Necâşî’ye Giden Mektup ve Necâşi’nin Cevabı

Bu arada Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), Amr İbn-i Ümeyye ile bir mektup göndererek Necâşî’den, kendi ülkesine gelen Ca’fer İbn Ebî Tâlib ve arkadaşlarına sahip çıkmasını talep ediyordu. Demek ki mesele, sadece kulaktan duyma bilgilere dayanmıyor ve ilişkiler, derin bir bilginin üzerinde yürütülüyordu. Hatta, sadece bu bilgilere de dayanılmıyor, aynı zamanda gelişmeler konusunda haberleşilerek […]

Ebû Tâlib’in Çabası

Gerçekten de bu, kendi lehlerine kamuoyunu oluşturabilmek için Kureyş’in kurguladığı, bugünkü mânâda medyatik bir plandı ve bu planla sonuç almak, o günkü şartlarda da kuvvetle muhtemel gözüküyordu. Onların bu planını duyar duymaz, yine amca şefkati –hem de bu sefer, sadece yeğeni için değil; içinde kendi oğlu Ca’fer’in de bulunduğu, yeğeninin Habeşistan’daki emanetleri adına– devreye girecek […]

Elçiler ve Necâşî

Nihayet Müslümanlar, yeniden Habeşistan’a gelmiş ve yine burada, namazlarını rahat kılıp Kur’ân’larını da gürül gürül okumaya başlamışlardı. Çok geçmeden arkalarından, Kureyş’in iki elçisi de, kucak dolusu hediyeleriyle birlikte Habeşistan’a çıkageldi. Mekke önderlerinin kendilerine anlattıkları şekilde önce, fert fert bütün din adamlarının ve sarayda etkin olabilecek her bir görevlinin yanına giderek hediyelerini takdim etmeye başladılar. Yanına […]

Ca’fer İbn-i Ebî Tâlib’in Çıkışı

Bu arada Necâşî, din adamlarını huzuruna çağırmış ve temel kitaplarını da önüne açıp serdirmişti. Belli ki, din adına İslâm’ın getirdiği yeniliklerle kendi anlayışlarını mukayese edecek ve bir sonuca gitmeye çalışacaklardı. Onun için, efradını câmi, ağyarına mâni bir cevap verilmeliydi. Kısa bir duraksamanın ardından, aralarından Ca’fer İbn Ebî Tâlib öne atıldı ve önce: – Ey Melik! […]

Habeşistan’dan Mutlu Haberler

Beşer yolculuğu Habeşistan’da da devam ediyordu; burada ölüp de ebedi aleme göçenler olduğu gibi yeni dünyaya gelen talihli insanlar da vardı. Hemen her gün, orada da yeni gelişmeler oluyor ve bunlar, peyderpey Mekke’ye de intikal ediyordu. Hâtıb İbn Hâris’in burada, Muhammed ve Hâris adında iki çocuğu olmuş; çok geçmeden de, Hâtıb’ın Habeşistan’da vefat ettiği haberi […]

Beytullah’tan Ayrılık

Ebtah’tan Kâbe’ye Hareket Ten’im’de ihrama giren Âişe Validemiz, kardeşi Hazreti Abdurrahmân ile umrelerini bitirmiş ve sabaha doğru Ebtah’a gelmişlerdi. Gecelerinin çoğunu ayakta ve kulluk hâlinde geçiren Resûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem), onların gelişini görür görmez, umrelerini kastederek “Bitirdiniz mi?” diye sordu. “Evet!” cevabını alır almaz da hareket emrini verdi; Kâbe’ye gidiyorlardı! Sabah vaktinden önce […]

Hicret Diyarında Ölme

  Mina’dan Ayrılık Bugün, “nefr-i âhir” veya “nefr-i sâni” denilen bayramın dördüncü ve son günü. Aynı zamanda bugün, teşrik tekbirlerinin de son günü. Yine bugün, şeytan taşlama ameliyesinden sonra hac menâsikinin son bulacağı ve dönüş için Minâ’dan ayrılığın başlayacağı gün. Onun için diğer günlerden farklı olarak bugün cemerâta, sabah namazından sonra çıkıldı ve ardından Minâ’daki […]

Efendimiz’in (sas) Bayramları

Hicret sonrasında Medîne’de iki bayram yaşandığını gören Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), bugünlere bedel Allah’ın (celle celâlühû), mü’minlere o günlerden daha hayırlı iki bayram ihsan ettiğinin haberini vermiş ve böylelikle Ramazan ve Kurban bayramları kutlanmaya başlanmıştır ki hem Ramazan hem de Kurban, iki yoğun ibadet sürecinin akabinde Allah’ın kullarına ihsan ettiği bayram günleridir. Bu […]

Efendimiz (sas), bir iman ve aksiyon âbidesiydi

İnsanlık tarihinde iman ve aksiyonu başkaları ile mukayese edilmeyecek ölçüde atbaşı götürebilmiş birisi varsa o da Hazreti Muhammed (aleyhi ekmelü’t-tehâyâ)’dır. O, her zaman aşkın bir inançla Allah’a bağlanmış, bütün benliğiyle O’nun elçisi olduğuna inanmış, O’na tam teslim olmuş; her zaman ciddî bir sorumluluk duygusuyla hareket etmiş; ne inancında, ne dâvâsında, ne yürüdüğü yolun doğruluğunda, ne […]

Peygamberimiz (sas), bir Söz Sultanı’ydı.

Hakk’ın murad ve kelamına tercüman olma vazifesiyle gönderilmiş bulunan Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), aynı zamanda bir Söz Sultanı’ydı. Bugüne kadar herkesin derecesine göre ve belli ölçüde söylemeye muktedir olduğu bir hayli güzel söz olmuştur ama, Güzeller Güzeli’nin (sallallâhu aleyhi ve sellem) sözlerinde bir başka derinlik, bir başka lezzet, bir başka halâvet vardır. O’nun beyânı […]