Nebevî Bir Metot: Kişiye Özel Eğitim

2.358

İnsanların karakteri, ruhî ve zihnî kabiliyetleri birbirinden farklıdır. Bu açıdan her insan, müstakil bir âlemdir. Dolayısıyla toplu eğitim ve öğretim faaliyetlerinin yanında kişisel donanım farklılıklarının gözetilmesi ve her insanın şahsi hususiyetlerine göre de birebir ele alınması gerekir. Allah Resûlü de insanların karakter ve kabiliyetlerindeki bu farklılığa üç ayrı benzetmeyle işaret etmiş ve eğitimde, kişiye özel hal ve hususiyetlerin dikkate alınması gerektiğini nazara vermiştir:

  1. İnsanlar, Madenler Gibidir! 

Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), insanları madenlere benzetir: “İnsanlar, tıpkı altın ve gümüş gibi madenlerdir.  Onların Cahiliye’de nitelikli olanları İslam’a girdikten sonra da dini kavradıkları ölçüde daha nitelikli olurlar…”1 Dolayısıyla her insan sahip kılındığı istidat ve kabiliyetleriyle elmas, altın, gümüş, demir… gibi bir madendir ve her madenin erime noktası farklı olduğu için hepsi ancak kendi özel potasında eritilip işlenebilir. Madenlerin işlenmesi ve insanlığın istifadesine sunulması, ciddi bir emek ve süreç ister. Bunu da ancak o madeni tam olarak tanıyan, özelliklerini ve değerini bilen kimseler yapabilir. Aksi takdirde sarrafını bulamamış nice madenler, zayi olup gidecektir. Bundan dolayı aile ve eğitimciler, her biri ayrı bir maden olan çocukların kabiliyetlerini keşfetmeli; ona göre bir eğitime tabi tutmalı ve onları, donanımına uygun alanlara göre yetiştirmeli/yönlendirmelidir. Zira her kabiliyet, kendi alanında istihdam edildiğinde daha verimli olacaktır.

2. İnsanlar, Develer Gibidir!

Allah Resûlü, insanların kabiliyet farklılıklarına dikkat çektiği bir başka beyanında şöyle buyurur: “İnsanlar, develer gibidir. Bazen yüz tanesi bir arada bulunur da binecek bir tane bile bulamayabilirsiniz?”2 Öncelikle Allah Resûlü, konuyu, içinde yaşadığı toplumun çok iyi anlayabileceği bir örnekle anlatmıştır. Zira muhatapları biliyordu ki her deve binek devesi olmaya uygun değildir. İlk bakışta hepsi aynı gibi gözükse de aralarında kabiliyet farklılıkları vardır. Hayvanlar da eğitilip yönlendirilirken hatta onlardan istifade edilirken bu farklılıklar göz önünde bulundurulmalıdır. Tıpkı atlar gibi. Evet at, attır ama her at yarış atı olamaz. Onun için cins atlar özellikle aranır ve belki de binlerce at arasından birkaç tanesi seçilir. Buna göre her deveyi binek devesi yapmaya çalışmak, onların kabiliyet farklılıklarını görmezden gelmektir. Eğitim sonrası yüz deveden bir tanesinin binek devesi olması, diğerlerine verilen eğitimin boşa gittiği anlamına gelmez zira onlar da ehilleştirilmekle yük taşıma vs. gibi farklı noktalarda istihdama hazır hale getirilmiş olur.

3. İnsanlar, Topraklar Gibidir!

Allah Resûlü hem kabiliyetlerin hem de her insanın eğitim ve öğretimden alacağı hissenin farklılığını başka bir hadislerinde şöyle belirtir: “Allah’ın benimle gönderdiği hidayet ve ilim, sağanak halinde bir araziye yağan yağmura benzer. Arazinin bir kısmı yumuşaktır, suyu emer; bol bitki ve ot yetiştirir. Bir kısmı sert ve kuraktır; suyu (yüzeyinde) tutar. Bu sudan insanlar yararlanır hem kendileri içerler hem de hayvanlarını sular ve ziraat yaparlar. Diğer bir toprak çeşidi de vardır ki, ona da yağmur yağar ama o ne suyu tutar ne de ot bitirir. Allah’ın dinini inceden inceye kavrayan, Allah’ın benimle gönderdiklerinden faydalanan, onları öğrenen ve başkalarına öğreten kimse ile bunu önemsemeyen ve Allah’ın benimle gönderilen hidayetini kabul etmeyen kimsenin misali işte böyledir.”3 Allah Resûlü bu misalde de toprağın sahip olduğu farklı özellikler üzerinden, insanların eğitim ve öğretimden istifadelerinin de kabiliyetlerine göre değişeceğini çok veciz bir şekilde ifade etmiştir. İdeal bir eğitim anlayışında bu farklılıkların hem gözetilmesi hem de bu farklılara göre yeni metotların geliştirilmesi şarttır. 

