Browsing category

Peygamber Efendimizin Hayatı

HABEŞİSTAN HİCRETLERİ

Vahiy geleli beş yıl olmuştu. Aylardan Recep idi. İbn Er­kam’ın evi, kısmen de olsa problemi çözmüş, imana ait meselelerin daha sakin bir atmosferde görüşülmesine zemin hazırlamıştı. Ancak bu, sadece söz konusu evle sınırlı bir durumdu; buradan ayrılan insanlar, yeniden takibe alınıyor ve bilhassa zayıf ve korumasız olanlar, giderek artan bir şiddete maruz kalıyorlardı. Her geçen […]

Birinci Hicret

Efendimiz’in bir işareti bile kitleleri harekete geçirirdi. Kaldı ki, açıktan Habeşistan’a gitmenin bugün için daha güvenli olduğunu söylüyor ve inananları o istikamette yönlendiriyordu. Onun için, hemen hazırlıklar başladı ve Mekke’deki şiddete hedef olmaktan kurtulup dinlerini daha iyi yaşayabilmek için dördü kadın toplam on beş[1] kişilik bir ekip yola koyuldu. Başlarında, Efendimiz’in damadı Hz. Osman da […]

Geri Dönüş

Bu ilk yolculuk, Recep ayında gerçekleşmişti. Aradan iki ay daha geçmişti. Ramazan ayının bir gününde Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), yine Kâbe’ye gelmiş, Rabbine ibadet ü taatle meşguldü. Yine etrafında bir kalabalık birikmiş, ne yapacağını seyre dalmışlardı. Bir ara Efendiler Efendisi, bütün hücreleriyle birlikte Kur’ân okumaya başladı; Necm suresini okuyordu. Kulaklarına gelen bu kelam, […]

Mus’ab İbn-i Umeyr’in Durumu

Mekke’de bunalanların Habeşistan’a hic­ret haberini alınca Mus’ab İbn Umeyr de, ümitlenmiş ve bir yolunu bularak, hapsedildiği yerden kurtulup Habeşistan’a hicret etmişti. Allah yolunda hicret eden ilk muhacirler arasında artık o da vardı; ne anne şiddeti ne de babasının başında ekşimesi kalmıştı! Şimdi ise, zemherirde açan güneş gibi Habeşistan dönemi bitmiş; yeniden Mekke’ye dönmüşlerdi. Annesi için […]

Abdullah İbn-i Süheyl’in Gelişi

Hz. Abdullah, Kureyş üzerinde söz ve şiirleriyle etkinliğiyle bilinen, hitabeti dillere destan ve her meselede Kureyş’e akıl hocalığı yapan Süheyl İbn Amr’ın oğluydu. Efendimiz’i, ilk defa amcası Selît İbn Amr’dan duymuş; Hz. Selît’in gayretleri neticesinde Müslüman olan diğer amcaları Hâtıb ve Sekrân’ın övgü dolu ifadelerine kulak vermiş ve çok geçmeden Efendiler Efendisi’ne gidip teslim olan […]

İkinci Hicret

Sıkıntı, her geçen gün katlanarak büyüyordu ve nihayet Resûl-ü Kibriyâ Hazretleri, çözümün yine Habeşistan’a gitmekle mümkün olabileceğini söyleyecekti. Zira önce gidenlerin orada hangi şartlarda olduklarının da haberi alınmıştı ve bu sebeple Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), Mekke’de henüz bulunmayan bir rahatlığı daha fazla insanın elde edebilmesi için ümmetine Habeşistan’a gitmeleri hususunda tahşidatta bulunuyordu. Ancak […]

Necâşî’ye Giden Mektup ve Necâşi’nin Cevabı

Bu arada Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), Amr İbn-i Ümeyye ile bir mektup göndererek Necâşî’den, kendi ülkesine gelen Ca’fer İbn Ebî Tâlib ve arkadaşlarına sahip çıkmasını talep ediyordu. Demek ki mesele, sadece kulaktan duyma bilgilere dayanmıyor ve ilişkiler, derin bir bilginin üzerinde yürütülüyordu. Hatta, sadece bu bilgilere de dayanılmıyor, aynı zamanda gelişmeler konusunda haberleşilerek […]

Ebû Tâlib’in Çabası

Gerçekten de bu, kendi lehlerine kamuoyunu oluşturabilmek için Kureyş’in kurguladığı, bugünkü mânâda medyatik bir plandı ve bu planla sonuç almak, o günkü şartlarda da kuvvetle muhtemel gözüküyordu. Onların bu planını duyar duymaz, yine amca şefkati –hem de bu sefer, sadece yeğeni için değil; içinde kendi oğlu Ca’fer’in de bulunduğu, yeğeninin Habeşistan’daki emanetleri adına– devreye girecek […]

Elçiler ve Necâşî

Nihayet Müslümanlar, yeniden Habeşistan’a gelmiş ve yine burada, namazlarını rahat kılıp Kur’ân’larını da gürül gürül okumaya başlamışlardı. Çok geçmeden arkalarından, Kureyş’in iki elçisi de, kucak dolusu hediyeleriyle birlikte Habeşistan’a çıkageldi. Mekke önderlerinin kendilerine anlattıkları şekilde önce, fert fert bütün din adamlarının ve sarayda etkin olabilecek her bir görevlinin yanına giderek hediyelerini takdim etmeye başladılar. Yanına […]

Ca’fer İbn-i Ebî Tâlib’in Çıkışı

Bu arada Necâşî, din adamlarını huzuruna çağırmış ve temel kitaplarını da önüne açıp serdirmişti. Belli ki, din adına İslâm’ın getirdiği yeniliklerle kendi anlayışlarını mukayese edecek ve bir sonuca gitmeye çalışacaklardı. Onun için, efradını câmi, ağyarına mâni bir cevap verilmeliydi. Kısa bir duraksamanın ardından, aralarından Ca’fer İbn Ebî Tâlib öne atıldı ve önce: – Ey Melik! […]