Browsing tag

hak

Her Şeyin Hakkını Verme

İnsanın, Allah’ın kendisine verdiği mükemmel donanımı ve her türlü imkânı, yaratılış ya da yapılış gayesine uygun bir şekilde hayır istikametinde, hak hukuk dairesinde ve hasenât peşinde kullanması, onların kendisi üzerindeki en büyük hakkıdır. Onları gayelerinin dışında değerlendirmesi; şer işlemesi, nankörlüğe girmesi, âtıl bırakması ve israf etmesi ise hem kendisine hem de o varlığa/varlıklara karşı zulümdür. […]

Hicret Yurdunu, Barışın Kubbesi Yapma

Hicretten sonra muhacirlere düşen önemli vazifelerden birisi de kendilerine kucak açan, sahip çıkan ve Ensar olan toplumla birlikte ortaklaşa projeler geliştirip hicret diyarının kalkınmasına katkıda bulunmanın yanında manevi imarına da yardımcı olmaktır. Allah Resûlü (aleyhissalâtu vesselâm), muhacir ve Ensâr’a bu hedefi gösterirken Medine-i Münevvere’yi nazara verir ve şöyle buyurur: “Medine,  İslam’ın/sulhun kubbesi, imanın/güvenin vatanı ve hicretin yurdudur. Bir de helal-haram, hak ve […]

İdealleri İle Asr-ı Saadet Gençleri (2)

Hak ve Hakikati İkâme Asr-ı Saadet gençlerinin bir hedefi de hakkı ikâme etmekti. Onlar, çerçevesi şahsi çıkar hisleri ile örülü Cahiliye kültürü içinde hayata gözlerini açmış; zulüm ve haksızlığın her türlüsünü duymuş, görmüş ve yaşamışlardı. Fert, aile, toplum ve idare adına hak ve hürriyetlere saygının, muamele ve münasebetlerde adaletin ve güzel ahlakın, nasıl hayati bir […]

Kardeşlik Hakkı İçin! (2)

Kardeşine Tevâzu ve Şefkat Kanatlarını Ger! Rahmeti sonsuz Allah (celle celâluhu), “Sana tabi olan müminlere kol kanat ger!” buyurur ve Peygamber Efendimiz’e (aleyhissalâtu vesselâm) mü’minlerle olan ilişkilerinde tevazu ve şefkati esas alması gerektiğini talim eder. O da bu hususta o kadar hassasiyet gösterir ki “…Kalbi müminler üzerine titrer, onlara karşı pek şefkatli ve merhametli” davranır. Aslında bu, Allah Resûlü’nün […]

Kardeşlik Hakkı İçin! (1)

Cahiliye Arapları kabileler halinde ve bir kısmı itibarıyla da göçebe hayatı yaşıyorlardı. Akrabalık bağlarının çok güçlü olduğu bu topluluklarda kabileler arası savaşlar, iktidar ve hakimiyet kavgaları büyük kaos ve kargaşaya, kan davalarına sebebiyet veriyordu. Güçlü ve kalabalık kabileler, zayıflara saldırıyor, eli kılıç tutanlar öldürülüyor, malları yağmalanıyor, kadınları ve çocukları esir ediliyordu. Aralarında birliği, beraberliği, adaleti, […]

Mazlumun Duası ve Kabulünün Önündeki Engeller

Mekke gönüllere girilerek fethedilmiş, Kureyş Müslüman olmuş ve böylece Arap kabileleriyle İslam arasındaki en büyük engel ortadan kalkmıştı.  Yarımadanın her yerinden heyetler, akın akın Medine’ye geliyor; Allah Resûlü ile görüşüp İslam’a giriyordu. Yemen dahil coğrafya sakinlerinin büyük çoğunluğu Müslüman olmuştu. Allah Resûlü, hem irşat ve tebliğ hem de ilgili bölgelerin idaresi için valiler göndermeye başlamıştı. Hz. […]

“Zâlim ve güç sahibi bir idareciye karşı hak sözü söyleyip adaleti dile getirmendir!” (11 Zilhicce 10 Hicrî)

Bugün, “yevmu’l-karr” de denilen ve Allah katında bayram gününden sonra en faziletli gün kabul edilen bayramın ikinci günü; bugünün en önemli işi, cemarâtın taşlanmasıdır.  Ashâbından bazıları izin alarak Mekke’de kalmış olsalar da Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), çoğunluğu oluşturan cemaatiyle yine Minâ’da bulunmaktaydı. Her ne kadar gecenin karanlığında Kâbe’ye gitmiş ve geç vakit dönmüş olsa […]

Haksızlık Karşısında Nebevî Duruş

Mülkün temeli olan adalet, Allah Resûlü’nün (sallallâhu aleyhi ve sellem) tevhid hakikatinden sonra üzerinde sıkça durduğu ve en hassas olduğu konulardandır. Zira zulüm ve haksızlık, mazlum için bu dünyada acı ve ızdırap, zalim için de ötelerde elem verici bir azap ve ebedî karanlıktır. Mü’minlerin böylesi kötü bir akıbetten korunması adına Peygamber Efendimiz (aleyhissalâtu vesselâm), nurlu […]

Kerbelâ Mezâlimi

Kerbelâ, Hicri 61 yılında Muharrem ayının 10’unda, aşûre gününde, Alemlere Rahmet Efendimiz’in “Benim dünyada kokladığım reyhânım” [1] dediği; “cennet gençlerin efendisi” [2] olarak tavsif ettiği, “Allah’ım! Ben onu seviyorum, Sen de sev, onu seveni de sev.” [3] diye dua ettiği; Haydar-ı Kerrar Hazreti Ali’nin ve Fâtıma’z-Zehrâ’nın ciğerparesi Hazreti Hüseyin’in ve çoğu Ehl-i Beyt’ten yetmişten fazla […]

Kuvvet, Kesret-i Etbada Değil; Haktadır

O günün Mekke’sinde her mesele, kaba kuvvete göre şekillendiği için insanlar, etraflarındaki insan sayısına göre kendisini güçlü görüyor ve karşısında yer alanlara da bu gücü göstermek istiyordu. Hatta, bazı durumlarda eski defterler gündeme getiriliyor ve ataları arasındaki etkin kimseler öne sürülerek geçmiş üzerinden psikolojik savaş yürütülüyordu. Abdimenâfoğullarıyla Sehmoğulları arasında ciddi anlaşmazlıklar ve bir rekabet yaşanmaktaydı. […]