Miras hükümleri
Beri tarafta her şeye rağmen devam eden bir hayat vardı ve hayatın bu akışı içinde yaşanan olaylara paralel olarak Cibrîl-i Emîn’le olan münasebet bütün canlılığıyla devam ediyordu. Uhud’da kocası Sa’d İbn Rebî’i şehit veren Hz. Amre Binti Hazm,1 karnı burnunda ve yanında Hz. Sa’d’ın emanetleriyle birlikte huzura gelecek ve şunları söyleyecekti:
– Yâ Resûlallah! İşte şunlar, Seninle birlikte Uhud’da savaşırken şehit olan Sa’d’ın kızlarıdır! Bunların amcaları ise gelip bütün mallarına el koydu ve yeğenlerine hiçbir şey bırakmadı. Bu konuda bize nasıl bir yol gösterirsin yâ Resûlallah? Hâlbuki bunlar, ellerinde imkân olmadığı hâlde yarınları adına hiçbir mesafe alamaz ve kendi yuvalarını da kuramazlar!
Gerçekten acı bir durumdu; bir tarafta kocasını kaybetmiş bir kadın ve diğer tarafta da, o güne kadarki genel teamüle uyarak şehit olan kardeşinin mallarına el koyan bir anlayış.2 Huzurunda bulunan iki yetim masuma bakarak Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem):
– Umulur ki Allah (celle celâluhû), bu hususta da son hükmü verir, buyurdu. Anlaşılan Cibril-i Emîn’den gelecek cevabı bekliyordu ve bu cevabın gelmesi de gecikmeyecekti.
Çok geçmeden mirasla ilgili hükümleri getiren Cibril-i Emîn, vefat edip de arkada yakınlarını bırakanlar için Allah’ın nihâî hükümlerini bildiren mesajları birer vahiy olarak Resûlullah’a arz ediyordu.3
Bunun üzerine Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), Câbir İbn Abdillah’ı göndererek Sa’d İbn Rebî’in hanımıyla kardeşini huzuruna çağırttı. O sırada Belhâris İbn Hazreçliler arasında bulunan ve emr-i nebevî karşısında koşarak icabet eden yorgun kardeşe döndü ve:
– Sa’d’ın iki kızına malın üçte ikisini, kızların annesine de sekizde birini ver; geri kalanı da senindir, buyurdu. İlk defa bir miras taksiminde bulunuluyordu ve bunu duyan Sa’d’ın hanımı Amre, bulunduğu yerden kendini tutamayıp:
– Allahu Ekber, diye tekbir getirmeye başladı. Zira ilâhî adalet tecelli ediyordu. Demek ki kadına da mirastan pay verilebiliyordu! Demek ki miras konusunda da artık, gücü elinde bulunduranların dedikleri değil, Allah’ın adaleti tecelli edecek ve insanlar mağdur olmaktan kurtulacaklardı! O kadar sevinçliydi ki onun bu tekbiri mescidin diğer köşelerinden de duyulacaktı.4
Aynı zamanda bu, ilâhî hükümlere göre yapılan ilk miras taksimi anlamına geliyordu. Medine için bu yeni bir haber demekti ve bazı insanlar, o güne kadarki uygulamalarına son veren bu hükümleri duyar duymaz huzura gelerek önce:
– Yâ Resûlallah! Senden bize ulaşan haberin aslı nedir, diye tetkik edip işin aslını öğrendikten sonra da şu tepkide bulunacaklardı:
– Yâ Resûlallah! Yani şimdi biz, babasının bıraktığı mirastan kızlara hisse mi vereceğiz! Hâlbuki onlar, ne ata binebilir ne de cephede cenk yapabilirler. Aynı zamanda onlar, elde ettikleri bu mallarla evlenip başkalarına gidecek kızlardır! Hem biz, henüz eli kılıç tutmayan küçük çocuklara da mirastan pay mı vereceğiz! Hâlbuki onların bize bir faydası yoktur!
Bunun üzerine Efendimiz de, huzuruna gelip de yeni uygulamayı garipseyen bu insanlara gelen Kur’ân âyetlerini okuyacak ve Allah’ın bu husustaki son hükümlerini onlara tebliğ edecekti.5 Emreden O olduktan sonra ne denebilirdi ki! Hükmün kesinleştiği anlaşıldıktan sonra da sahabe olmanın gereği hemen yerine getirilecek ve bundan sonra kimse, kendi arzu ve isteklerine göre mal taksimine girişmeyecekti.
Yazar: Dr. Reşit Haylamaz
Dipnot:
- Hz. Sa’d’ın hanımının adı, Amre Binti Harâm olarak da zikredilmektedir. Hz. Sa’d’ın mirasına el koyma işi, Efendimiz (s.a.s.) Hamrâü’l-Esed’e gittiği sırada yaşanmış ve Hz. Amre de Efendimiz (s.a.s.) döndükten sonra huzura gelerek durumunu arz etmiştir. Bkz. Vâkıdî, Meğâzî, 1/330; İbn Esîr, Üsüdü’l-Ğâbe, 3/388; İbn Hacer, el-İsâbe, 8/30 (11495)
- O gün için mirastan kız çocuklara pay verilmez, erkek çocuklardan da, sadece eli kılıç tutabilecek olanlara pay ayrılırdı. Konuyla ilgili İslâmî hükümler henüz ortaya konulmadığı için, insanlar eski anlayışlarına göre muamele ediyor ve aralarındaki malı da bu anlayışa göre taksim ediyorlardı. Bkz. Taberî, el-Câmiu’l-Beyân, 4/275; İbn Esîr, Üsüdü’l-Ğâbe, 2/96; Vâkıdî, Meğâzî, 1/330
- Bkz. Nisâ, 4/11; Vâhıdî, Esbâbu Nüzûli’l-Kur’ân, 1/50
- Hz. Amre’nin, kocası Hz. Sa’d şehit olduğunda karnında taşıdığı çocuğuna bu mirastan pay verilmemişti. Bkz. Ahmed İbn Hanbel, Müsned, 3/374 (15062); Ebû Dâvûd, Sünen, 3/121 (2892); Tirmizî, el-Câmiu’s-Sahîh, 4/414 (2092); İbn Mâce, Sünen, 2/908 (2720)
- Bkz. Taberî, el-Câmiu’l-Beyân, 4/275; İbnü’l-Esîr, Üsüdü’l-Ğâbe, 2/96, 97; Vâkıdî, Meğâzî, 1/330 vd.