Browsing tag

vefat

Allah Resûlü’nün “Can Kaybı” İmtihanı

Dünya hayatının en hazin gerçeği, ölüm ve gün geçmiyor ki birisinin ölümünü haber almayalım. Alıp da yakınlığımız, tanışıklığımız ve kalbimizde ki merhametin canlılığı oranında bir hüzün yaşamayalım. Zira ölüm, sözün bittiği yer ve sevdiklerini kaybetmek, insanlar için büyük bir musibet. Cenâb-ı Hak, “Biz mutlaka sizi biraz korku ile, biraz açlık ile, yahut mala, cana veya […]

Sevdiklerimizi Ötelere Uğurlayamama ve Vefa

Bir gün Cibrîl-i Emîn, Efendimiz’e (aleyhissalâtu vesselâm) gelir ve “Ey Muhammed, dilediğin kadar yaşa! Sonunda öleceksin! Dilediğini sev, bir gün ondan ayrılacaksın. İstediğini yap, sonunda mutlaka karşılığını göreceksin. Şunu iyi bil ki mü’minin şeref ve itibarı, gecelerini ibadetle geçirmesinde; izzet ve haysiyeti de gönül tokluğu içinde bulunup insanlara el açmamasındadır.” buyurur. Cibrîl’in “Dilediğini sev, bir gün ondan […]

Zaferi takip eden hüzün: Rukayye validemizin vefatı

Ramazan ayının yirmi üçüydü. Kervanı takip için yola çıkalı on gün olmuştu. Ancak bu on gün, her anı yeni sürprizlerle geçen bir on gündü. Bu on gün içinde ashâb, sıkıştırılmış bir program gibi bir ömürde öğrenilip çözülemeyecek meselelerle karşılaşmış ve derslerini Muallim-i Ekmel’lerinden alarak benzeri problemlerle karşılaştıklarında nasıl davranmaları gerektiğini de yine O’ndan öğrenmişlerdi. Lütuf […]

Hz. Sa’d İbn-i Muâz’ın (ra) vefatı

Sa’d İbn-i Muâz, uzun boylu, iri yapılı, ak benizli, güzel yüzlü, güzel gözlü ve güzel sakallı bir kişi idi. Yaralanışının üzerinden bir ay geçmişti ki; yarası yeniden nüksetmiş ve kan kaybetmeye başlamıştı. Bu süre içinde Allah Resûlü, yanına Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer gibi ashâbını da alarak onu ziyarete gelmişti; bütün emareler, Hz. Sa’d’ın […]

Hazreti Âmine’nin vefatı

Bir müddet de annesi Hz. Âmine ile birlikte kaldı Allah’ın en sevgili kulu. Baba yokluğunu hissettirmemeye çalışan bir hâli vardı Hz. Âmine’nin. Zaman zaman dede Abdulmuttalib’le birlikte dolaşıyor, bazen de amcalarıyla birlikte hoş vakitler geçiriyordu. Hz. Âmine’nin yüreğinde Medine sevgisi yeşermişti; hem akrabalarını ziyaret edip sıla-i rahim yapmak hem de burada vefat eden kocası Abdullah’ın […]

Ve Hüzünlü Veda

Evet, bu bir muhabbetin eseriydi; ama bir türlü olmuyor, neticeye gidilemiyordu. İşte bu son hamle de, yeni ve son bir ümitti. Yeğeninin bu kadar içten ümit beslemesini görünce Ebû Tâlib: – Ey kardeşimin oğlu, diye seslendi. Daha sesinin tonunda, “O kadar da ümitli olma!” mesajı gizliydi. Bir anlık durgunluktan sonra da: – Vallahi de, şayet […]

Hz. Hadîce’ye Veda

Ebû Tâlib’in vefatı üzerinden henüz üç gün geçmişti. En azından dünyaya veda ederken bir adres bırakması için çok uğraşmıştı, ama dudaklarından bu adresi ifade eden bir cümle duyamamıştı Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem). Üstüne üstlük, onun yokluğunu fırsat bilen Kureyş, artık daha acımasızca yüklenecek ve bu yüklenmelerde onun yokluğunu acı acı hissedecekti. Çok üzüntü­lüydü; […]

Gurûba Doğru

Bir tarafta bu aksiyon devam ediyor olsa da Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), ashâbıyla vedalaşmaya çoktan başlamış ve yönünü ‘Refîk-ı A’lâ’ya tevcih etmişti! Bir yıldır bu vedanın işaretlerini veriyordu; Hz. Muâz’ı Yemen’e gönderirken söyledikleriyle veda haccında ashâbıyla helalleşmesi hep bu ayrılığın sinyalleriydi. Önceki senelerden farklı olarak, bu yılın Ramazan ayında yirmi gün itikâfa çekilmişti. […]

Efendimiz’in sallallâhu aleyhi ve sellem Amcası Ebû Talib Vefat Etmeden Önce İman Etmiş Midir?

Ebû Talib’in iman edip etmediği konusu üzerinde öteden beri farklı mülâhazalar söz konusudur. Bazıları Ebû Talib’in “Abdülmuttalib’in dini üzerine” sözüyle vefat ettiğini delil getirerek ahirete imansız olarak gittiğini söylerken, bazıları da onun, Allah Resûlü’ne olan cibilli bağlılığı ve onu koruma uğrunda yaptığı fedakarlıkları nazara alarak, şefaat-i Muhammediye ile kurtulacağını ifade ederler. Rivayetler açısından meseleye baktığımız […]

Veda Zamanı

Artık, vakit tamamdı; yolculuk emareleri iyice belirmişti Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem), dünya ile ahiretin arasındaki incecik perdenin öbür tarafına geçmek üzereydi. Mübarek başlarını, Âişe Validemizin sinesine yaslamış, siyah gözlerini de tavana dikmişti. Bu sırada huzura, Hz. Ebû Bekir’in oğlu Hz. Abdurrahman girdi; elindeki misvak dikkatini çekmişti. Feraset sahibi Hz. Âişe, çok hoşlandığı misvağı arzuladığını […]