Ebu’l-Bahterî

486

Savaş esnasında ashâbdan Mücezzer İbn Ziyâd, Efendimiz’in emân verdiği isimlerden birisi olan Ebu’l-Bahterî ile karşılaşmıştı. Verilen talimatları çiğnememek için o kadar duyarlı idiler ki Hz. Mücezzer, savaşın bu en kızgın anında bile Ebu’l-Bahterî’ye şöyle seslenecekti:

– Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem), bizim seni öldürmemizi yasakladı!

Bunu duyan Ebu’l-Bahterî, bir miktar rahatlamıştı. Ancak o yalnız değildi; Mekke’den bu yana birlikte yol arkadaşlığı yaptığı dostu Cünâde İbn Müleyhe de onunla birlikteydi ve:

– Peki, arkadaşımın durumu ne olacak, diye sordu. Hz. Mücezzer:

– Arkadaşın için böyle bir emân yok! Vallahi de biz, arkadaşının peşini bırakmayız! Resûlullah, bize sadece seninle ilgili talimat verdi, şeklinde cevaplayınca Ebu’l-Bahterî:

– Öyleyse, ben de arkadaşımı kendi hâline bırakamam! Vallahi, öleceksem, ben de onunla birlikte ölürüm! Hem sonra, benim için Mekke kadınları, “Hayatta kalabilmek için arkadaşını yalnız bıraktı.” diye söylenirler, dedi ve kılıç sallamaya devam etti. Bir taraftan da şunları söylüyordu:

– İbn Hurre, sağ salim yoluna devam edecek veya ölünceye kadar arkadaşını asla teslim etmeyecektir!

Derken, aralarında yeniden mücadele başladı. Asabiyet damarı yine öne geçmiş Ebu’l-Bahterî, bütün hırsıyla kılıç sallıyordu. Nihâyet, Hz. Mücezzer’in yaptığı bir hamle neticesinde isabet eden bir kılıç darbesiyle yere yığılıverdi.

Mücezzer İbn Ziyâd, ne yapacağını şaşırmıştı. Bir taraftan sevinmek istiyordu; çünkü küfür adına bir çam daha devrilmişti. Ancak, üzüntüsünü de üzerinden atamıyordu; zira Efendimiz’in uyardığı bir adamı öldürmüştü!

Nihâyet, boynu bükük huzura geldi; her hâlinden mahcubiyet okunuyordu. Kısık sesiyle, durumdan Efendiler Efendisi’ni haberdar ederken şunları söylüyordu:

– Yâ Resûlallah, dedi. Seni hak ile gönderene yemin olsun ki, onu esir edip Sana getirmek için çok uğraştım; ancak o, buna yanaşmadı ve savaşarak ölmeyi tercih etti. Ben de onu öldürmek zorunda kaldım.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.