Browsing tag

miraç

Beş vakit namazın farz kılınması (27 Receb Risaletin 11. yılı)

Risaletin on birinci yılının Receb ayının yirmi yedinci gecesinde gerçekleşen İsra ve Mirac yolculuğunun, mü’minlere bakan en büyük neticesi, beş vakit namazın farz kılınması olmuştur. İlk önce elli vakit olarak takdir edilen namaz, daha sonra beş vakte düşürülmüştür. Bunda Hz. Musa ile Peygamber Efendimiz’in yaptığı istişarenin ve Allah Resûlü’nün ümmetine karşı beslediği engin şefkat ve […]

İsra ve Mirac Mucizesi (27 Receb Risaletin 11. yılı)

Risaletin 11. yılı Receb ayının 27. gecesi Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), Allah tarafından İsra ve Mirac yolculuğuna çıkartılmıştır. Yolculuğun temel hedefi, Allah’ın “bazı ayetlerini Resûlü’ne göstermek” (İsra Sûresi 17/1) istemesidir. Yolculuk boyunca Allah Resûlü, Mescid-i Aksa’yı, peygamberleri, semaları, melekleri, Sidretül’-Münteha’yı, Beyt-i Ma’mur’u, Hicab’ı, Cennet ve Cehennem’e ait bazı manzaraları, Refref’i ve asli hüviyetiyle […]

Miraç Işığında İdeal Toplumun Nitelikleri

Karanlıkların en koyusunun yaşandığı bir zaman diliminde insanlara rehber olarak gönderilen Yüce Resûl (sallallahü aleyhi ve sellem), Mekke döneminin ilk yıllarında öncelikle inanç esaslarına ağırlık vermiştir. Mekke döneminin sonlarına tekabül eden yıllarda, Kâinatın Yaratıcısı, yeryüzünün Efendisini (sallallahü aleyhi ve sellem) Mi’rac yolculuğuna çıkarmış, bu yolculukta bütün insanlar adına O’na kendi âyetlerinden göstermiş, yepyeni ilke ve […]

“Sen ve ümmetin fıtrat üzeresiniz!”

Efendimiz’in, Mirac’da kendisine ikram edilen içecekler arasından sütü tercih etmesine mukabil Hazreti Cebrâil’in “Fıtratı seçtin!” demesi ne manaya gelmektedir? Fıtrat ile süt arasında nasıl bir münasebet vardır? Hadis-i şeriflerde anlatıldığına göre; Mirac’da İnsanlığın İftihar Tablosu’na bir kapta şarap, bir kapta süt ve bir kapta da bal getirilmişti. Allah Rasûlü sütü tercih edince, Cebrâil Aleyhisselam, “Bu […]

İSRÂ VE MİRAÇ

Hira’daki vuslattan bu yana on bir yıl geçmişti. Takvimler, Recep ayının yirmi yedisini gösteriyordu. Bu süre içinde çok gayret edilmiş; ama Mekke akıl almaz bir tepki gösterip bu gayretlere müspet cevap vermemişti. Gerçi, müspet cevap verenler de yok değildi; ama, imanla bütünleşmeleri adına ortaya konulan ölümüne gayretlere karşılık, bırakın müspet cevap vermeyi, koşarak gelmeleri gerekiyordu! […]

Cennet

Bu yolculuk esnasında Efendiler Efendisi, cennet ve cehenneme ait tablolara da şahit olacak ve dünyada iken hangi hareketin ne türlü bir karşılık göreceğini örnekleriyle ümmetine de anlatacaktı. Bir anda cennet, olanca güzelliğiyle önüne açılıvermişti. İnci-mercan misal her çeşit değerli taşlar ve tasavvur üstü bir renk cümbüşüyle donatılmış, nice göz alıcı desenlerle tezyin edilmişti! Hiçbir gözün […]

Sidretü’l-Müntehâ

Ardından, karşısına Sidretü’l-Müntehâ gelmişti; tarifi imkânsız bir letâfetle karşı karşıyaydı. Her tondan renklerin oluşturduğu bir merasim alanı gibiydi. Burası, imkanla vücub arası kutsi bir yerdi aynı zamanda ve artık Efendimiz’in yanında, Cibril-i Emîn de yoktu. Zira imkân alemi, artık geride kalmıştı. Burası, has daire ve harem odasıydı ve bu odaya, insanlık var olduğu günden bu […]

Dönüşteki Yansımalar

Bütün bunları bırakıp da yeniden çile ve mihnet yurduna hicret, ancak O’nun gibi bir Nebi’nin yapabileceği bir şeydi; görmüş, gördüklerini ümmetine de göstermek için geliyor; duymuş, duyduklarını ruhlarımıza duyurmak için aramıza geri dönüyordu. Rü’yet ufkuna kadar bütün mâverayı görmüş; gözleri kamaştıran o güzellik armonilerini arkadan gelenlerle paylaşıp kapıyı da, müstaid ruhlar için aralık bırakma adına […]

İsra ve Miraç

Peygamber Efendimiz’in (aleyhissalâtü vesselâm) nübüvvetinin en büyük delillerinden birisi de Kur’ân ve sahih hadis kaynaklarının haber verdiği İsrâ ve Miraç mucizesidir. Bu hâdise iki safhada, Mescid-i Harâm’dan Mescid-i Aksâ’ya gidiş ve oradan da yükseklere çıkış şeklinde Kur’ân-ı Kerim’den alınan tâbirle “isrâ”, hadisi şeriften alınan tabirle “miraç” denilir. İsrâ kelime olarak, gece yürüme, gece yolculuğu yapma […]

Hz. Ebû Bekir Farkı

Artık bunu, Mekke’de duymayan kalmamıştı. Nihayet Hz. Ebû Bekir’in de yanına geldiler. Kanaatleri kesindi; artık Ebû Bekir’in yolu, Muhammedü’l-Emîn’den ebediyen ayrılacaktı. Çünkü bu, O’nun bitip tükenişi (!) anlamına geliyordu. Kapıyı açar açmaz şöyle diyorlardı: – Ey Atîk! Senin arkadaşının bugüne kadar söyleyip durduğu meseleler, hem kolay hem de kısmen de olsa olması muhtemel şeylerdi. Ancak, […]