Browsing category

Medine

Savaşta kulluk hassasiyeti

Savaşın en kızgın olduğu demlerde Efendimiz’i merak edip de yanına gelen Hz. Ali, O’nu secdeye kapanmış hâlde dua ederken bulmuştu. Yeri gelince ve ihtiyaç hissettiğinde en önde savaşmaktan geri durmayan Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), vadedilen zaferin gelebilmesi için en azından onun kadar önemli olan Rab ile irtibat konusunda da taviz vermek istemiyordu. Resûlullah […]

Bedir’deki Melekler

Bedir, her yönüyle olağanüstü idi. Kureyş, ne umutlarla Mek­ke’den kopup buralara kadar gelmişti ama şimdi kolu ve kanadı kırık olarak geri dönmek zorunda kalıyordu. Hem de, neredeyse lider konumundaki bütün değerlerini Bedir’de bırakmış olarak! Onlar için Bedir, başlamadan biten bir savaştı! Zira ne olduğunu anlayamadan kelleleri vücutlarından ayrılmış ve hasat mevsiminde olgunlaşan başaklar gibi kolayca […]

Bedir Şehitleri

O gün mü’minlerden on dört şehit vardı. Bunların altı tanesi Muhâcir; ikisi Evs ve altısı da Hazrec olmak üzere sekiz tanesi de Ensâr’dı. Şehitler arasında, mübârezeye çıkıp da ayağı kopan Efendimiz’in amca oğlu Ubeyde İbn Hâris, Sa’d İbn Ebî Vakkâs’ın küçük kardeşi Umeyr İbn Ebî Vakkâs, üç kardeşiyle birlikte Bedir’e gelen Âkıl İbn Ebî Bükeyr, […]

Ölü müşriklere sesleniş ve Peygamber Efendimiz (sas) farkı

Ölü Müşriklere Sesleniş Müşrikler ise, Bedir’i terk edip kaçarken arkada yetmiş tane ölü bırakmışlardı. Savaş başlamadan önce Efendimiz’in yaptığı duada isimlerini zikredip de beddua ettiği Ebû Cehil, Ümeyye İbn Halef, Rebîa’nın oğlu Utbe ve Şeybe kardeşler ve Ukbe İbn Ebî Muayt da, Bedir’de ölenler arasındaydı. Hem de bunlar, Efendiler Efendisi’nin daha savaş başlamadan önce gösterdiği […]

Medine’ye gelen zafer müjdesi

Savaşın neticesinden Medine’de bulunanları haberdar etmek için Efendiler Efendisi, azatlı kölesi Zeyd İbn Hârise ile Abdullah İbn Revâha’yı önden Medine’ye gönderdi. Savaştan bir gün sonraki pazar günü öğleye doğru Akîk denilen yere kadar gelecekler ve burada ikisi birbirinden ayrılacak ve her biri bir başka cihetten Medine’ye girip müjdeyi farklı yerlerden ulaştırmayı deneyeceklerdi. Çok geçmeden Abdullah […]

Bedir’den ayrılış ve ganimetler

Derken Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), ganimet olarak elde edilen yüz elli deve, on at ve diğer ticaret eşyalarını derleyip toparlama işini Habbâb İbn Erett’e vererek Bedir’den ayrıldı. Ebû Cehil’in geride bıraktığı deveye de kendisi binmiş; Medine’ye doğru hareket etmişti. Esirler konusunda ise, azatlısı Şükrân’ı görevlendirmişti. Onları da birlikte Medine’ye getiriyorlardı. Esirler ve elde edilen […]

Esirler konusundaki hassasiyet, istişare ve ilahi ikaz

Bu arada ashâbına, esirler konusunda duyarlı olmalarını söylemiş ve onlara hayırla muamele edilmesini istemişti. Hatta bu emri yerine getirmek için o gün sahabe, yemek vakti gelince kendileri hurma ile yetinirken esirlerine ellerindeki en güzel yemeklerini verdiler. Daha sonra Müslüman olacak olan Ebû Zeyd, konuyla ilgili bir hatırasını anlatırken bu noktaya işaret edecek ve: – O […]

Esirlere muamelede gösterilen titizlik

Savaş bitip netice meydana çıkınca, esirler arasında bazı garipliklerin yaşandığı görülecekti. Zira bu insanlar, bilhassa Muhâcirlerin açısından daha düne kadar aynı şehri paylaştıkları akrabaları veya komşuları idi. Birbirlerinden kız alıp vermiş, yaz ve kış aylarında Şam ve Yemen tarafına beraber gidip ticaret yapmış ve acı tatlı anlarını birlikte paylaşmışlardı. İslâm gelip de Efendimiz risalet vazifesini […]

Zaferi takip eden hüzün: Rukayye validemizin vefatı

Ramazan ayının yirmi üçüydü. Kervanı takip için yola çıkalı on gün olmuştu. Ancak bu on gün, her anı yeni sürprizlerle geçen bir on gündü. Bu on gün içinde ashâb, sıkıştırılmış bir program gibi bir ömürde öğrenilip çözülemeyecek meselelerle karşılaşmış ve derslerini Muallim-i Ekmel’lerinden alarak benzeri problemlerle karşılaştıklarında nasıl davranmaları gerektiğini de yine O’ndan öğrenmişlerdi. Lütuf […]

Ulaşan acı haber ve Mekke’nin yası

Beri tarafta Mekke’ye acı haberi ilk ulaştıran kişi, Haysümân İbn İyâs olmuştu. Bu sırada Mekkeliler, Hıcr’da oturmuş muhabbet ediyorlardı. Onun, üstü başı dağılmış, korku dolu ve bitkin hâlde geldiğini görenler zaten gelişinden mesajı almışlardı: – Ne o? Ne haber getirdin, diye soruyorlardı. Nereden başlayacağını şaşırmıştı Haysümân. Önce şunları sıralamaya başladı: – Öldürüldü, diyordu. Utbe İbn […]