Allah-Kâinat-İnsan ve Nübüvvet

Varlık ve hâdiseleri iyi okuyup isabetli yorumlayarak insan, kâinat ve ulûhiyet hakikati arasındaki dengeyi koruma, peygamberlerin en önemli derinliklerinden biridir ve en aşkın yanlarıdır. Evet varlığın bir “küll” hâlinde duyulup sezilmesi, eşyanın birbirinin modeli olarak umumî şekildeki tecellisi ve mevcudat çapındaki “evrensel” vahdet kanunlarının tam kavranması sadece enbiyâ-yı izâm’a müyesser olmuştur.. ve onların, hususiyle de […]

Hicret Öncülerinden: Ümmü Habîbe

Mekke müşrikleri peygamberimize inanmamakla kalmıyor, iman edenleri de O’na inanmaktan ve mümince yaşamaktan alıkoymaya çalışıyorlardı. Bunun için her yolu deniyor her türlü işkenceye başvuruyorlardı. Halbuki insanın en tabii haklarından bir tanesi inanç özgürlüğüydü. Herkesin inandığı gibi yaşamasından daha tabii şey düşünülemezdi. Fakat inkârla tabiatları yozlaşmış ve insanlığını kaybetmiş kimselere bunu anlatmak hiç de kolay değildi. […]

Şakk-ı Kamer Mucizesi

Beri tarafta Kureyş, her fırsatta Allah Resûlü’nü zor durumda bırakma gayretlerine devam ediyordu. Bir gün, Mekke ileri gelenleri, Mina’da bir araya gelmiş ve ashabıyla beraber burada bulunan Efendimiz’den yine bir mucize talep etmişlerdi. Hatta, görmeyi arzu ettikleri mucizeyi de tarif etmişler ve şayet bunu yapabilirse iman edeceklerini beyan etmişlerdi. Onların da iman etmeleri konusunda olabildiğince […]

Abese Sûresinin İnişi

Müşriklerin her türlü mucizeyi görüp bildikleri hâlde hakikati inkâr etmelerine rağmen, Kâinatın İftihar Vesilesi’ndeki tebliğ aşkı, hiç eksilmeden devam ediyor ve insanların elinden tutma adına bütün imkânlarını seferber ediyordu. Bunun için, her defasında yüz çevirip karşı çıkmalarına rağmen küfrün ele başlarıyla konuşmayı da ihmal etmiyor ve onların da kalbinin yumuşayacağını umut ederek hep müspet hareket […]

Genel boykot

Hz. Hamza’dan sonra Hz. Ömer de Müslüman olmuş ve Kureyş açısından, ardı ardına çok büyük iki kayıp yaşanmıştı. Ardından bir de Habeşistan elçilerinin eli boş ve götürdükleri kucak dolusu hediyelerle gerisin geriye dönüşlerini gören Mekke, öfkeden kabardıkça kabarmış ve kılıçlarını yeniden gayzla bilemeye başlamıştı. Üstüne üstlük bir de, Habeşistan’a hicret edenlerin haberlerini alıyor ve her […]

Hüzün Yılı

Her ne kadar, insanlık dışı muamele kaldırılmış ve boykot sona ermiş olsa da, yine seneler hüzün yudumluyordu. Belli ki Allah (celle celâluhû), sevgili kullarını tamamen ahirete yöneltiyor ve yönlerini başlarına gelen binbir türlü sıkıntıyla gerçek vatana çeviriyordu. Zira boykotun kaldırılmasıyla yeniden Mekke’ye girebilir hale gelmeleri, işkence ve baskıların ortadan kalkacağı anlamına gelmiyordu. Dünkü cephede kaybeden […]

Ebû Tâlib’e Son Müracaat

Yılların yorgunluğu, artık Ebû Tâlib’in belini bükmüş; adımlarını bile atarken zorlanacak hale getirmişti. Artık, ayağının biri mezarda sayılırdı. Sadece kendisinin değil, aynı zamanda kabilesinin yükünü de bugüne kadar omuzlarında taşımış; herkesin karşı çıkmasına rağmen, bir de yeğeninin sorumluluğunu üstlenerek mihnet koylarında iniltili bir hayat sürmüştü. Belli ki artık, yeni bir yük daha kaldıracak durumda değildi. […]

Ebû Tâlib’in Son Nasihatleri

Tadacaklardı… Ama, her şeyin bir zamanı vardı. İşin burasında yaşlı amca Ebû Tâlib, Kureyş’in temsilcilerine döndü ve şunları söyledi: – Ey Kureyş cemaati! Sizler, Allah’ın, yarattıklarının içinden seçtiği ve Arapların kalbi konumundaki kimselersiniz; itaat edilmesi gereken seyyidler hep sizin aranızda, gözünü budaktan sakınmadan tehlikelerin üzerine giden kahramanlar, cömertlik ve civanmertlikte vüs’at yaşayanlar da hep öyle! […]

Son Umut

Kureyş’in önde gelenleri yanından ayrılınca Ebû Tâlib, yeğenine döndü ve yılların tecrübesiyle şunları söyledi O’na: – Vallahi de ey kardeşimin oğlu! Onlardan imkansız bir şey istemedin! Efendiler Efendisi’ni ümitlendiren bir cümleydi bu. Nihayet, yıllar sonra amcası da İslâm’a geliş emaresi göstermiş; iman adına bir kapı aralamıştı. Her fırsatı değerlendirmek isteyen müşfik Nebi, büyük bir ümitle […]