Rum diyarından gelen zafer haberi
Bedir sonrasında Medine’ye dönen Müslümanlar, Allah’ın kendilerine lütfettiği inâyetle sevinip İslâm’ın izzet ve onurunun gerektiği şekilde temsil edilmesinden duydukları hazzı birbirleriyle paylaşırken onları sevindiren bir haber de Rum diyarından gelmişti.
Rum sûresi inip de Rumların Farslılara mağlubiyetini bildiren âyetler Mekke’de yayılınca Hz. Ebû Bekir’le Mekke müşriklerinden Übeyy İbn Halef karşılaşmış ve aralarında geçen uzun konuşmalar sonrasında dokuz yıl ve yüz deve üzerinden bir iddiaya girmişlerdi. Çünkü Kur’ân, üç yıl ile dokuz yıl arasındaki bir zaman diliminde Rumların yeniden toparlanıp Farslılara galip geleceklerinin haberini veriyordu. Aynı zamanda bu haberde, Rumların galip geldiği gün Müslümanların da büyük bir sevinç yaşayacaklarının müjdesi veriliyordu.
Şimdi aradan dokuz yıl geçmişti. Bedir’den zafer sevinciyle dönen sahabe, çok geçmeden Medine’de Rum diyarından gelen zafer haberinin yankılandığına şahit oluyordu. Ne büyük mutluluk, ne büyük lütuftu. Hz. Ebû Bekir gibi fıtratlar, Allah’ın verdiği haberin aynen haber verildiği gibi tahakkuk edişi karşısında O’na hamdle yöneliyor ve minnet duygularıyla kendilerini şükrün engin vadilerine salıyorlardı.
Meğer Rumlar, dokuz yıl önce işgal edilen topraklarını geri almışlar ve Farslıları da Dicle ve Fırat’ın gerilerine kadar püskürtmüşlerdi. Daha dokuz yıl önce, “Artık Rumlar bir daha zafer yüzü göremez.” diye düşünenler yine yanılmış ve ölüden diriyi çıkaran Allah (celle celâluhû), bugün ‘olmaz’ denilenlerin nasıl olduğunu herkese göstermişti. Zaten Bedir de, böyle bir ‘olmaz’ değil miydi? Mekkeliler, Müslümanları Bedir’de yok ettikten sonra eğlence tertip etme hülyalarıyla gelmiş ve yenilgiyi akıllarının ucundan bile geçirmemişlerdi! Demek ki, küfür hesabına yapılan ince hesaplar her zaman tutmuyordu ve hep, Rahmânî hesap galip geliyor, Allah’ın dediği oluyordu. Bugün de öyle olmuştu ve Kur’ân’ın verdiği bir haberin daha aynen tahakkuk ettiğini gören birçok insan gelip Müslüman olmaya başlamıştı.1
Bu arada Hz. Ebû Bekir de, söz konusu yüz deveyi alacak, ancak Efendimiz’in yönlendirmesiyle hepsini tasadduk edecekti.
Yazar: Dr. Reşit Haylamaz