli motivasyon da sağlanamaz.
Dipnot:
- Bkz. Tirmizî, Zühd 54 (2392); Ebu Davud, Edeb 122 (5125)
- Ebu Davud, Edeb 122 (5125)
- Buharî, Fedâilu’s-Sahabe 18; Müslim, Fedâilu’s-Sahabe 57-59
- İbn Mâce, Mukaddime 11; Hakim, Müstedrek, III/177
- Bkz. İbn Sa’d, Tabakât, VI/360-362
- Buharî, Edebu’l-Müfred, s. 15 (43)
- Buharî, Edeb 18; Müslim, Fedâil 63
- Müslim, Fedâilu’s-Sahabe 56
- Teğâbun, 64/15
- Buharî, Fiten 20; Ebu Davud, Salât 225-227 (1109); Tirmizî, Menâkıb 30 (3774)
- Nesâî, Tatbîk 82. Yine bu minvalde rivayet edilen bir vaka da torunu Ebu Ümâme’yle ilgilidir. Allah Resûlü bazen omuzuna bindirerek onunla mescide gelir ve öylece namaza durur, rükuya varırken onu indirir, ayağa kalkarken de tekrar omuzuna bindirir.” Buharî, Salât 106, Edeb 18; Müslim, Mesâcid 41
- Buharî, Ezan 65
- Müslim, Fedâil 80
- Buharî, Daavât 30
- Buharî, Edebu’l-Müfred s. 221 (632)
- Buharî, Edebu’l-Müfred s. 134 (367)
- İbn Hacer, el-Metâlibu’l-âliye, II/441
- Buharî, Târîhu’l-Kebîr, II/78
- Müslim, Fedâil 65; Tirmizî, Birr 12
- Buharî, Edeb 18; Müslim, Fedâil 164
- Ebu Davud, Edeb 66 (4943); Tirmizi, Birr 15 (1919)
[…] edilmesidir: “Sizden bir kimse Allah için sevdiği kardeşine, onu sevdiğini haber versin.”1 Nitekim Allah Resûlü’nü mescidinde ziyarete gelen birisi, bir sahabeyi işaret ederek, “Ya […]