Browsing category

Mekke

Ebû Tâlib’in Son Nasihatleri

Tadacaklardı… Ama, her şeyin bir zamanı vardı. İşin burasında yaşlı amca Ebû Tâlib, Kureyş’in temsilcilerine döndü ve şunları söyledi: – Ey Kureyş cemaati! Sizler, Allah’ın, yarattıklarının içinden seçtiği ve Arapların kalbi konumundaki kimselersiniz; itaat edilmesi gereken seyyidler hep sizin aranızda, gözünü budaktan sakınmadan tehlikelerin üzerine giden kahramanlar, cömertlik ve civanmertlikte vüs’at yaşayanlar da hep öyle! […]

Son Umut

Kureyş’in önde gelenleri yanından ayrılınca Ebû Tâlib, yeğenine döndü ve yılların tecrübesiyle şunları söyledi O’na: – Vallahi de ey kardeşimin oğlu! Onlardan imkansız bir şey istemedin! Efendiler Efendisi’ni ümitlendiren bir cümleydi bu. Nihayet, yıllar sonra amcası da İslâm’a geliş emaresi göstermiş; iman adına bir kapı aralamıştı. Her fırsatı değerlendirmek isteyen müşfik Nebi, büyük bir ümitle […]

Ve Hüzünlü Veda

Evet, bu bir muhabbetin eseriydi; ama bir türlü olmuyor, neticeye gidilemiyordu. İşte bu son hamle de, yeni ve son bir ümitti. Yeğeninin bu kadar içten ümit beslemesini görünce Ebû Tâlib: – Ey kardeşimin oğlu, diye seslendi. Daha sesinin tonunda, “O kadar da ümitli olma!” mesajı gizliydi. Bir anlık durgunluktan sonra da: – Vallahi de, şayet […]

Hz. Hadîce’ye Veda

Ebû Tâlib’in vefatı üzerinden henüz üç gün geçmişti. En azından dünyaya veda ederken bir adres bırakması için çok uğraşmıştı, ama dudaklarından bu adresi ifade eden bir cümle duyamamıştı Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem). Üstüne üstlük, onun yokluğunu fırsat bilen Kureyş, artık daha acımasızca yüklenecek ve bu yüklenmelerde onun yokluğunu acı acı hissedecekti. Çok üzüntü­lüydü; […]

Ebû Leheb’i Bile Duygulandıran Manzara

Ebû Tâlib ve Hatice validemizin vefatıyla birlikte Efendiler Efendisi derin bir hüzne dalmış, çoğu zamanlarını evinde yalnız geçirmeye başlamıştı. Yetimleriyle birlikte baş başa verip müşterek bir hüzün yudumluyordu. Annesiz kalmanın ne anlama geldiğini en iyi bilen de yine O idi. Onun için, kızlarına ayrı bir şefkat gösteriyor ve böylesine önemli bir zaman diliminde onlara daha […]

Rukâne ve İki Mucize

Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), insanların hidayete ermesi için her türlü yolu deniyordu. Bunu yaparken, kimin hangi konuda ilgisi varsa o alanı tercih ederek İslâm’ı gündeme getiriyor ve böylelikle insanları, Rabbleriyle tanıştırmaya çalışıyordu. Ancak bunun için, muhatapları iyi tanımak gerekiyordu; zaten, tebliğin en önemli şartlarından birisi de, duygu ve düşüncesi, istek ve beklentileri, zevk ve […]

Hz. Ebû Bekir’in Hicret Teşebbüsü

Efendimiz ve O’na tâbi olanlar, Ebû Tâlib gibi bir himayeden yoksun kalınca Mekke daha fazla tepki vermeye başlamıştı ve bu tepkinin dozu her geçen gün artıyordu. Hedefte sadece Resûl-ü Kibriyâ Hazretleri yoktu; O’nunla birlikte hareket eden herkesi hedef haline getirmişlerdi ve sürekli taciz ediyorlardı. Hz. Ebû Bekir de bundan nasibini alıyordu. Belli ki artık Mekke’de […]

Rûm Diyarından Haber Var

Dünyanın hali, o günlerde de sakin değildi; kabileler arasında süregelen savaşlar, devletler arasında da devam edip durur ve bu hengâmede birçok masum insan canından olurdu. Rûmlarla Farslar arasında da benzeri durum söz konusuydu. Bir gün, Mekke’ye yeni bir haber gelmiş ve Rûmların Farslılar karşısında yenik düştüklerini ve neredeyse Şam’a kadar büyük bir toprak kaybettiklerini söylüyordu. […]

Sevde Validemizle İzdivaç

Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in yaşı elliyi geçmişti ve buna rağmen her geçen gün yükü daha da ağırlaşıyordu. Üstelik, kerim zevcesi Hz. Hatice de vefat etmiş, kızlarıyla yalnız kalakalmıştı. O’nun bu halini uzaktan seyreden ve yaşadıklarını hesap ederek alternatif çözüm arayan Osman İbn Maz’ûn’un hanımı Hz. Havle Binti Hakîm, yanına gelecek ve hanesinde kendisine destek […]

İrâşlı Zatın Alacağı

Bütün olanlara rağmen bir taraftan da, Mekke’deki ticarî hayat kendi seyrinde devam ediyordu. Bir gün, İrâş denilen bölgeden Kehle adında bir adam gelmiş ve devesini Ebû Cehil’e satmıştı. Aradan uzun zaman geçmiş olmasına rağmen Ebû Cehil, paranın üstüne yatmış, bir türlü adamın parasını vermiyordu. Gidip gelmelerden bunalan İrâşlı zât, bir gün Kureyş arasında yüksek sesle […]