Browsing category

Medine

Niyet farkı ve Kuzman

Yapılan ameller ve ortaya konulan gayretler farksız olsa da, sonuçları itibarıyla insanlar aynı kefede değerlendirilmiyordu. Niyet, berrak bir suyun konulduğu bardağa benziyordu ve bu bardağın rengine göre bir görüntü veriyordu. O gün Uhud’da da aynı şeyler olacaktı. O gün Uhud meydanında ortalığı kasıp kavuran Kuzmân adında birisi vardı. Hz. Hamza’ya benzer kahramanlıklar sergiliyor, düşman safları […]

Uhud’da yeniden toparlanma ve tedavi

Kahramanlar Geçidi ve Yeniden Toparlanma Efendimiz’in öldüğü şayiasının çıktığı andan itibaren Uhud, O’nun dizinin dibinde yetişenlerin kahramanlıklarını sergileyecekleri bir alan hâline dönüşüvermişti. Abdullah İbn Cahş ile Sa’d İbn Ebî Vakkâs’ın ölümüne dua yarışına girdikleri bu demlerde Hayseme İbn Hayseme gibi daha nice yiğitler ölüme koşuyor, Hanzala İbn Ebî Âmir misali fütüvvet ruhlu insanların zifafa gidercesine […]

Mekkelilerin çekilişi ve Uhud’daki elim manzara

İşin bu noktasında âdeta Uhud’da zaman durmuştu; iki tarafın da büyük kayıpları vardı ve Mekke ordusunun kumandanı Ebû Süfyân, yeniden Müslümanlara saldırmayı tehlikeli buluyordu. Zira Uhud’un eteklerine çekilen ashâb-ı Resûlillah yeniden toparlanmaya başlamış ve bu toparlanma onu bir hayli ürkütmüştü. Bir de, savaş başlamadan önce ayrılan üç yüz kişilik grubun niçin ayrıldığından haberdar değillerdi; bunların […]

Hz. Hamza, Hz. Mus’ab ve Şehidlerin Defni

Hz. Hamza’nın son durumu Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) çıkmış: – Amcamın başına neler gelmiş, diye tekrarlayarak Allah’ın aslanı Hz. Hamza’yı arıyordu. Derken onu Hz. Ali, Batnı’l-Vâdî denilen yerde buldu ve doğruca Allah Resûlü’nün yanına gelerek haber verdi. Resûlullah, hızlı adımlarla onun olduğu yere geldi. Hz. Hamza’nın karnı yarılıp ciğeri çıkarılmış, burun ve kulakları da […]

Uhud’dan ayrılış ve Medine’nin sabrı

Uhud’dan Ayrılış Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) o gün, kendisinden önce Medine’ye elçi olarak gönderdiği Mus’ab İbn Umeyr’in yanına da gelecekti. Mus’ab, Allah davası uğruna kol ve kanadını feda etmiş olmasına rağmen, arkada Resûlullah’ı yalnız bırakıp da gidiyor veya O’na uzanacak bir elin önüne geçip de engelleyemeyecek olmanın hacaletiyle yüzünü saklamaya çalışmış Uhud’da yatıyordu. […]

Uhud sonrası münafıkların tavrı

Uhud’a giderken yoldan dönen ve ashâb arasında moral bozukluğuna sebep olan münafıklar, yaptıklarından dolayı üzülüp pişmanlık duyacaklarına bir de tutmuş yapılanların yanlış olduğunu söyleyip Medine’de yeni bir kazan daha kaynatıyorlardı. Bilhassa reisleri konumundaki Übeyy İbn Selûl, Uhud’da aldığı yarayı tedavi etmeye çalışan oğlu Abdullah’ı karşısına almış: – Senin O’nunla birlikte savaşa gitmen benim fikrim değildi; […]

Hamrâü’l-Esed

Cumartesi akşamından itibaren yaralarını sarıp da evinde dinlenmeye çekilen ashâb, pazar sabahı Hz. Bilâl’in ezanıyla birlikte Mescid-i Nebevî”ye gelmişti. İnsanlığın Emîni Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), dünden bu yana düşünüp duruyor ve bir türlü emin olamıyordu. Sonuç itibarıyla Mekke açısından iş ortada kalmıştı; savaşmış ama bir şey elde edemeden geri gitmişlerdi. Yolda giderken kanaatlerini değiştirip […]

Uhud sonrası yarımadada oluşan hava

Bir badire daha atlatılmış ve müşrikler yeniden geri püskürtülmüştü. Ancak bundan emin olmak gerekiyordu. Bu arada etraftan gelen haberler de iç açıcı değildi; Uhud’un yaralarını sarıp Hamrâü’l-Esed’den de zaferlerini tescil ettirerek dönen Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ve ashâb-ı kirâm, yoğun geçen iki günün ardından yaralarını sarma fırsatı bulmuşlardı. Ancak gelen haberler, buna ayıracak zamanın […]

Miras hükümleri

Beri tarafta her şeye rağmen devam eden bir hayat vardı ve hayatın bu akışı içinde yaşanan olaylara paralel olarak Cibrîl-i Emîn’le olan münasebet bütün canlılığıyla devam ediyordu. Uhud’da kocası Sa’d İbn Rebî’i şehit veren Hz. Amre Binti Hazm, karnı burnunda ve yanında Hz. Sa’d’ın emanetleriyle birlikte huzura gelecek ve şunları söyleyecekti: – Yâ Resûlallah! İşte […]

Yetim hakkı ve çok eşliliğe gelen sınır

İnsanlar arasında adalet, genel anlamda güçlünün tayin ettiği esaslar üzerinde yürüyen bir sistemdi. Bu sistemin içinde bir insanın, sırtını dayayacağı güçlü bir dayanağı yoksa işi bitik demekti. Yetim çocuklar da aynı durumdaydı. Sıklıkla yaşanan savaş ve nereden çıktığı bile belli olmayan kavgalarda bir hiç uğruna ölenlerin geride bıraktıkları çocukları, genellikle yakınları tarafından himaye altına alınır […]