Efendimiz’in (sas) Hz. Âişe Validemizle İzdivacı

Hz. Hatice validemizin vefatından sonra bir müddet yalnız yaşayan Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), Osman İbn Maz’ûn’un hanımı Hz. Havle’nin devreye girmesiyle hicret öncesinde Sevde validemizle evlenmiş; aynı zaman zarfında Hz. Âişe validemizle de nişanlanmıştı. Bu nişanlanmada da baş rolü, yine Hz. Havle oynuyordu. Bu sıralarda İnsanlığın İftihar Tablosu da, üst üste iki kez rüya […]

Yesrib vebası ve Medine’nin bir sıhhat yurduna dönüşü

Mekke’den gelen muhacirler, Medine’nin havasına alışmakta güçlük yaşarken bir de hastalık baş göstermiş ve bazı muhacirler ağır hasta olmuşlardı. Hatta, hayatlarını ortaya koyarak kılmaya azmettikleri namazlarını bile oturarak kılmak zorunda kalmış, Mekke müşriklerinin şiddetli baskılarına rağmen taviz vermedikleri namazlarını, ayakta kılamaz olmuşlardı. Onları bu haldeyken gören Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem): – Şunu iyi […]

Abdullah İbn Selâm’daki Tebliğ Heyecanı

Abdullah İbn Selâm, Müslüman olmuştu, ama henüz bundan kabilesinin haberi yoktu. Aile efradına dönüp geldiğinde onların da Müslüman olmalarını istemiş ve bu isteğine olumlu cevap da bul­muştu. Ancak onun hedefinde, daha geniş kitleler vardı. Aynı zaman­da neş’et ettiği topluluğun genel karakterini de ortaya koyup rehberini bilgilendirmek istiyordu. Tasarladığı bir planla birlikte huzur-u risalete geldi: – […]

Taassubun Dincesi

Abdullah İbn Selâm, kavmi­nin baskılarından bir türlü başını kaldıramıyordu. Daha baştan beri, beraber olduğu Yahudi bilginlerinin tazyikinden kurtulamamışlardı ve her de­fa­sında onun aklını çelebilme adına akla hayale gelmedik oyunlar tez­gahlıyorlardı. Bilhassa, Huyey İbn Ahtab, Ka’b İbn Esed, Ebû Rafi’, Eşya’ ve Şemvîl İbn Zeyd gibi ileri gelenler Ab­dul­lah İbn Selâm’ı köşeye sıkıştırmak için ciddi uğraş […]

Ehl-i Kitaba Hitap

Medine nüfusunun çoğunluğunu Yahudiler oluştursa da, belli oranda Hristiyan nüfus da yok değildi. Her iki zümre ile bir araya gelindiğinde konu, ister istemez dini meseleler etrafında dönüp duruyor ve karşılıklı bir alışveriş yaşanıyordu. İşin burasında, diğer din müntesipleriyle ilişkileri düzenleyen ilahi rehberlik oldukça dikkat çekecektir. Zira Allah (celle celâluhû), öncelikle Habîb-i Ekrem’ini muhatap alarak, onlarla […]

Efendimiz’in (sav) yeni bir medeniyet inşası

Allah Resûlü’nün hicretinden sonra Mekke bir mihrap, Medine de bir minber olmuş; Hatib-i Ekmel ü Etemm’ine kavuşmanın tadını çıkarıyor; Hz. Âdem’den bu yana yolların birleştiği yerde yeni bir medeniyet inşa ediliyordu. Zaten, Mekke’de bir birikim vardı ve o, bütünüyle buraya akıp gelmişti; şimdi ise, bu temel üzerine her gün yeni yeni ayetler geliyor, nebevi hitabetle […]

Mekke’nin tehdit mektupları ve Medine’de alınan tedbirler

Mekke’deki Hava Mekkeliler, hiddetle köpürüp şiddet solukluyorlardı; her türlü gücü ellerinde bulundurdukları hâlde zayıf gördükleri insanlar kazanmıştı. İşin şaka götürür yanı yoktu; ne yapıp etmeli Yesrib’i onların başına yıkmalıydı! Bunun için gerekli olan her türlü yola başvuracak ve mutlak neticeye ulaşma adına her türlü yaptırımı uygulayacaklardı. İlk olarak, Medine’de reislik hülyaları kuran Abdullah İbn Übeyy […]

Savaş izni, kolluk kuvvetlerinin oluşturulması ve ilk güvenlik devriyeleri

Savaş İzni Mekke müşrikleri her türlü şiddete başvursa da, bugüne kadar Müslümanların, buna karşı şiddet kullanma izni yoktu. Belki de bu dönemde, yapılan her türlü haksızlığa rağmen sükût edip sessiz kalmak en büyük güçtü. Bunun için de, defalarca Efendimiz’e müracaat edip izin isteyenler, bir türlü taleplerine müspet cevap alamamışlar ve üstüne üstlük müşriklerden yüz çevirmekle […]

Abdullah İbn-i Cahş’ın Nahle Seriyyesi

Hicretin üzerinden henüz on yedi ay geçmişti. Receb ayıydı. Kureyş’in Şam’a gönderdiği kervanın dönüş zamanıydı. Efendiler Efendisi, hala oğlu Abdullah İbn Cahş’ı yanına çağırıp eline bir mektup verdi. Abdullah İbn Cahş yanındaki on iki kişiyle birlikte Efendi­miz’in tarif ettiği istikamette iki gün gidecek ve iki gün sonra mektubu açıp okuyarak gereğini yapacaktı. Denilen istikamette iki […]

Tahvîl-i Kıble

Gerek ilk günden itibaren kılınan nafile namazlarda gerekse İsrâ ve Miraç sonrasında farz kılınan namazlarda hep Kudüs tarafına dönülüyordu. Elbette burası da, içinde Beyt-i Makdis’i barındıran ve Allah’ın mübarek kıldığı bir mekândı; ancak Allah Resûlü’nün gönlü Kâbe’deydi ve bugüne kadar hep bir beklenti içindeydi. Mübarek başlarını semaya kaldırıyor ve yüzünü Kâbe’ye çevireceği zamanı hasretle bekliyordu. […]