Hicretin 5. yılındaki diğer önemli hadiseler

269

Bir taraftan yeni hükümler gelmeye devam ediyordu. Suyun bulunmadığı durumlarda namaz kılabilmek için toprakla abdest alma manasında teyemmüm alternatifi gelmiş ve bu hüküm, abdest alacak su bulamayanlar için büyük bir rahatlamaya vesile olmuştu.

Aynı zamanda içki ile ilgili yeni bir durum daha söz konusu oluyordu; zira henüz kesin hüküm gelmediği için zaman zaman üzüm veya hurma şırası içen ashâbdan biri, cemaate imam olmuş ve bu imamette, okuduğu âyetleri karıştırmıştı. Bunun üzerine gelen âyette, sarhoşken namaza yaklaşılmaması emrediliyor ve bu vesileyle toplum, büyük ölçüde içkiden uzaklaştırılmış oluyordu.

Elde kesin delil olmadığı sürece başkalarına iftira atmanın vebali hakkında gelen âyetlerde mesele ciddi ciddi ele alınıyor ve toplumu temelinden sarsan ve insanlar arasında güvensizliği beraberinde getiren bu çirkin davranış, büyük bir günah olarak inananların önüne konuluyordu.

Evlat edinme ile ilgili hükümler gelmiş ve bundan böyle herkesin kendi öz babasına isnad edilmesi gerektiği ifade edilmişti. Zira o güne kadar insanlar, evlatlık olarak yanlarına aldıkları kimseleri kendi oğulları gibi telakki ediyor ve diğer insanlar da onu, ‘filanın oğlu’ diyerek evlat edinen kimseye isnat ediyorlardı!

Cibril-i Emîn’in getirdiği bir başka âyette ise, Allah Resûlü’nün Zeyneb Binti Cahş ile nikâhının semalar ötesinde kıyıldığı anlatılıyor ve böylelikle, Hz. Zeyd’den boşanan Zeyneb Validemiz de Ezvâc-ı Tâhirât arasındaki yerini alıyordu.

Bu yıl içinde gelen bir diğer hüküm de, tesettürün farziyetiydi; bilhassa kadınlar için daha fazla bir dikkat isteniyor, dışarı çıkarken üzerlerine örtülerini almaları emrediliyordu!

Boşanmalarla ilgili yeni hükümler gelmiş ve Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) tarafından bu, Allah’ın hoşnut olmadığı en son çare olarak insanlara aktarılmıştı.

Gelen âyetlerde, adâb-ı muâşeret dediğimiz görgü kurallarına da yer veriliyor ve böylelikle insanlar, herkese örnek olabilecek bir model hayata davet ediliyordu. Bunun için başkasının evine girerken izin isteme zorunluluğu getirilmiş, böyle bir iznin gelmediği kapıdan ayrılıp geri dönmenin önemine dikkat çekilmişti.

Bunlar, bütünüyle, sosyal hayatın İslâmî çizgide yeniden inşası anlamına geliyordu.

Yine bu yılın içinde Medine’de, ikinci kez nüfus sayımı yapılmıştı.

İnsanlar güneş tutulmasına şahit olmuş, depremle sarsılmışlardı; benzeri olağanüstü durumlarda kaçışıp dağılma yerine onlar, namaz kılıp duaya duracak ve böylelikle ilk defa, güneş veya ay tutulduğunda kılınan ‘küsuf’ ve ‘hüsuf’ namazlarıyla tanışacaklardı. Yine bu yıl içinde insanlar, kıtlık vesilesiyle yağmur duasına çıkmış ve namaz kılmışlardı. Aynı kıtlığın Mekke’de de yaşanıyor olması nazara alınarak orada bulunan bazı kabilelere yardım gönderilmişti. Böylelikle mü’minler, kendileri ihtiyaç duyuyor olsalar bile başkalarını kendilerine tercih edeceklerini de göstermiş oluyorlardı.

Bu arada Medine’ye Müzeyne hey’eti gelmiş ve Selmân-ı Fârisî de kölelikten kurtarılmıştı.

Yazar: Dr. Reşit Haylamaz/EFENDİMİZ isimli kitabından alınmıştır.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.