Kişiye Özel Eğitim Metodu  

Kişiye özel eğitimi birebir eğitim olarak isimlendirmek de mümkündür. Bu açıdan baktığımızda Allah Resûlü, toplu ders, hitap ve sohbetlerinin yanında her insanla teke tek yakından da ilgilenirdi. Öncelikle risaletin ilk yıllarındaki ferdi davet dönemi, aslında böyle bir eğitim-öğretim sürecini ve tecrübesini beraberinde getirmişti. Zira Mekke’deki şartlardan dolayı toplu halde ashabıyla buluşamayan Efendimiz, onlarla birebir ilgilenmişti. İlerleyen yıllarda üst düzey görevler üstlenen başta raşit halifeler olmak üzere ilklerin çoğu bu süreçte yetişmişti. Hatta O, birebir yetiştirdiği kimselere, insan zimmetlemiş ve geliştirdiği bu sistematikle kişiye özel eğitime yaygınlaştırmıştır. Böylece hem en zor şartlarda eğitim aksatılmamış hem de Allah Resûlü, gelecekte İslam toplumuna rehberlik yapacak, İslam’ı insanlığa ulaştıracak ilk muallim kadrosunu da oluşturmuştu. 

Allah Resûlü’nün takip ettiği bu eğitim anlayışının bir yansımasıdır ki, ilgilendiği şahısların soru, sorun ve isteklerine, onların ihtiyaç, kabiliyet, psikolojik yapı ve sosyal durumlarına göre farklı cevaplar vermiş ve farklı tavsiyelerde bulunmuştur:

En Faziletli Amel Hangisidir?

Bu soruyu Allah Resûlü’ne bir çok sahabî merak edip sormuş ve O, çoğu zaman şahısların durumuna göre farklı cevaplar vermiştir. Mesela Abdullah İbn-i Mes’ud’a, “Vaktinde kılınan namaz!”,4 Ebu Zerr’e,  “Allah’a iman ve Allah yolunda cihad!”,5 Hz. Ebû Ümâme’ye “Sen oruç tut. Zira onun dengi bir ibadet yoktur!”,6 Hz. Amr İbn-i Abese’ye “Hacc-ı mebrûr ve umre!”7 Hz. Ebu Mûsa el-Eş’arî’ye “Herkesin, senin dilinden ve elinden emniyet ve güvende olması!”8 Muaz İbn-i Cebel’e “Dilin, Allah’ı zikirle yaş iken ölebilmendir!”9 karşılığını vermiştir.

Dolayısıyla kişiden kişiye şart ve ihtiyaçlar değişebilir. Eğitimde müspet anlamda bir sonuç alınması için bunun gözetilmesi gerekir. Zira bazen belli bir amel, birisi hakkında daha faziletli olabilir. Mesela, zengin bir cimri için infak ve sadaka vermek, oruç ya da cihaddan daha faydalı ve faziletli bir amel sayılabilir. Çünkü infak, onu cimrilikten kurtarır ve iyileştirir. Yine şehvetine tam hâkim olamayan bir kimse için oruç tutmak, onu tedavi etmede sadaka ve umreden daha etkili olabilir ve nefsine ağır da gelse onun için en faziletli bir amele dönüşebilir. Bu örnekler çoğaltılabilir. Bunun içindir ki Efendimiz, bu kişiye özel eğitim anlayışıyla hareket ederek adeta herkese hususi reçete yazmış ve ümmetine bu yolu uygulamalı olarak talim buyurmuştur. 

Bana Öğüt Verir Misiniz? 

Allah Resûlü’nün, şahıs merkezli eğitim anlayışının bir yansımasını da kendisinden öğüt isteyenlere verdiği farklı nasihatlerde görmekteyiz. Burada da O, yeri geldiğinde şahısların durumuna, yaşına, seviyesine ve vazifesine göre farklı tavsiyelerde bulunmuştur:

Bir gün Efendimiz’i ziyarete gelen birisi, “Ey Allah’ın Resûlü! Bana öğüt verir misiniz?” demişti. Bunun üzerine Allah Resûlü, ona “Öfkene kapılma!” buyurdu. Adam üst üste talebini tekrar etti. Fakat Efendimiz her seferinde ısrarla “Öfkene kapılma!”10 tavsiyesinde bulundu. Zira onun öfke duygusuyla imtihanı daha ağırdı ki Allah Resûlü ona bunu tavsiye ediyordu.  

