Efendimiz’in (sas) Örnek Tevazuu
Tevazu, alçakgönüllü olmak anlamına gelir. Bu, insanları birbirine sevdiren ve kolayca diyaloğa sevkeden önemli bir haslettir. Bu konuda Yüce Allah şöyle buyurur: “Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme. Ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez.”1 Peygamber Efendimiz de “Allah için mütevazı olanı Allah yükseltir. Allah’a karşı böbürleneni de Allah alçaltır.” buyurmaktadır.2
Hz. Ömer’den(hz Ömerin hicreti yazımıza buradan ulaşabilirsiniz) rivayete göre Peygamberimiz (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdu:
– Hristiyanların İsa hakkında Allah’ın oğlu dedikleri gibi, beni övgüde aşırı gitmeyin. Ben ancak Allah’ın kuluyum. Siz de benim hakkımda Allah’ın kulu ve elçisi deyin.
Hz. Enes şöyle nakleder:
Bir adam Hz. Peygamber’e (aleyhissalâtu vesselâm), “Ey Efendimiz ve Efendimizin oğlu!” diye hitab edince O, “Böyle söylemeyiniz! Şeytan sizi heva ve hevese kaptırmasın. Ben sadece Abdullah’ın oğlu Muhammed ve Allah’ın Rasûlüyüm.” diye cevap verdi.3
Ev içindeki davranışları da O’nun ne kadar mütevazı olduğunu gösteriyor. Hz. Âişe’den, ev içinde Peygamberimiz’in (aleyhissalâtu vesselâm) davranışlarından sorulduğunda şu bilgiyi verdi:
– Peygamberimiz (aleyhissalâtu vesselâm) evine geldiğinde herhangi bir fevkalâdelik ve inziva göstermeden (bir köşeye çekilerek hiç kimseyle ilgilenmez bir konuma düşmeksizin) insanlardan herhangi biri gibi tevazu ile davranırdı. (Gerektiğinde) Kendi elbisesinin söküğü ile meşgul olur, koyunları eli ile sağar, ailelerine ev işlerinde (icabeden hususlarda) yardımcı olurdu. Çarşıya pazara gider, bizzat alışveriş yapar ve yükünü kendisi taşırdı. Ashâb-ı Kirâm, “Müsaade buyurunuz da biz taşıyalım” derlerse de, “Herkes kendi yükünü kendi taşısın” buyururdu. (gücü yettiği kadar) pabuçlarını kendisi tamir ederdi.4
Hz. Âişe’nin verdiği bilgilerden anlaşıldığına göre Sevgili Peygamberimiz mütevazı davranışlarıyla evinde sıcak, sevimli, sempatik ve samimi bir ortam oluşturmuştu. Eve geldiği zaman aile bireylerinden herhangi ayrıcalıklı bir muamele beklentisinde olmadığı gibi bir köşeye tek başına çekilip de ev halkına karşı ilgisiz kalmaz ve aldırışsız davranmazdı.
Bunun gibi Hz.Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) tevazu anlayışının bir sonucu olarak merkebe biner, yün elbise giyer, kendisini davet eden bir hizmetçi veya bir köle bile olsa müsaitse davete katılırdı. Hizmetçiler ve dul kadınlar rahatça O’na ulaşabilir ve isteklerini, ihtiyaçlarını arz edebilirler, Sevgili Peygamberimiz de onların ihtiyaçlarını görürdü.
Bir gün huzuruna bir kadın geldi, “Ey Allah’ın Rasûlü! Benim size arz edecek bir ihtiyacım var.” dedi. Bu, yaşlı bir kadındı, bu yüzden ne istediğinden belki de emin değildi. Buna rağmen Peygamberimiz (aleyhissalâtu vesselâm) her insana verdiği değeri ona da verdi, büyük bir anlayış ve sabır göstererek o yaşlı hanımın probleminin çözümüne yardımcı oldu.5
Enes b. Mâlik Hazretlerinin nakline göre Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) hacca giderken yolda bir deveye binmişti. Devenin semeri köhne idi, eskimiş, yıpranmıştı. Bu semer üzerine örtülen örtü şayet satılsaydı dört dirhem bile etmezdi.
Rasûl-i Ekrem Hazretleri bu kadar tevâzua rağmen yine de, “Allah’ım! Riya ve sum’adan (görsünler, işitsinler diye yapmaktan) uzak tut!” diyerek Yüce Allah’a sığınıyordu.6
Hz. Câbir diyor ki:
– Ben hastalanmıştım. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) yürüyerek evimi şereflendirdi ve benim hâlimi hatırımı sordu.7
Bir hasta ziyaret etmek sıradan bir iş gibi görülebilir. Ama bu ziyareti yapan bir peygamber ise bu davranış sıradan olmaktan çıkar, örnek ve öğretici bir hareket olarak yüksek bir mevkide yer alır. İşte bu sebeple sahabe üzerinde başkalarına aktarıp anlatmayı gerektiren büyük bir tesir icra eder. Çünkü çok yüksek mevkideki bir insanın orta sınıftan hasta birini ziyareti büyük bir tevazu, olgunluk ve nezaketi yansıtır.
