Browsing category

Medine

Abdullah İbn-i Cahş’ın Nahle Seriyyesi

Hicretin üzerinden henüz on yedi ay geçmişti. Receb ayıydı. Kureyş’in Şam’a gönderdiği kervanın dönüş zamanıydı. Efendiler Efendisi, hala oğlu Abdullah İbn Cahş’ı yanına çağırıp eline bir mektup verdi. Abdullah İbn Cahş yanındaki on iki kişiyle birlikte Efendi­miz’in tarif ettiği istikamette iki gün gidecek ve iki gün sonra mektubu açıp okuyarak gereğini yapacaktı. Denilen istikamette iki […]

Tahvîl-i Kıble

Gerek ilk günden itibaren kılınan nafile namazlarda gerekse İsrâ ve Miraç sonrasında farz kılınan namazlarda hep Kudüs tarafına dönülüyordu. Elbette burası da, içinde Beyt-i Makdis’i barındıran ve Allah’ın mübarek kıldığı bir mekândı; ancak Allah Resûlü’nün gönlü Kâbe’deydi ve bugüne kadar hep bir beklenti içindeydi. Mübarek başlarını semaya kaldırıyor ve yüzünü Kâbe’ye çevireceği zamanı hasretle bekliyordu. […]

Oruç ve zekâtın farz kılınışı

Kıblenin tahvilinin üzerinden bir ay geçmişti. Hicretin ikinci yılının Şaban ayıydı. Cibril-i Emîn, yeni bir müjdeyle geliyordu. Efendimiz, vahiy hâli sona erip de ashâbıyla gelenleri paylaşmaya başladığında, ashâb Ramazan ayı boyunca gündüzleri oruç tutma emrinin geldiğini öğrenmişti. Gönderdiği âyetle Yüce Mevlâ, mü’minlere şöyle sesleniyordu: “Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi oruç tutmak, size […]

Kureyş kervanı, takip kararı ve geri çevrilen gençlerin hüznü

Bütün gelişmeler, Kureyş’in Mekke’de büyük bir yığınak yaptığını gösteriyordu. Üstelik Kureyş, Muhâcirlerin Mekke’de bırakmak zorunda kaldıkları mal ve mülklerine el koymuştu. Bunlar arasında ticaret açısından kıymetli gördüklerini de satmak için Şam’a götürüp değerlendirmek istiyordu. Kısaca, Müslümanların malıyla yine Müslümanları vurma planları yapıyordu. Kervan, büyük bir servet demekti ve yaklaşık kırk kişinin görevlendirildiği bu kervanda, elli […]

Bedir öncesi Medine’den hareket

Hedefte kervan olduğu için, henüz yola çıkmaya hazır olmayıp da mazeret beyan edenler, bu yolculuktan istisna tutulmaktaydı. Bundan dolayı da kimse kınanmayacaktı. İlk günlerden bu yana Efendimiz’den hiç ayrılmayan damat Hz. Osman da, mazeret beyan edip bu harekette yer alamayanlar arasındaydı; zira hanımı, Efendimiz’in de kızı Rukiyye Validemizi şiddetli bir hastalık tutmuştu. Bakımı için Hz. […]

Ebû Süfyân ferâseti ve Kureyş’in tavrı

Şam’dan dönen Ebû Süfyân, Medine’deki bu hareketlilikten haberdar olmuş ve yolunu değiştirerek Mekke’ye ulaşmayı tercih etmiş; bu arada da, yol güzergâhında olup bitenlerden Mekke’dekileri haberdar etmek için, yirmi miskâl ücret vererek Damdam İbn Amr’ı ulak olarak göndermeyi ihmâl etmemişti. Damdam gidecek ve devesinin burnuyla kulağını kesip semer ve eğerini de parçalayarak Mekkelileri tahrik edecek, bunu […]

Âtike Bint-i Abdulmuttalib’in rüyası ve Damdam’ın haberi

Bu arada Mekke’de, Efendimiz’in halası Âtike Binti Abdilmut­talib’in gördüğü rüya konuşulmaya başlanmıştı. Gerçi o, gördüğü rüyayı kardeşi Abbâs’a anlatırken: – Ey kardeşim! Bu gece öyle bir rüya gördüm ki, kavminin başına büyük bir musibet geleceğinden korkuyorum, diyecek ve endişesini dile getirecekti. Onun, rüyadan bahsederken bile renginin solduğunu gören Abbâs: – Ne ola ki, nedir o, […]

Ebû Cehil’e gün doğdu: Mekke ordusu

Bu haber, zaten patlamak üzere olan Mekke’ye düşen bir kıvılcım gibiydi ve bilhassa Ebû Cehil gibilere gün doğmuştu! Fırsat bu fırsattı ve hemen savaş için toplanmaya başladılar. Savaşmak için elinde imkân olmayanlara zenginler imkân sağlıyor ve bu savaşa herkesin katılması gerektiğini söylüyorlardı. Süheyl İbn Amr, Zem’a İbn Esved, Tuayme İbn Adiyy ve Hanzala İbn Ebî […]

Mekkelilerin Bedir’e hareketi ve Ebû Süfyân’ın geri dönün çağrısı

Kervandan haber getiren Damdam’ın Mekke’ye gelişi üzerinden iki gün geçmişti ve artık Kureyş ordusu tam tekmil savaşa hazırdı. Kendilerine güvenleri tam, galip geleceklerine dair inançları da doruk noktadaydı. Onun için alımlı alımlı yürüyor ve âdeta gövde gösterisi yapıyorlardı. Çok geçmeden de, düğüne giden gelin alayları gibi şen ve şakrak yola koyuldular. Kendilerinden o kadar emin […]

Bedir’in istişaresi ve Ensar’ın yiğitliği

Yola çıktıkları günden bu yana oruç tutan Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), daha önce ifade ettiği hâlde orucunu açmak istemeyen ashâbına seslenecek ve: – Ben orucumu açtım, sizler de açın, diyerek bugünden sonra oruca niyet etmemelerini emir buyuracaktı. Böylelikle ashâb-ı kirâm hazretleri, yolculuk ve savaş gibi durumlarda oruç tutmama ruhsatını da öğrenmiş oluyorlardı. Zira […]