Hudeybiye’den dönüş, bereketlenen yemek ve üç kişinin hali

472

Artık Hudeybiye’den ayrılmışlar ve Medine’ye doğru ilerliyorlardı; önce Mehrü’z-Zehrân, ardından da Usfân’da konakladılar. Yiyecekleri kalmamıştı ve Allah Resûlü’ne gelerek, bineklik develerini kesmeleri konusunda kendilerine izin vermesini talep ettiler; Allah Resûlü de onlara bu izni verdi.

Sevinmişlerdi; ancak bu sevinçlerini yaşayamadan konuyu duyan Hz. Ömer olaya müdahale edecek ve Efendimiz’e gelerek:

– Yâ Resûlallah, diyecekti. “Böyle yapma; insanların yanında ihtiyaten fazla devenin olması daha uygun olur. Aksi hâlde yarın, aç ve yaya olarak düşmanla karşılaşırsak ne yaparız! Fakat, şâyet uygun görürsen insanların elinde yiyecek olarak ne varsa onları getirmelerini emir buyur; onları bir araya toplasınlar ve Sen de onlar üzerine bereket duasında bulun; muhakkak ki Allah (celle celâluhû), Senin duan vesilesiyle bizi yurdumuza ulaştıracaktır!”

Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), Hz. Ömer’in teklifine müspet cevap vermiş ve insanlara seslenerek ellerinde bulunan yiyecekleri getirmelerini istemişti. Bu arada yere, deriden bir sergi sermiş ve getirilen yiyeceklerin bu serginin üzerinde biriktirilmesini murad etmişti.

Ashâb-ı kirâm hazretleri, azık adına yanlarında ne kalmışsa koşar adım hepsini getirmeye başlamışlardı; getirilenlerin en çoğu bir ölçek hurma idi. Herkes getireceğini getirip de ortaya koyduktan sonra serginin üzerinde biriken yiyecek miktarı, ancak zayıf bir keçi yavrusu kadardı.

Allah’ın Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), mübarek ellerini açarak bu yiyeceklerin yanında dua etmeye başladı; bir müddet böyle devam ettikten sonra da ashâbına döndü ve onlara, ‘Allah’ın adıyla’ bu sofradan yiyip karınlarını doyurmalarını söyledi.

Bin dört yüz insan sırayla bu sofraya geliyor ve karnını doyurup geri çekiliyordu. Hatta sadece karınlarını doyurmakla kalmıyor, yanlarındaki kaplarını da oradan yiyecekle doldurup öyle dönüyorlardı. Derken kafiledekilerin tamamı gelip oradan karnını doyurmuş ve yanında bulunan kaplarını da doldurmuştu; ancak keçi yavrusu büyüklüğündeki yiyecek hâlâ ortada duruyordu!

Hz. Ömer’in vesile olduğu bir mucize daha gerçekleşmişti; ihtiyaç hissettikleri böylesine hassas bir zeminde, kendilerine böyle bir lütufta bulunan Rabb-i Rahîmi’ne şükran hisleriyle dolu olan Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), sürûrundan tebessüm ediyordu; o kadar ki ashâb, inci misal dişlerini görmüştü. Sonra da, hamd makamında şunları söyledi:

– Allah’dan başka ilah olmadığına ve Benim de O’nun Resûlü olduğuma şehâdet ederim; Allah’a yemin olsun ki, bu iki şeye iman ettiği hâlde Allah’a mülaki olan birisi, şüphe yok ki Cehennem ateşinden kurtulup masûn kalır!

Bu ne büyük lütuftu ki ashâb, başlarında Allah’ın Resûlü, sürekli ihsan kuşağında lütuflara mazhar oluyorlardı. O’nunla birlikte attıkları her adım, karşılaştıkları her mesele ve çözüm adına ortaya konulan her hamle, imanları açısından onları ulaşılmaz kılıyor ve böylece sürekli hârikulâdelikler kuşağında bir seyr-i sülûk yaşıyorlardı.

Derken Resûl-ü Kibriyâ Hazretleri yol için hareket emri verdi; bu sefer de semanın dili çözülmüş ve üzerlerine rahmet indiriyordu. Ashâbın sevincine diyecek yoktu; kuraklığın etrafı kavurduğu dönemlerde bunun anlamı çok büyüktü; avuçlarını açıyor ve semadan üzerlerine inen rahmetten kana kana içiyorlardı. Üst üste gelen bunca ikram karşısında Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), ashâbına döndü ve onlara hitap etmeye başladı.

Nasihat-ı Nebevî devam ettiği sırada dışarıdan üç kişi gelmiş ve onlardan biri ashâbın arasına girerek halkaya dahil olmuş, diğeri halkanın arkasına oturmuş, bir diğeri de yüzünü çevirerek oradan uzaklaşmıştı. Gördüğü her şeyi değerlendiren Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), bu üç şahsın durumunu da hutbesine taşıdı:

– Şu üç kişinin hâlini size haber vereyim mi, diyordu. Elbette ashâb:

– Evet, yâ Resûlallah, diyecekti. Bunun üzerine Efendimiz:

– Onlardan birisi hayâ etmiş ve onun için arka safta kalmış; Allah da onun hayâsını takdir etmiştir. Diğeri tevbede samimi olduğunu göstermiş ve Allah da, onun tevbesini kabul etmiştir. Üçüncüsüne gelince o, yüz çevirmiştir; Allah da rahmetini kesip cemal-i vechiyesini ondan uzaklaştırmıştır!


Yazar: Dr. Reşit Haylamaz/EFENDİMİZ isimli kitabından alınmıştır.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.