Ashâb-ı Kirâm Hazretleri, Peygamber Efendimiz’in bu derin tevazu, olgunluk ve nezaketinin eseri olan örnek davranışlarını bize nakletme ihtiyacını duymuşlardır. Bu da bizler için rahmet olmuştur. Çünkü biz de bu nakledilenler sayesinde nezaket, tevazu ve olgunluğun ne demek olduğunu öğrenme imkânına kavuşuyoruz.
Bir gün Ashâb-ı Kirâm’dan Abdullah b. Yusr Hazretleri Peygamber Efendimiz’i ziyarete gelmiş, huzuruna girince titremeye başlamıştı. Bunu gören Peygamberimiz (aleyhissalâtu vesselâm) o kişiye şöyle dedi:
– Arkadaş, titreme! Ben kral değilim, Kureyş’den kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum.8
Günün birinde aynı zat, Peygamber Efendimiz’e pişirilmiş koyun eti hediye etmisti. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), genellikle kendisine getirilen yiyecekleri ashabın yoksullarıyla paylaşırdı. Nitekim adı geçen zâtın getirdiği pişirilmiş koyun etini, yanındaki Müslümanlarla diz çöküp yemeye koyuldu. Bu sırada, çölde göçebe hayatı yaşayan bir bedevi geldi ve “Bu nasıl oturuştur?” diye şaşkınlığını açığa vurmaktan kendini alamadı. Çünkü diz çöküp oturmak, törede âcizlerin, miskinlerin ve yoksulların âdetiydi. Böylece bedevi, Hz. Muhammed’in (aleyhissalâtu vesselâm), yoksullar gibi oturuşuna bir anlam verememişti. Yüksek sezgisiyle bunu anlayan Peygamberimiz (s.a.s.) tevazuunu en açık şekilde ifade eden şu sözleri söyledi:
– Şüphesiz ki Cenâb-ı Hak, beni kerem sahibi bir kul kıldı, cebbar ve muannit (büyüklük taslayan bir zorba ve inatçı) kılmadı.9
Peygamber Efendimiz’in tüm davranışlarının samimi bir tevazuu yansıtır olması çok sayıda kişinin sadece bu sebeple Müslümanlığı tercih etmesine vesile olmuştur ki, Adiy b. Hâtim et-Tâî bunlardan biridir. Bu zat bir gün bir kafile ile Medine’ye geldiğinde O’nunla karşılaşmıştı. Yolda beraberce yürürken Hz.Peygamber’in, yaşlı bir kadının derdini sabırla dinlediğine tanık oldu, eve varınca da minderi misafire ikram etmiş, kendisi yere oturmuştu. Bu durum onun bir kral olmadığını, aksine mütevazı bir kul, bir Peygamber olduğunu gösteriyordu. Adiyy’in Müslüman oluşuna bu gördükleri kâfi gelmişti.
Öte yandan, bir elbise dağıtımı sırasında Hz. Peygamber’in evine giden ve oğlu Misver’in ona seslenmesini isteyecek kadar Peygamberimiz’in tevazuundan emin olan Mahreme b. Nevfel örneği de, Peygamber Efendimizin, toplumda, çevresinde bulunanlarca nasıl algılandığını göstermesi bakımından ilginçtir.10
Evet O, kelimenin tam anlamıyla cömertti, mütevazı ve anlayışlı idi. Hz. Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm) sosyal hayatta, insanların arasında, aile içinde, çarşıda, pazarda, mahallede, sokakta, camide, toplantılarda, sohbetlerde, tebliğ çalışmalarında, sofrada/yemekte tevazu ve nezaketi ölçü almış ve hayatının her döneminde mütevazı davranmıştır. O halde hayatı tevazu ölçüsüyle yaşamak Peygamber Efendimiz’in önemli sünnetlerinden biridir. Hayatını Hz. Muhammed’in (aleyhissalâtu vesselâm) tevazu, olgunluk ve nezaket ölçüsüyle yaşayanlar O’nun yolundan gitmiş olurlar. Şunu unutmamak gerekir ki, Peygamber Efendimiz’i sevmek O’nun yolundan gitmeyi gerektirir ve Sevgili Peygamberimiz’i örnek alarak mütevazı davrananlar O’nun ahlâkı ile ahlâklanmış olurlar.
Yazar: Prof. Dr. Hüseyil Algül/Peygamberimiz’in Şemâili, Ahlâk ve Âdâbı (s.a.s.) isimli kitabından alınmıştır.
Dipnot:
- Lokman Sûresi, 31/18
- Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, VI, 108 – 109.
- İbn Kesîr, Şemâilü’r-Resûl, (çev. Naim Erdoğan), s. 87; Tirmizî, Şemâil, 55.
- Tirmizî, a.g.e. 57.
- İbn Kesîr, a. g. e. , s. 88; Tirmizî. a. g. e. , 55.
- Hâce M. Raif Efendi, Muhtasar Şemâil-i Şerif Tercemesi, s. 229 vd.
- a. g. e. s. 236.
- İbn Mâce, Etime, 30; Halebî, Insânü’l-Uyûn, III,43; Abdurrahman Azzam, Rasûl-i Ekrem’in Örnek Ahlâkı, (çev. Hayreddin Karaman)
- Hoca M. Raif Efendi, Muhtasar Şemâil-i Şerif Tercemesi, s. 103.
- Bu konuda farklı örnekler ve yorumlar için bkz. Ibrahim Sarıçam, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, s. 270.