Dü’sûr İbn-i Hâris’in suikast girişimi (17 Rebiülevvel Hicrî 3)
İslâm’ın akılları hayrette bırakan hakikatleri ve Allah Resûlü’nün herkesi kendisine hayran bırakan hâl, hareket ve ahlâkı karşısında batıl inançlarını muhafaza etmenin yolunu bulamayan müşrik Arap kabileleri sürekli kavgaya başvuruyor ve çözümü şiddette arıyorlardı. Bunun içinde sürekli fırsat kolluyor, Müslümanları tuzağa düşürmenin ve Medine’ye sinsice saldırmanın planlarını yapıyorlardı. Hicretin üçüncü yılında Benû Sa’lebe ve Muhârib kabilelerinin de bu niyetle hazırlık yaptıkları, ansızın Medine’yi kuşatmak ve Müslümanların mallarını yağmalamak istedikleri bilgisi Efendimiz’e (sallallahu aleyhi ve sellem) ulaşmıştı.
Böylesi durumlarda Medine sakinlerinin güvenliklerini sürdürmek, huzur ve barışı devam ettirmek isteyen Efendimiz, çok hızlı, tedbirli ve temkinli hareket eder ve tehlikeyi büyümeden bertaraf ederdi. Bu sefer de öyle olmuş ve yanına aldığı dört yüz elli kişilik bir birlikle hemen onların toplanma yeri Gatafân’a, Zûemer’e hareket etmişti.
Efendimiz’in stratejisi hemen semeresini vermiş ve O’nun harekete geçtiğini haber alan kabileler tam toplanamadan kaçıp gitmişlerdi. Efendimiz Gatafan/Zûemer’deyken şiddetli bir yağmur yağmış ve Efendimiz’in elbiseleri ıslanmıştı. Yağmur bitince Allah Resûlü bir kenara çekilip ıslanan elbiselerini kurutmak için bir ağacın üzerine sermiş ve ardından da ağacın altında istirahate çekilmişti. Kaçtıkları dağ başından durumu fark eden müşrikler, Dü’sûr İbn-i Hâris’i1 ashâb-ı kiram gelene kadar Efendimiz’e suikast düzenlemek için gönderdiler.
Eline aldığı keskin kılıcıyla harekete geçen Dü’sûr İbn-i Hâris, sinsice Peygamber Efendimiz’e (sallallahu aleyhi ve sellem) yaklaştı ve kılıcını kaldırıp önce “Benden korkuyor musun?” diye sordu. Efendimiz “Hayır!” dedi. Bunun üzerine o: “Peki bugün Seni benden kim kurtaracak?” diye sordu. Efendiler Efendisi (sallallahu aleyhi ve sellem) tam bir tevekkül içerisinde: “Allah!” buyurdu.
Adam tam kılıcını kaldırdığı anda Cibril-i Emîn temessül edip adamın göğsüne bir darbe indirdi. Yere yuvarlanan adam kılıcını elinden düşürdü. Neye uğradığını şaşırmıştı. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) düşen kılıcı aldı ve sordu: “Peki, seni Benim elimden kim kurtaracak?” Dü’sûr, korku ve çaresizlik içinde “Hiç kimse! Sen kılıç tutanların hayırlısı ol!” diyebildi. Hayatından endişe ediyordu. İşi oracıkta bitebilirdi. Çünkü o başarabilseydi, bunu Rahmet Peygamberi’ne yapacaktı fakat Dü’sûr’un bilmediği bir şey vardı. Karşısındaki insan, insanlığı ebedi helaketten ve felaketten kurtarmak için kendini feda edercesine çalışan, yaşatma sevdasıyla her türlü çile ve ızdıraba göğüs geren ve kılıcında bir damla kan bulunmayan Hazreti Muhammed’di (sallallahu aleyhi ve sellem). Efendimiz, tir tir titreyen Dü’sûr’a baktı ve şefkat dolu bir sesle “Sen Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim de Resûlullah olduğuma şehadet ediyor musun?” diye sordu. Dü’sûr “Hayır!” dedi ve ardından ekledi “Bundan sonra ben, ne senin karşına çıkıp kılıç çekerim ne de Sana kılıç çeken bir topluluğun içinde yer alırım!”
O hem suikasta yeltenmiş ve hem de Müslüman olmayı reddedip şirk üzere hayatını devam ettireceğini söylemişti. Orada öldürülse direkt cehennemlikti. Ama bir gün gerçeği o da anlayıp diğerleri gibi Hazreti Muhammed’in (sallallahu aleyhi ve sellem) gemisine binebilir ve O’nun halkasındaki yerini alabilirdi. Efendimiz onu affetti ve serbest bıraktı. Dü’sûr âdeta yeniden doğmuş gibi sevinçliydi. Koşar adım kavminin yanına döndü ve kendisinden Rahmet Peygamberi’nin ölüm haberini gözleyen kavmine ilk sözü şu oldu: “Şu anda ben, insanların en hayırlısının yanından geliyorum!”2
Dipnot:
- Gavres ve Avf olarak da kaynaklarda zikredilmektedir.
- Buhârî, Megâzî 31, 32; Cihad 84, 87; İbn-i Hanbel, Müsned 22/238 (14335); 23/191, 193, 369 (14928, 14929, 15190; Nesâî, Kübrâ 8/91, 130 (8719, 8801; İbn-i Hibbân, Sâhîh 7/136, 138 (2882, 2883); Beyhakî, Kübrâ 6/518 (12834); 9/114 (18035) Bazı kaynaklarda Efendimiz, “Peki, seni benim elimden kim kurtaracak?” buyurduğunda onun “Hiç kimse!” diye cevap verdiği, ardından kelime-i şehâdet getirip Müslüman olduğu ve kavminin yanına dönünce onları İslâm’a davet ettiği de ifade edilmektedir. Bkz. Vâkıdî, Meğâzî 164-165; İbn-i Sa’d, Tabakât 2/26-27.