Hâris İbn-i Ebî Dırâr’ın Müslüman oluşu

386

Medine’ye saldırıp da Efendimiz ve Müslümanların kökünü kesme hayalleri kurarken aniden karşısında Allah Resûlü ve İslâm askerlerini görerek perişan olan ve itibarını kaybettiği yetmiyormuş gibi bir de mâmelek adına varlığını yitiren Hâris İbn-i Ebî Dırâr, kızı Hz. Cüveyriye’yi esaretten kurtarmak için yedeğine aldığı develeriyle birlikte Medine’nin yolunu tutmuştu. Maksadı, ne kadar deve isteniyorsa onları vermek ve kızını alıp geri dönmekti. Nihâyet Akîk vadisine geldiğinde, bunun için yanına aldığı develerine yeniden bakmaya başladı; içi gidiyordu ve onlardan ikisini bir kenara ayırarak Akîk vadisinde bir yere gizledi. Yanında götürdüğü diğer develeri verip de kızını geri almayı, dönerken de bu develerine tekrar kavuşup memleketine onlar üzerinde dönmeyi planlıyordu.

Nihâyet Allah Resûlü’nün yanına kadar geldi ve:

– Yâ Muhammed, diye seslendi. Sizler benim kızımı esir aldınız; işte onun fidyesi!

Efendiler Efendisi (sallallahu aleyhi ve sellem), bir ay öncesine kadar ne hayaller kuran Hâris’in bu hâlde gelişine acıdı ve kızını hürriyete kavuşturmaya mukabil kendisine takdim ettiği develere baktı önce ve ardından da:

– Peki, Akîk vadisinde falan kuytu yere gizleyip de sakladığın iki deve nerede, diye sordu.

Nutku tutulmuştu Hâris’in. Onları saklarken yanında kimsecikler yoktu. Peki, öyleyse bu develerin varlığını Muhammedü’l-Emîn nasıl bilebiliyordu? Yok, yok… Bu, bir beşerin bilebileceği bir mesele değildi; demek ki Muhammedü’l-Emîn, gerçekten vahiyle hareket ediyordu ve kısacık zamana sığıştırdığı birçok sorunun ardından:

– Ben de şehadet ediyorum ki Sen, Resûlullah’sın, dedi. Garip şeyler oluyordu; daha düne kadar Allah Resûlü’ne meydan okuyan Hâris, şimdi gelmiş Efendimiz’in Resûlullah olduğunu ikrar ediyordu! Zaman ne büyük müfessirdi; demek ki, dün problem gibi duran nice mesele zamanı gelince çözülecek ve dişler sıkılıp da sabır kuvvetine dayanınca nice problemler kendiliğinden hallediliverecekti!

Hâris’in ikrarı bununla sınırlı değildi ve daha sonra da:

– O iki deveye karşı içimde bir istek doğmuştu; ancak buna, Allah’tan başka kimse muttali olmamıştı, deyip huzur-u risalette Müslüman oldu. Ukbasını kaybetmek üzereyken dünyası da zindan olmuştu neredeyse ama şimdi, çok yönlü bir kazanç elde ederek geri dönüyordu.

Yazar: Dr. Reşit Haylamaz/EFENDİMİZ isimli kitabından alınmıştır.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.