Cuma günü ve sünnetleri

Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) Cuma gününü üzerine güneşin doğduğu en hayırlı gün olarak tarif eder. Hz. Âdem’in o gün yaratıldığını, o gün cennete konulduğunu, o gün cennetten çıkarıldığını ve kıyametin de cuma günü kopacağını bildirir. Haftanın en bereketli ve en faziletli günü olan Cuma’yı, faziletli yapan Cuma namazı ve öncesindeki hutbedir. Müslümanların bir […]

Aile İçi İletişimde Anlama Gayreti

Bugün yuvalarda yaşanan problemlere ve bozulan ilişkilere de baktığımızda ilk şikâyetin: “Eşim beni anlamıyor” olduğunu görürüz.  Acaba niçin anlamıyor/anlayamıyor? diye düşündüğümüz de ise cevap çok nettir: “Tabi ki dinlemiyor da onun için.” Peki, niçin dinlemiyor? diye sorulduğunda ortaya çıkacak gerçek: “Anlamayı düşünmüyor ve önemsemiyor ki dinlesin.” olacaktır. Hasılı anlamak, konuşma ve dinlemenin ortak paydasıdır. Ancak bu ortak paydada buluşabilenler sağlıklı iletişimi kurabilirler. […]

Uhud ve münafıkların kendilerini ele verişi

Günlerden yine cumartesiydi. Uhud meydanında güneş doğmadan önce yine Bilâl’in yanık sesi duyuldu; Allah Resûlü’nün arkasında sabah namazını kılacaklardı. Ordu içinde bir hareketlilik göze çarpıyordu. Çok geçmeden bu hareketliliğin sebebi de anlaşılacaktı. Abdullah İbn Übeyy İbn Selûl ile birlikte yaklaşık üç yüz kişi geri dönüyordu. Buna göre, karşı tarafın üç bin tekmil askerle geldiği Uhud’da […]

Uhud’daki hutbe ve ümmetin havarisi

Allah Resûlü, yüzü Medine’ye gelecek şekilde konuşlanacak ve sırtını da Uhud dağına verecekti. Neredeyse sabah vakti çıkmak üzereydi ve orada ashâbıyla birlikte sabah namazını kıldılar. Sonra da ashâbına döndü ve uzun uzun konuştu onlarla. Savaş başlamadan önceki son hutbesiydi bu. Allah’ın kitabına uyarak helali helal, haramı da haram bilmeyi tavsiye ediyor, sabır ve temkine vurgu […]

Uhud’da ilk kıvılcım ve Hz. Ali hassasiyeti

Mekke ordusu zaten hazırlıklıydı ve kendilerine duydukları aşırı güvenle Uhud’a kadar gelmişlerdi. İki yüz atlıyla birlikte Hâlid İbn Velîd sağ tarafı tutmuş bekliyordu. Zaten Efendimiz’in de okçulara seslenirken dikkat çektiği atlılar işte bunlardı. Ordunun sol tarafı ise, Ebû Cehil’in oğlu İkrime’ye emanetti. Piyadelerin başında Safvân İbn Ümeyye, okçuların önünde de Abdulah İbn Ebî Rebîa bulunuyordu. […]

Hakkı verilen kılıç ve Mekke ordusunun hezimeti

O gün Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), eline aldığı bir kılıcı ashâbına arz etmiş ve: – Bu kılıcın hakkını kim verecek, diye sormuştu. Hz. Ömer, Hz. Ali, Hz. Zübeyr gibi sahabîler, bu kılıca talip olmuşlar; ancak onu Efendimiz’in elinden almaya bir türlü muvaffak olamamışlardı. Kılıç hâlâ Allah Resûlü’nün elinde duruyor ve O da, üst […]

Emre itaatteki inceliğin korunamadığı an

O gün Mekke ordusunun süvarileri, ardı ardına üç kez saldırmış ve her birinde de okçuların hücumuyla geri püskürtülmüştü. Gerçekten atlar, üzerlerine yağan ok yağmuruna karşı yürüyemiyordu. Efendimiz’in hassasiyetle ve ısrarla üzerinde durup elli okçuyu uyarmasının hikmeti şimdi daha iyi anlaşılıyordu. Ancak müşriklerin hezimet yaşayıp da kaçmaya başlamaları, okçular tepesinde fikir ayrılıklarına sebebiyet vermeye başlamıştı. Gidişatı […]

Şeytanî Bir Tuzak: Yalan Haber

Fert, aile, millet ve medeniyetlerin, tarih boyunca temel problemlerinden biri, asılsız haber/ler olmuştur. Özellikle belli maksatlar için üretilenleri ve sistematik bir şekilde dillendirilenleri, insanları ve müesseseleri zan altında bırakmış, aileleri dağıtmış, galeyana sebep olup anarşi doğurmuş, fertleri değişik korkulara hapsetmiş, toplumda güven bunalımı meydana getirmiş, zulme payanda kılınmış, önü alınamayan kavgalara, kan seylaplarına ve davalara […]

Uhud’da Efendimiz’in (sas) sebatı

Ortalığın mahşer meydanına döndüğü bu sırada Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), yerinden bir adım oynamamış, düşmana karşı olduğu yerde sabit kalmıştı. Mekke müşriklerine en yakın yerde O (sallallahu aleyhi ve sellem) duruyor ve üzerine doğru gelenlere ok atıyordu. Hatta bu esnada yayının kirişi kırılmıştı. Yanında, çok az insan kalmıştı. O gün Efendimiz’in yanından ayrılmayan […]

Hz. Mus’ab’ın şehadeti ve Uhud’u sarsan yalan haber

Müşriklerin esas hedefleri kuşkusuz Allah Resûlü idi ve bu kargaşada O’nu hedef hâline getirmişlerdi. Utbe İbn Ebî Vakkâs adındaki bir müşrik, ardı ardına dört tane taş atmış ve bunlardan biri Efendimiz’in mübarek yüzüne isabet etmişti. Bu sebeple alt sağ dişi kırılmış ve mübarek dudakları da yaralanmıştı. Müşrikler, bu bir anlık dağınıklığı fırsat bilmiş, üst üste […]