Browsing tag

Kıble

İnsan ve Kıble İhtiyacı

Arapçada yön ve cihet manasına gelen “kıble” kelimesi, ıstılahta ibadetler için özellikle de namaz kılmak için dönülecek yönü belirten bir kavramdır. “İbadetler için” diye zikretmemizin sebebi namazın yanında dua ederken, kurban keserken, ihrama girerken ve ölüyü kabre yerleştirirken de kıblenin yönümüzü belirleyen bir şiar olarak karşımıza çıkmasıdır. Hatta Müslümanlar bu şiara o kadar saygılı olmuş […]

Berat Gecesi ve Faziletleri

Berat veya beraat Arapça براء – برائة berâe-berâet kelimesinin türkçeleşmiş halidir. Berâet kelime olarak sözlükte “suç, ayıp ve kusurdan uzak olmak, arınmak, temize çıkıp aklanmak, hastalıktan kurtulup iyileşmek, yükümlülükten kurtulmak, bir şeyin kendisinden olmayan şeylerden arınıp saf hale gelmesi” gibi anlamlarına gelmektedir. Dini literatürde ise Berat gecesi, Şâban ayının on beşinci gecesine verilen isimdir. Gündüzünde […]

Kâbe’yi Kıble Edinen İlk Sahabî: Bera İbn-i Ma’rûr

Takvimler, Risalet’in 13. yılı Zilhicce ayının 12’sini gösteriyordu. Hac mevsimiydi. Allah Resûlü’nün Yesrib’den beklediği özel misafirleri vardı. Hz. Mus’ab İbn-i Umeyr gayretlerinin semeresini almış ve 75 Medineli Müslümanı, Mina’da Allah Resûlü’yle buluşturmak için yola çıkmıştı. Büyük çoğunluğu Rahmet Peygamberi ile ilk defa görüşecek ve O’nu (aleyhissalâtu vesselâm), Medine’ye davet edeceklerdi. Gelenler arasında Hazrec’in Selimeoğulları kolunun […]

Kıblenin Kâbe Oluşu (15 Receb Hicrî 2)

Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), Medine’ye hicret ettikten sonra ilk olarak Mescid-i Nebevî’nin inşasına başlamış ve mescidin kıblesini de Mescid-i Aksa’ya doğru belirlemişti. Bu konuda nihai, kesin ve bağlayıcı bir hüküm henüz inmediğinden dolayı Allah Resûlü, Mekke’deki uygulamayı Medine’de de devam ettirmişti. Bu aynı zamanda Yahudi toplumuyla arasında diyaloğa köprü olacak ortak bir nokta […]

Tahvîl-i Kıble

Gerek ilk günden itibaren kılınan nafile namazlarda gerekse İsrâ ve Miraç sonrasında farz kılınan namazlarda hep Kudüs tarafına dönülüyordu. Elbette burası da, içinde Beyt-i Makdis’i barındıran ve Allah’ın mübarek kıldığı bir mekândı; ancak Allah Resûlü’nün gönlü Kâbe’deydi ve bugüne kadar hep bir beklenti içindeydi. Mübarek başlarını semaya kaldırıyor ve yüzünü Kâbe’ye çevireceği zamanı hasretle bekliyordu. […]