Kutlu Doğum röportajları 3: “Viladet, gönüllerde O’nun (sas) sevgisini tutuşturma ve mirasını ihya için bir fırsat.”

401

Dr. Cemal Seferti (Ürdün)/Bedir Üniv. İlahiyat Fak. Öğr. Üyesi

Mevlid-i Nebevî’yi kutlama hakkındaki görüşlerinizi alabilir miyiz?

Adetler ile ibadetler arasında fark vardır. Nitekim ibadetler sadece Kur’ân ve Sünnet’in bu konudaki bayanına dayanır. Dolayısıyla hakkında açık bir nass olmayan bir fiil ibadet sayılmaz. Bilakis batıl sayılır. Ve hiç kimse hevasına göre bir ibadet belirleyemez.

Adetler de ise Kur’ân ve Sünnet’e ters olmadığı sürece asıl olan mübahlıktır.

Mevlit kandilini kutlamaya gelince, her şeyden evvel bunun bir ibadet mi yoksa bir adet mi olduğunu netleştirmek lazımdır. Şahsen hiçbir kimseden bunun bir ibadet olduğu iddiasını duymadım. Bu sadece insanların, Efendimiz’e (sallallahu aleyhi ve sellem) karşı sevgilerini ifade etmek için adet edindikleri bir etkinliktir. Dolayısıyla bu kutlamaların hükmünü içeriği belirler. Şayet muhtevası Allah’a kaşlı hamd u senayı, Kur’ân okumayı, Efendimiz’e selat u selamı ve O’na karşı muhabbet ve alakayı ihtiva ediyorsa, O’nun hayatı, şemaili ve kutlu yoluna yönlendiriyor ve insanların kalbini yumuşatmaya vesile oluyorsa bu artık sıradan bir adet olmanın ötesinde teşvik edilir ve mendup hükmünü alır. Dolaysıyla bu, Allah Resûlü’nün mirasını ihya ediyor ve insanların gönüllerinde O’nun sevgisini tutuşturuyorsa biz bunu teşvik ederiz.

Nitekim Müslümanların çoğunluğunun nezdinde hüsnü kabul görmüş bir davranışı münferit hatalardan dolayı yasaklamak doğru değildir. Mesela müminler zaman zaman namaz kılarken, oruç tutarken, hac vazifesini eda ederken birçok hataya düşebiliyorlar. Şimdi biz bunlar hata yapıyorlar diye bu ibadetleri yasaklayabilir miyiz? Hayır, biz sadece hatayı gidermeye çalışırız. Genellemeye gitmeyiz.

İslam alimleri genelleme yönteminden sakınmalıdır. Biz peygamber sevgisini yaşatmak için insanların yapageldikleri güzel bir adeti tamamen iptal etme yoluna gitmemeliyiz.

Doğrusunu Cenab-ı Allah (celle celaluhu) bilir.

Şöyle bir soru akla gelebilir: Efendimiz 12 Rebiülevvel’de doğduğu gibi yine 12 Rebiülevvel’de vefat etmiştir. Bu tür etkinliklerle biz Onun doğumu münasebetiyle sevincimizi dile getirirken neden vefat ettiği bu günde hüznümüzü dile getirmiyoruz?

İmam Suyuti hazretlerinin el-Havi li’l-fetava adlı eserinde bu konuyla ilgili isabetli bir tespiti var. Diyor ki:

Efendimizin veladeti bizim için en büyük bir nimet olduğu gibi vefatı da en büyük musibettir. Kur’ân ve Sünnet, nimetlere karşı şükrün açıktan ve alenen yapılmasını emrederken; musibet esnasında sabırlı ve sükunetli olmayı tavsiye eder. Nitekim dinimiz yeni doğan çocuğumuz için bir şükür ve sevinç ifadesi olan akikayı teşvik ederken bunu vefat edenler için tavsiye etmemiştir. Bilakis ağıt yakmayı ve yas tutmayı yasaklamıştır.

Bu emir ve tavsiyelerden şöyle bir şer’i kural çıkarabiliriz ki: İslam bu ayda O’nun veladeti münasebetiyle sevinçlerin izhar ve ilan edilmesini meşru bir davranış olarak görür, ancak matem tutmayı güzel karşılamaz ve tasvip etmez.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.