Browsing tag

ölüm

Asr-ı Saadet’te Manipülasyon Girişimleri

Toplumlar, tevhitten uzaklaşıp şirke ve inkara, haddi aşıp ahlaksızlığa ve haksızlığa, helalleri unutup haramlara dalınca onları uyarmak ve ıslah etmek için peygamberler gönderilmişti. Fakat çoğu zaman bu fasit sistemi inşa ve idare edenler, toplumların bu halinden şahsi menfaat ve konum devşirenler, peygamberlerin getirdiği tevhit, nübüvvet, ahlak, adalet ve ahiret anlayışından rahatsız olmuşlardı. Hatta nübüvveti, siyasi […]

Sevdiklerimizi Ötelere Uğurlayamama ve Vefa

Bir gün Cibrîl-i Emîn, Efendimiz’e (aleyhissalâtu vesselâm) gelir ve “Ey Muhammed, dilediğin kadar yaşa! Sonunda öleceksin! Dilediğini sev, bir gün ondan ayrılacaksın. İstediğini yap, sonunda mutlaka karşılığını göreceksin. Şunu iyi bil ki mü’minin şeref ve itibarı, gecelerini ibadetle geçirmesinde; izzet ve haysiyeti de gönül tokluğu içinde bulunup insanlara el açmamasındadır.” buyurur. Cibrîl’in “Dilediğini sev, bir gün ondan […]

Mekkelilerin Mahalle Baskısı, Tecrit ve Hicret

“Yerleşik” olanın “yeni” ile kavgası, neredeyse insanlık tarihi kadar eskidir. Zira fert ve cemiyetler, farklı duygu, düşünce ve fikirleri kabullenmede zorlanırlar. Özellikle örf, adet ve kabullerine ters; yaşadıkları günlük hayata dokunan gelişmeler karşısında hemen teyakkuza geçerler. Mesafeli yaklaşım, çok geçmeden yerini tahammülsüzlüğe bırakır. Geleneklerine zıt gördükleri yeniliklere hayat hakkı tanımadıkları gibi onu temsil edenlere de […]

Çile ve İmtihan Boyutuyla Asr-ı Saadet Hicretleri

Rahimde kalan çocuk, tohumda kalan ağaç, yumurtasında kalan civciv, dağında kalan maden, sedefinde kalan inci, kaynağında kalan su, kafada kalan fikir, indirildiği yerde kalan din, inkişaf edemez, büyüyemez ve insanlığa mal olamaz. Doğum, filiz verme, çatlama, çıkarılma, ayrılık, akma, davet ve hicret, dinamik hale gelmenin, dünyaya açılmanın ve geleceğe yürümenin bir başka adıdır. Ama bunların […]

Ebû Leheb’in ölümü

Bu sırada Ebû Leheb, elbisesini sürükleyerek Kâbe’ye doğru gelmekteydi. Geldi ve sırtını dayayarak bir kenara oturdu. Neredeyse sırtı, o sırada Zemzem kuyusunda çalışmakta olan Abbâs İbn Abdülmuttalib’in kölesi Ebû Râfi’in sırtına değmişti. Hz. Abbâs’ın hanımı Ümmü Fadl da orada bulunmaktaydı. Aradan çok zaman geçmemişti ki, Bedir bozgununun haberini getiren Ebû Süfyân İbn Hâris’in geldiği görüldü. […]