Başka bir gün Hz. Ebu Zerr gelmiş ve Allah Resûlü’nden öğüt istemişti. Efendimiz, ona “Sana, takvayı tavsiye ederim. Zira takva her işin başıdır.” buyurmuştu. Hz. Ebu Zerr, daha fazla tavsiye isteyince Efendimiz, “Kur’ân okumaya ve Allah’ı çokça zikretmeye bak. Çünkü Kur’ân, yeryüzünde senin için bir nur, ötelerde de azıktır.” tavsiyesinde bulunmuştu.11

 Allah Resûlü’nden öğüt isteyenlerden birisi de Hz. Muaz İbn-i Cebel’di. Yemen’e doğru yolculuğa çıkacağı sırada nasihat isteyince ona, “Ey Muaz! Nerede olursan ol Allah’tan kork. Yanlışlıkla bir kötülük işlediğinde arkasından hemen bir iyilik yap ki onu silsin, temizlesin ve insanlara karşı güzel ahlak ile davran…” buyurmuştu.12 

Allah Resûlü, kadınlardan da özel öğüt isteyenlere kabiliyet, ihtiyaç ve konumlarına göre nasihatlerde bulunuyordu. Mesela Hz. Enes’in annesi Ümmü Süleym, öğüt isteyince kendisine şu üç tavsiyede bulunmuştu: “Günahlardan hicret et, uzak dur. Zira bu hicretin en faziletlisidir. Farzlara da dikkat et zira bu cihadın en faziletlisidir. Bir de zikri çoğalt, zira sen Allah’a çok zikirden daha sevimli bir şeyle varamazsın!”13

Sana Bazı Kurallar Öğreteyim!

Allah Resûlü’nün kişiye özel eğitim ve öğretim anlayışının bir örneği de bazı sahabileri yolculukları boyunca yakınında tutup bineğine bindirmesi ve seyahat boyunca ona bir şeyler anlatıp öğretmesidir ki bunu yaparken de yine onların şahsi durumlarını nazara almıştır:

Bir gün terkisinde bulunan Abdullah İbn-i Abbas’a, “Yavrucuğum! Sana bazı kaideler öğreteceğim.” buyurmuş ve şunları söylemişti: ‘Sen, Allah’ın emirlerini gözet ki o da seni gözetip korusun. Allah’ın rızasını her işte önde tut ki Allah’ı her işinde yardımcı olarak yanında bulasın. Bir şey isteyeceksen Allah’tan iste. Yardım dileyeceksen Allah’tan dile! Ve bil ki, bütün bir ümmet toplansa ve sana fayda temin etmeye çalışsa ancak Allah’ın senin için takdir ettiği faydayı verebilirler. Yine eğer bütün ümmet, sana zarar vermeye kalkışsa ancak Allah’ın senin hakkında takdir ettiği zararı verebilirler. Çünkü artık kader kalemi yazmaz olmuş, yazıları değişmeyecek şekilde kesinleşmiştir.’”14

Bir başka zaman bire bir ilgilenmek için bineğine aldığı Hz. Muaz’a, yolda giderken “Allah’ın kulları üzerindeki hakkı nedir bilir misin?” sorusunu yöneltmiş ve peşinden şu cevabı vermişti: “Allah’ın kulları üzerinde sabit olan hakkı, onların Allah’a ibadet etmeleri ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmamalarıdır.” Bir müddet sessizce ilerledikten sonra Efendimiz, ona “Bunu yaptıkları zaman kulların, Allah üzerindeki hakları nelerdir?” diye ikinci bir soru yöneltmiş ve ardından şu cevabı vermişti: “Bunu yaptıkları zaman Allah’ın onlara azap etmemesidir.”   

Şahsa Özel Dua ve Yasaklar

Allah Resûlü’nün kişiye özel eğitim anlayışının yansımalarından birisi de ashabından bazılarına yaptığı duayı bir başkasına yapmaması ya da birinden kabul ettiği bir hayrı bir diğerinden kabul etmemesidir. Zira onların, ihtiyaç, kabiliyet ve maddi-manevî durumlarını çok yakından bilen Allah Resûlü, her birine kendi özel şartlarına göre muamele etmiş ve yönlendirmiştir.

