Esirlere muamelede gösterilen titizlik

274

Savaş bitip netice meydana çıkınca, esirler arasında bazı garipliklerin yaşandığı görülecekti. Zira bu insanlar, bilhassa Muhâcirlerin açısından daha düne kadar aynı şehri paylaştıkları akrabaları veya komşuları idi. Birbirlerinden kız alıp vermiş, yaz ve kış aylarında Şam ve Yemen tarafına beraber gidip ticaret yapmış ve acı tatlı anlarını birlikte paylaşmışlardı.

İslâm gelip de Efendimiz risalet vazifesini tebliğ etmeye başlayınca, bir kısmı bunu kabullenmek istememiş, hatta sadece kabullenmemekle de kalmayıp bu daveti durdurmak için ölüm tuzakları kurmaya varıncaya kadar olmadık yollara başvurmuşlardı. Şimdi ise, düne kadar kendilerini güçlü sanan ve Muhâcirleri yurtlarından kovup da mallarına el koyan bu insanlar, esir olmuş ve haklarında verilecek kararı merakla bekliyorlardı.

Bunlar arasında, bizzat Efendimiz’in yakın akrabaları da vardı. Amcası Abbâs İbn Abdilmuttalib,1 Hz. Ali’nin kardeşi Akîl, bir diğer yeğeni Nevfel ve damadı Ebu’l-Âs da, Efendimiz’e karşı savaşmak için gelmiş Bedir esirleri arasında bulunuyordu. Efendiler Efendisi, kendi akrabaları olduğu için onlara özel muamelede bulunmayacak ve herkes gibi onlardan da esaret bedellerini aldıktan sonra onları serbest bırakacaktı. Hatta amcası Hz. Abbâs’tan, kendi bedeli yanında yeğenlerinin kutuluş akçelerini de alacak ve Hz. Abbâs’ı ondan sonra serbest bırakacaktı.2

Savaş sonrasında Allah Resûlü’ne gelenler arasında Ebu’l-Âs’ın kardeşi Ömer İbni’r-Rabî’ de vardı. Kardeşini esaretten kurtarmak için elindeki keseyi uzatmış:

– İşte bu da, esiri için Zeyneb’in gönderdiği fidye bedeli, diyordu.

Önce, keseyi açtı Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem). Gönlünün gülü Hz. Hatice Validemizin hatırası duruyordu karşısında. Bu gerdanlığı düğün günü boynundan çıkarmış ve kızı Zeyneb’in boynuna bizzat kendisi takmıştı Hatice Validemiz. Gözüne takılan bu gerdanlık dolayısıyle, maziye gitmiş ve canlanan hatıraların meydana getirdiği bir duygu seli kaplayıvermişti Efendiler Efendisi’ni.

Bir müddet sonra da, etrafında bekleyip de gelişmeleri merakla bekleyen sahabeye döndü ve şunları söyledi:

– Dilerseniz Zeyneb’in esirini serbest bırakın ve malını da kendisine iade edin!

Resûlullah bir şey ister de sahabe O’nun isteğini yerine ge­tirmez miydi? Zaten, bu arada gelen âyetler de, böyle bir durumda esirleri serbest bırakırken fidye almayı veya onları karşılıksız serbest bırakmayı mü’minlerin meşîetine havale etmiyor muydu?3 Çok geçmeden her birinden:

– Peki, yâ Resûlallah, diyerek Efendimiz’in ricasını gönülden kabul ettiklerini bildiren tasdik sesleri yükseldi.

Ancak, Efendiler Efendisi’nin bir şartı vardı; Ebu’l-Âs’ı yanına çağırmış ve kulağına bir şeyler fısıldamıştı. Herkesi merak içinde bırakan bir şeydi bu. Kulağını kayınpederinin ağzına dayayan Ebu’l-Âs, bir müddet sonra başını sallamaya başlamıştı. Belli ki, şart olarak ileri sürülen konuyu kabullenmiş ve böylelikle mesele kapanmıştı.4

Günün erken saatlerinde yanından ayrılıp da İslâm saflarına katılan oğlu Abdullah’a kin kusan ve şiirleriyle Mekke ordusunu savaşa teşvik edip de coşturan Süheyl İbn Amr da, esirler arasındaydı. Onu esirler arasında gören Hz. Ömer, ileri atılacak ve Efendimiz’e şunları söyleyecekti:

– Onu bana bırak yâ Resûlallah! Bırak da onun dişlerini sökeyim ki, dili sarksın ve bir daha da hiçbir yerde, ebediyen Senin aleyhinde konuşamasın!

Hz. Ömer, kendi tabiatının gerektiirdiği şekilde konuşturuyor ve Efendiler Efendisi’ne uzanan her el ve dili kesmenin gerektiğine inanıyordu. Ancak Allah Resûlü’nün beklentisi daha farklıydı. Zira O, Ömer’in de görmediklerini görüyor ve ona göre konuşuyordu. Hattâboğlu Ömer’e döndü ve şunları söyledi:

– Peygamber bile olsam Ben, insanlara böyle işkence yapmam! Sonra Allah da Bana müsle yapar! Bırak onu ey Ömer! Bırak ki, gün gelir o da, senin hoşuna giden işler yapar!

Efendiler Efendisi, savaş esiri bile olsa kimseye işkence yapmayı düşünmüyor ve bunu da şiddetle yasaklıyordu. Çünkü O, beklenen ve gözlenen âhir zaman peygamberiydi. Hem gün gelecek Süheyl de teslim olacak ve Hz. Ömer gibilerini de sevindirecek işler yapacaktı; Allah Resûlü’nün dünya ve dünyadakilere veda ettiği gün Mekkelilere seslenecek ve henüz kalbinde imanın oturaklaşmadığı insanların yeniden küfre geri dönmelerine mâni olacaktı.5


Yazar: Dr. Reşit Haylamaz

Dipnot:

  1. Kureyş, o gün savaşa çıkarken ordunun hazırlanması için zenginlere müracaat etmiş ve Bedir’e katılanların bütün ihtiyaçlarını on kişinin üstüne yıkmıştı. Onlardan biri de, Efendimiz’in amcası Hz. Abbâs idi. Ebû Cehil başta olmak üzere Mekke müşriklerinin kurduğu baskıya dayanamayıp, Kureyş ordusuyla birlikte Bedir’e gelmişti. Gelmişti ve şimdi de, esir olarak hakkında verilecek hükmü bekliyordu.
  2. Bkz. Beyhakî, Sünen, 6/322; Delâilü’n-Nübüvve, 3/150
  3. Bkz. Muhammed, 48/4
  4. Bkz. Akademi Araştırma Heyeti, En Öndekiler, s. 90 vd.
  5. Bkz. İbn Hişâm, Sîre, 3/200, 6/89; Vakıdî, Meğâzî, 1/107; Taberî, Tarih, 2/41
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.