Browsing category

Medine

Uhud ve münafıkların kendilerini ele verişi

Günlerden yine cumartesiydi. Uhud meydanında güneş doğmadan önce yine Bilâl’in yanık sesi duyuldu; Allah Resûlü’nün arkasında sabah namazını kılacaklardı. Ordu içinde bir hareketlilik göze çarpıyordu. Çok geçmeden bu hareketliliğin sebebi de anlaşılacaktı. Abdullah İbn Übeyy İbn Selûl ile birlikte yaklaşık üç yüz kişi geri dönüyordu. Buna göre, karşı tarafın üç bin tekmil askerle geldiği Uhud’da […]

Uhud’daki hutbe ve ümmetin havarisi

Allah Resûlü, yüzü Medine’ye gelecek şekilde konuşlanacak ve sırtını da Uhud dağına verecekti. Neredeyse sabah vakti çıkmak üzereydi ve orada ashâbıyla birlikte sabah namazını kıldılar. Sonra da ashâbına döndü ve uzun uzun konuştu onlarla. Savaş başlamadan önceki son hutbesiydi bu. Allah’ın kitabına uyarak helali helal, haramı da haram bilmeyi tavsiye ediyor, sabır ve temkine vurgu […]

Uhud’da ilk kıvılcım ve Hz. Ali hassasiyeti

Mekke ordusu zaten hazırlıklıydı ve kendilerine duydukları aşırı güvenle Uhud’a kadar gelmişlerdi. İki yüz atlıyla birlikte Hâlid İbn Velîd sağ tarafı tutmuş bekliyordu. Zaten Efendimiz’in de okçulara seslenirken dikkat çektiği atlılar işte bunlardı. Ordunun sol tarafı ise, Ebû Cehil’in oğlu İkrime’ye emanetti. Piyadelerin başında Safvân İbn Ümeyye, okçuların önünde de Abdulah İbn Ebî Rebîa bulunuyordu. […]

Hakkı verilen kılıç ve Mekke ordusunun hezimeti

O gün Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), eline aldığı bir kılıcı ashâbına arz etmiş ve: – Bu kılıcın hakkını kim verecek, diye sormuştu. Hz. Ömer, Hz. Ali, Hz. Zübeyr gibi sahabîler, bu kılıca talip olmuşlar; ancak onu Efendimiz’in elinden almaya bir türlü muvaffak olamamışlardı. Kılıç hâlâ Allah Resûlü’nün elinde duruyor ve O da, üst […]

Emre itaatteki inceliğin korunamadığı an

O gün Mekke ordusunun süvarileri, ardı ardına üç kez saldırmış ve her birinde de okçuların hücumuyla geri püskürtülmüştü. Gerçekten atlar, üzerlerine yağan ok yağmuruna karşı yürüyemiyordu. Efendimiz’in hassasiyetle ve ısrarla üzerinde durup elli okçuyu uyarmasının hikmeti şimdi daha iyi anlaşılıyordu. Ancak müşriklerin hezimet yaşayıp da kaçmaya başlamaları, okçular tepesinde fikir ayrılıklarına sebebiyet vermeye başlamıştı. Gidişatı […]

Uhud’da Efendimiz’in (sas) sebatı

Ortalığın mahşer meydanına döndüğü bu sırada Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), yerinden bir adım oynamamış, düşmana karşı olduğu yerde sabit kalmıştı. Mekke müşriklerine en yakın yerde O (sallallahu aleyhi ve sellem) duruyor ve üzerine doğru gelenlere ok atıyordu. Hatta bu esnada yayının kirişi kırılmıştı. Yanında, çok az insan kalmıştı. O gün Efendimiz’in yanından ayrılmayan […]

Hz. Mus’ab’ın şehadeti ve Uhud’u sarsan yalan haber

Müşriklerin esas hedefleri kuşkusuz Allah Resûlü idi ve bu kargaşada O’nu hedef hâline getirmişlerdi. Utbe İbn Ebî Vakkâs adındaki bir müşrik, ardı ardına dört tane taş atmış ve bunlardan biri Efendimiz’in mübarek yüzüne isabet etmişti. Bu sebeple alt sağ dişi kırılmış ve mübarek dudakları da yaralanmıştı. Müşrikler, bu bir anlık dağınıklığı fırsat bilmiş, üst üste […]

Efendimiz’in (sas) Uhud’da yaşadıkları ve kavmine merhameti

Her Şeye Rağmen Merhamet Bu arada Allah Resûlü’nün miğferi de parçalanmış ve miğferin halkalarından iki tanesi yanaklarına saplanmıştı. Bununla da kalmamış ve Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), Medine’den gidip de Mekke ordusuna katılan Ebû Âmir’in tuzak kurmak için kazdığı kuyulardan birisine düşmüş ve bayılacak gibi olmuştu. Ashâb-ı kirâm hazretlerini çileden çıkaran manzaralardı bunlar. Hemen […]

Uhud’da Hz. Hamza’nın (ra) şehit edilişi

Uhud günü düşmanla yaka paça olurken Efendimiz’in önünde sadece amcası ve sütkardeşi Hz. Hamza vardı. ‘Allah’ın aslanı’ diye anılan Hz. Hamza’nın eliyle o gün Allah (celle celâluhû), düşman arasından otuz bir kişiyi öldürmüştü. Düşman sancaktarlarından bazılarını da o öldürmüş ve böylelikle bidâyette yaşanan hezimette önemli bir rol oynamıştı. Elbette böyle bir aslanın çok düşmanı olurdu. […]

Uhud’da ilâhî yardım

Küçük gibi görünen büyük bir ihmâlin nelere mâl olduğunu herkes görüyordu. Belki de daha büyüklerini gelecekte yaşamamak için Allah (celle celâluhû), Resûlü’nün etrafında böyle bir örneği bütün ümmet-i Muhammed’e gösteriyor ve can alıcı bir noktaya dikkat çekiyordu. Zira muvaffakiyet, Allah ve Resûlü’ne mutlak itaatten geçiyordu. Şimdi ise herkes, canını dişine takmış, Allah ve Resûlü için […]