Mesela kendisini ziyarete gelen Enes İbn-i Malik’in annesi, oğlunun çok mal sahibi olması için Allah Resûlü’nden dua talep edince, “İyi bir mal, iyi bir insan için ne güzeldir!”15 buyurarak ellerini açıp ona “Allahım! …Onun malını ve evladını çoğalt.” diye dua etmişti. Ancak Sa’lebe İbn-i Hatîb’in aynı istikamette talebine ise, “Şükrünü eda ettiğin az mal, şükrüne güç getiremeyeceğin çok maldan daha hayırlıdır.” karşılığını vermekle yetinmişti.16

Bütün malını bağışlamak için getiren Hz. Ebu Bekir’den bu hayrını kabul ettiği halde17 aynı şekilde davranmak isteyen Ka’b İbn-i Mâlik’e ise “…Malından bir kısmını alıkoy, bu senin için daha hayırlıdır.”18 buyurmuştu. Yine Ebu Lübâbe, Allah yolunda bütün malını bağışlamak isteyince, “Malının üçte birini sadaka olarak dağıtman senin için kâfidir.”19 demiş ve onu bu isteğinden men etmişti. Yine Hz. Ebu Bekir çizgisinde hareket ederek malının hepsini infak etmek isteyen Sa’d İbn-i Ebî Vakkas’ın da bu isteğini onaylamamış ve ona “…Varislerini zengin bırakman, onları muhtaç ve insanlara el açar bir vaziyette bırakmandan daha isabetlidir.”20 buyurmuştu.     

Sonuç

Görüldüğü üzere Allah Resûlü’nün eğitim ve rehberlik sisteminde takip ettiği strateji ve metodolojilerden biri de kişiye özel eğitimdir. Ashabını fert fert çok iyi tanıyan Efendimiz, onları yetiştirme adına kabiliyetlerini ve ihtiyaçlarını nazara alarak onlara hitap etmiş, ilgilenmiş, görevler vermiş, gerekli telkin ve tavsiyelerde bulunmuştur. Bunun için herhangi bir konuda kendisine soru soran sahabînin iman, ibadet ve ahlaki alandaki gelişimine katkı sağlayacak cevaplar vermiştir. O, cevap ve öğütlerinde muhatap olduğu insanın kabiliyet, yaş, özür, görev, sorumluluk vs. gibi durumlarını dikkate almıştır. Dolayısıyla eğitimde başarılı olmanın en önemli dinamiklerinden bir tanesi de kişinin şahsi durumunu ve seviyesini gözetmek; kabiliyet ve ihtiyaçlarına odaklanmaktır. Bu sünnet, eğitim hayatına imkân verdiği ölçüde taşınmalı ve yaşatılmalıdır.

Yazar: Dr. Selim Koç

Dipnot:

  1. Müslim, Birr 49 (2638); Buharî, Menâkıb 1 (3493, 3496)
  2. Buhari, Rikâk 35 (6498)
  3. Buharî, İlim 20; Müslim, Fedâil 15
  4. Bkz. Buharî, Mevâkît 5, Cihad 1, Edeb 1, Tevhid 48; Müslim, İman 137-139
  5. Bkz. Buharî, Itk 2; Müslim, İman 136
  6. Nesâî, (2222)
  7. Müsned, (17027)
  8. Buharî, İman 5 (11); Müslim, (42)
  9. İbn Hıbban, Sahih, (818); Heysemî, Zevâid, 10/77; Münzirî, et-Terğîb ve’t-Terhîb, 2/326
  10. Buharî, Edeb 76; Tirmizî, Birr 73
  11. İbn Hıbban, Sahîh, II/78; Münzirî, et-Terğîb ve’t-Terhîb, II/298
  12. Tirmizî, Birr 55
  13. Münzirî, et-Terğîb, II/331
  14. Tirmizi, Birr 59
  15. Müslim, Fedâilu’s-Sahabe 142
  16. Bkz, İbnu’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe
  17. Bkz. Tirmizî, Menâkıb 40; İbn Mâce, Mukaddime 11
  18. Buharî, Zekat 18; Eymân 24
  19. Ebu Davud, Eymân 31; Muvatta, Nuzûr 16
  20. Buharî, Cenâiz 37; Vesâya 2; Nefâkât 1; Müslim, Vesâya 5, 8
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.